13 entry daha
  • eylül ayının ortası gibi bende bir bıçak merakıdır aldı gidiyor. evime gelen son 10 kargonun 8'i bıçaktır. öyle pek yemek yapan bir adam da değilimdir aslında, ama dedim ki ulan herkesin rafine bir zevki var şu hayatta, benim neden olmasın?
    işte bıçak tam bu aşamada çok spesifik geldi.

    bence şu kendini özel hissetme saftatası, modern zamanın insanlığa en büyük armağanı. çünkü sanal gerçeklik günlük hayatımızın her evresinde artık, yapabildiklerimizin tamamı, yapamadıklarımızın ve yapamayacak olduklarımızın neredeyse imkansızlığı.
    değişen rutinler karşısında insanın otomorfozu ve bunun sonunda insanın yaratma yetisine tabi olmayı arzulayarak kendini tanrısal bir kavrama dönüştürme çabası. yemek, içmek ve sevişmek gibi hissiyatlarımızın hanelere ve haneler dışına optik transferlerle gerçekleştiği günümüz dünyasının ve onun karşı konulamaz çekiciliğinin modern teknolojik gelişmeler sonucu dünyanın insana, insanın zamana olan yenilgisi.
    ve nihayetinde hayata somut kalıplar basmak isteyen insanoğlunun sikko ilgileri. en azından kendime böyle açıklıyorum durumu.

    bıçaktaki en incelikli detay çeliğinin bileşenlerini oluşturan alaşımların karbon seviyesi. 0.40 ve 1.4 arasındaki değerler ideal görünüyor. paslanmaz özellikte olması da önemli olduğu için, yüksek düzeyde krom konsantrasyonu içermeli falan. ben bi sikim anlamasam da ortak kanı bu.

    bu değerleri ele alarak yaptığım araştırmalar beni sivas kara kemik bıçaklarına ulaştırdı.
    biri tr, üçü yabacı kaynaklı makalelerden sonra sivas'a varmak da epey bir olay. sivas'a ilk denk gelişim bu değil tabii.

    üniversitede sivaslı bir kızla çıkmıştım. duygusal bir ilişkiden çok estetik faaliyetler içermesi bakımından eşsiz bir deneyimdi. onunla lunaparka gidip gondola bindim. ben "durdur lan amunagodduğuuuum" diye korkudan inlerken onun buna kahkahalarla eşlik etmesi ilişkimizde kırılma noktası oldu. kısa sürdü.
    ilginç kızdı aslında, cimriydi. ekonomik mantık ararken delirmesi kaçınılmaz biriydi. hayatla olan ilişkisi insanın deliliğine inanan bir lutheryanın hastalıklı neşesinden hallice idi. götü dışında güzel olan son şey de buydu.

    tabii sivas'a varırken bursa, denizli ve osmaniye'den de geçti yolum.
    örneğin salata yapımında osmaniye bıçakları ön plana çıktı. marka bir kişinin adını içerdiğinden reklama girmeyeceğim.
    ömer ve ali adında iki kardeşin bizzat el işleri. japon bir şefin salatada martensitik, ette ferritiği önermesi hiç yardımcı olmadı.
    martensitik mi ustam? diye sorsam bıçağı götüme sokardı.
    neyse farklı boyutlarda 3 adet sipariş ettim, 800 tl tuttu. et için de hem sivas, hem de bursa'dan getirttim. bir sonraki maaşta denizli'ye de uğrayacağım. ayrıca et için karbon değerinin düşük olması mı gerekiyor? bilemedim.

    şimdi binlerce lira domaldığımdan mıdır, delilik midir bilemiyorum ama bir şeyler kesmekten acayip keyif alır hale geldim ama yemin ederim iyi bir bıçak insanın hayat standardını hakkaten yükseltiyor.
    parmaktaki kesiğinin acısı bile daha tatlı geliyor. eskiden rica minnet doğradığım sarımsakları şimdi zar gibi dilimliyorum, lan patatesin bile tadını değiştiriyor. eskiden patatesi keserken çıkan hırç hırç sesi, yerini belediye tiyatrosuna gocukla gelen mahalle entelinin hışırtısına bıraktı. her gün salata yiyorum artık.

    bitirirken, bıçakta çeliğinden daha önemli şeyin de sapının olduğunu söylemeliyim. taze gelinin sik tutarcasına bir bayağılıkla kavradığınız ağaç saplardan ziyade, hareket akışınızı daha rahat sağlayabileceğiniz plastiklere yönelmenizi tavsiye ederim.

    küçüklerimin gözlerinden öperken, atm'de işlem yaptıktan sonra kartı tekrar sokup bakiyesini kontrol eden büyüklerimin götünü keserim.

    sağlıcakla.
3 entry daha
hesabın var mı? giriş yap