404 entry daha
  • dünya uzun bir unutuş

    yazmanın sihrine inanan insanlardanım. uzun zamandır hiçbir şey yazmadım. düşündüm, kendi kendime sordum: neden hiç yazmadım? cevabı bulmam uzun sürdü...
    eğer yazarsam; bu acı dinebilir, kanayan yaralar hafif hafif iyileşebilir hatta belki çok şey düzelebilir. ben bu acıyı çekmekten öyle çok zevk alıyormuşum ki. mesele unutmaya karar vermekmiş, anladım.
    onu özlüyorum, gülüşünü özlüyorum... artık kabullenmem gerekiyor, artık o yok. bi daha onunla doyasıya gülmek yok, birlikte film izlemek yok, birlikte şeftali yemek yok, gözleri yok, kaşları yok, dudakları yok, gamzeleri yok...
    oysa ona söylemek istediğim o kadar çok şey varmış ki, onunla yapmak istediğim o kadar çok şey, onu öpmek istediğim onca saat...
    gitti.
    o dalgalı denizden başım dik çıkamadım. elimden geldiğince çirkinleştim, yüzsüzleştim, basitleştim. ve ben geri dönüşü olmayan çok şey yaptım. hep diyorlar ki "geçicek, geçicek..." hani? neden geçmiyor? neden o yazıdaki gibi bu yara kenaları tatlı tatlı kaşınacak kıvama gelmiyor.
    o, beni bırakırken belki hiç kötü söz söylemedi bana ama ağız dolusu küfür niyetli susuşlar bıraktı. herbirini kaldırdığımda altından iki kelime çıktı: "sıkıldım, sevmiyorum." oysa hayallerim(iz) vardı. o kitapta da yazdığı gibi "herkes hayatının bir döneminde sonsuz aşka inanır." şimdi o ne diyor ne söylüyor bilmem ama ben onunla inandım o sonsuz aşka. onun da benle inandığına inandım...
    "bak aslında geçti" diyorum bazen kendime. o her saniye dolan gözler akşamdan akşama doluyor artık. bi mesai gibi süren ağlamalar daha az baş gösteriyor. hem arayıp arayıp yalvarmıyorum da eskisi kadar. çünkü bitti. o gitti. onun sevgisi yitti. halbuki inanmıştık yaz akşamlı, beyaz çarşaflı hayellere.
    bi kahve falıyla çıkıp gelmişti, öyle de gitti. çok yalvardım, çok ağladım, çok şeyi değiştirebilirdim; ben inandım, o inanmadı. o filmde de dendiği gibi: "biz başka bir hayatta, başka bir mutlu sonu hak etmiştik." halbuki.
    ona kızgın değilim. şimdi dönüp sorsalar hakkında tek kötü söz söyleyemem ve dönebilsem o iki yıl önceye, yine ilk gördüğüm yerde ona aşık olurum. pişman değilim. hayatımın en harkulede zamanlarıydı onunla geçenler.
    gitti ya gidince anladım. ben onu annem, babam, olmayan kardeşim, doğmamış çocuğum, en yakın arkadaşım, uzaktaki çok sevdiğim dostum gibi sevmişim.
    ondan geriye ne kaldı;
    pembe çarşaf, siyah tişört, mfö, eternal sunshine of the spotles mind, bitter çikolata, boş ev, kedi yavrusu, can sıkıntısı, patlıcan, batak, ucuz şarap, ara sıra alınan camel, boş çakmak, sakızlı muhallebi, oyuncak traktör, çirkin yazı, güzel sözler, dünyanın en güzel çocukluk fotoğrafı, belki babadan yana eski bi yara, kader, nuri bilge ceylan, beşiktaş, kayıp bi oyuncak araba, zeki demirkubuz, erkan can, günaydın mesajı, uyanınca görülen onlarca mesaj, uzun uzun bakmaktan sıkılmadığım çok güzel bi yüz, geç uyumak, erken uyanmak, fırat, umut sarıkaya'nın bi karikatürü, mantar pano, aras kargo, pembe kalem...
    ve yazmaya devam ettikçe canımı acıtacak onlarca şey.
    biri tutup sarssa keşke beni. gitti dese, dönmeyecek dese, sevmiyor dese, unut dese... dese, inandırsa. hayatım o an değişse.
1742 entry daha
hesabın var mı? giriş yap