26 entry daha
  • son günlerde çok ciddi biçimde çalkalanan dernektir. türkiye'de 20 sene kadar önce kuruldu ama şube başkanlarının, en önemli ağır topların tek tek ayrılması, en son da duyduğum kadarıyla 2 şubenin daha başkanlarının ayrılıp kapanmasıyla konuya bir de internet savaşları eklenmiş gibi gözüküyor. herkes derneği deşifre etme derdinde. size en güzel ben deşifre edeyim.

    anti-semitizm, yani yahudi karşıtlığı binlerce yıldır üstü kapalı olarak varolan bir şeydir, bunun temeli de teizm-ateizm tartışmasıdır ve teistik dinlerin şu an kurumsal olarak varlığını sürdüren en eskisi yahudiliktir. bundan ötürü pagan ve putperestlerin (ilkel dünyanın ateistleri) dünya üzerinde egemen olduğu devirlerden beri bu kişiler yahudilerle problem yaşamaktadırlar. tek ve soyut bir tanrı inanışı bu kişileri (=paganları) hasta etmektedir. ama tek tanrılı dinlerin, önce hristiyanlık, sonra da müslümanlık aracılığıyla yayılıp kendi egemenliklerini kabul ettirmesinden sonra pagan ve putperestler diye bir şey kalmadı, bazıları tek tanrılı dinlerin içinde senkretik renkler olarak kaldı, bazıları esoterik gizli dernekler cemiyetler öğretiler yaratmaya girişti, muhtemelen çoğu uzun ömürlü olmadı. fakat pagan dinlerin karşısısına aslen tek tanrılı dinlerce ortaya konmuş olan modernite'nin (=bireyselleşme, kategorilerle düşünme, rasyonalizm) iyice seküler bir hal almasından ve laiklik ilkesini içermeye başlamasından sonra tersine bir gelişme yaşandı. bazı kişi ve gruplar eski pagan inanışları deyim yerindeyse "icat ettiler" ve geçmişe doğru bir tarih yazımı yaparak kendilerini onların devamcısı olarak kurguladılar. (cemaat-ulus icadı ve invention of history kavramları bu konuda anahtar bir öneme sahip.) ve sonuçta ortaya modern milliyetçiliğe eklemlenmiş etno sembolojik milliyetçilikler çıktı. milliyetçilikler bu anlamda asla ve asla seküler olgular değildir, eski pagan dinlerin günümüzdeki nispeten sekülerleşmiş, ama mistifikasyonları kısmen süren devamlarıdır, birer din kalıntısı gelenektirler yani.

    işte bu milliyetçiliklerin ortaya çıkışına paralel biçimde çok az olmakla birlikte geçmişin paganizm türlerinin sembolojisini, yani mistik inanışlarını bugüne taşıyanlar da oldu. yani mesela özellikle 19. yy sonlarında ülke liderleri milli hedefler uğrunda savaşırken kıyıda köşede de o milletin aslında ne derece kutsal ve geçmişin bütün üstün kültürlerinin mirasçısı üstün bir toplum olduğu yönünde retorik yapılıyordu. kimi zaman da üç-beş şarlatan daha da ileri gidip dünyayı mistik bir ırklar hiyerarşisi biçiminde açıklıyordu. hiç bir bilimsel kanıtı olmayan bu saçmalığa göre aryanlar, yani hint avrupa ırkları (yani pasaportunda caucasian yazanlar, beyaz ırk) kutsal ve seçilmiş bir ırktı, mevcut ırkların en üstünüydü. diğer mevcut ırklar da atlantisliler (=yahudiler ve çinliler-eski türkler) ile lemuryalılar (=zenciler) idi. daha da eskileri vardı, ama kaderin bir gereği olarak onlar görevlerini tamamlamış ve yokolmuşlardı. bu son ikisi de yokolma aşamasındaydı. aryan ırkı da spritüel bir dönüşümle bir sonraki daha da üstün nova ırkına dönüşme aşamasındaydı. böyle bi şeyler, detayları çok da zaman ziyan etmeye değer mi bilmiyorum.

    bu retorikleri geçmişteki esoterik bilgilerden edindikleri şeklinde bir gizli tarih yazımına girenlerin en ünlüsü helena petrovna blavatsky isminde bir alman kadın medyumdur. (rus diye itiraz edecekler olabilir, rus değildir, beyaz rus bir kadınla evlenen peter hahn isimli bir alman albayının rusyada doğmuş çocuğudur. asıl adı da helena petrovna hahn'dır. ama sonradan bir rusla evlendiği için rus soyadı olan blavatsky'i almış, ve hep onu kullanmıştır.) bu blavatsky sürekli olarak turneler yapan bir rus sirkinde çalışmaya başladıktan sonra dünyada bir çok yer gezip görme imkanı bulmuştur. bu arada hindistan'a ve hatta istanbula bile gelmiştir. bir yerden sonra da tibet'te kendisine esoterik bilgilerden oluşan dzyan kıtaları diye bir kitap gösterildiğini anlatmaya başlamış, kimsenin bilmediği bu kitabın içeriğini ellerine falan yazarak getirmiştir. fakat tabii bu olayın şahidi olarak kendisinden de başkası yoktur, dolayısıyla tolkien tipi bir mitoloji üretimiyle karşı karşıya olup olmadığımızı kimse bilmiyor. sonuç olarak bu blavatsky getirdiği dzyan kitabından hareketle gizli bilgilerden oluşan kitaplar yazmaya başlıyor, büyücülüğün bilimini anlatmaya (=okültizm, yani cadılık der kendisi) ve aryan ırkına dair mitolojiler üretmeye başlıyor. tahmin edilebileceği gibi aryan ırkının bugünkü en yetkin temsilcisinin almanlar olduğunu ve novaların onlardan çıkacağını, yahudilerin de geçmişte kalmış ve yokolması mukadder, spritüel yeteneklerden yoksun bir ırk olduğunu falan ilk defa ortaya atan şahıs bu kişi. bu düşünce antisemitizm denilen şeyin adının konulması ve ciddi bir tarihsel kurguyla beslenmesi anlamına geldiği için zaten yahudilerden nefret eden almanlar ve avrupalılar arasında çok yaygın kabul görüyor. aslında o dönemde de şu dönemde olduğu gibi eski hint bilgeliği, mısırın esrarları falan deyince dinleyen ağzı açık ayran budalalarından yeterince vardı. dolayısıyla bir "gizli tarih" formatına dönüşüyor bu öğreti. sayın blavatsky'nin kurduğu derneğin de hem hindistanda hem de new yorkta şubeleri açılıyor. teosofi cemiyeti adlı bu derneğin bir şubesi de tabii almanyada açılıyor. ve büyük coşkuyla karşılanıyor. dernek kendisine eski bir hindu sembolü seçiyor, çünkü aryan ırkının dünyadaki ilk kökü hindular, ve sembol de swastika da denen bir dini sembol, gamalı haç yani, bizim nazi sembolü sandığımız, ama aslında çok daha köklü olan bir şey. sonuçta da bir tür tarikat olarak çalışmaya devam ediyorlar. fakat bu arada parapsikolojik konularda ciddi araştırmalar yapan londra merkezli önemli bir organizasyon blavatsky'nin evine gidiyor, büyü diye gösterdiği şeylerin basit illüzyonlar olduğunu, düzenekleri de ortaya çıkararak şahitler önünde ve blavatsky'nin hizmetçilerinin de itirafıyla ortaya çıkarıyor. blavatsky tarihe deşifre olmuş bir şarlatan olarak geçiyor, o bozuntuya vermeden bir kitap daha yazıyor falan ama, etrafındakilerin %90'ı dağılıyor. jiddu krishnamurti isminde bir küçük çocuğu derneğine alıp geleceğin dünya öğretmeni olacağı kehanetiyle yetiştirmeye başlıyor, umudunu ona bağlıyor, ve sonra etrafında kimse kalmamış biçimde ölüyor. kalan bi kaç takipçisinini büyüttüğü jiddu da ne yazık ki büyüyüp adam olunca kendisinde bir numara olmadığını itiraf edip dernektan ayrılıyor ve teosofi cemiyeti fiilen bitiyor. bu arada blavatsky'nin hayatında da normal hiç bir insanın kolay kaldıramayacağı bir takım acılar çekmiş olduğunu söylemek lazım, kendi günlüklerindeki bazı yazılardan da hareket ederek zaman zaman gelip giden bir şizofren olabileceğini düşünmek için de yeterince kanıt vardır aslında.

    teosofi cemiyetinin alman şubesi 19. yy sonundan itibaren iyi çalışıyor, orada spritüel ve hint medeniyeti meraklısı ve dolayısıyla alman milliyetçisi, yahudi karşıtı bir insan grubu oluşturmayı başarıyor. bunda en büyük pay blavatsky'nin alman öğrencisi rudolph steiner'in. sonra bu dernek etkisini kaybediyor, ama onun devamı olarak steiner'in öğrencisi rudolph von sebottendorf'un thule cemiyeti isimli derneği bayrağı devralıyor, bu arada germanenorden, vril gibi bir çok başka benzer dernek de kuruluyor, hepsi yahudi karşıtı, hinduist, spritüel ve alman ırkçısı bunların. goodrick-clarke'ın nazilerin okült tarihi kitabında bunlar tek tek anlatılır. bunlarda da gene teosofi cemiyetinin simgesi olan swastika kullanılıyor, ilhamlar, öğretiler gizli simgeler vs hep devrediiyor. hitler ve ss'lerin başkanı olan himmler o dönem genç ve thule cemiyetinin üyeleri arasında. sonra bu thule cemiyeti bir siyasi partiyi finanse edecek güce ulaşıyor, ve henüz hitler başına geçmemişken nasyonel sosyalist partiyi finanse etmeye başlıyor. sonradan hitler başına geçince thule cemiyetinin ve dolayısıyla teosofi cemiyetinin bütün önemli sembollerini de partiye malediyor, çelenkli kartal ve swastika gibi. thule cemiyeti de ss'lerin think tank'ine dönüşüyor. sonrasını biliyoruz. hitler sözkonusu öğretinin o dönem almanyasında ürettiği atmosferin de yardımıyla ırkçı, ve dolayısıyla tek tanrılı dinlere karşı bir savaş açıyor, yahudilerin geri bir toplum olduğunu kendi özgün kültürlerinin aryan kültürü olduğunu fakat yahudilerin hristiyanlık diye bir alt marka çıkararak bütün aryan kültürünü silip yokettiklerini, kendilerini yahudilerin iktidarına boyun eğmek üzere bu hristiyan ideolojisiyle uysallaştırdıklarını anlatan bir öğretidir bu. (ırkçı öğreti böyle, tabii bu öğreti 2. dünya savaşı sonrasında yasaklandığı için kimse doğru dürüst bilmez. ari ırk dendiğinde bunu aryan ırkı değil arı ırk (=saf ırk) zanneden ve ırkçılığı her ırkın kendi özüne dönmesi sanan bir sürü insanla karşı karşıyayız. oysa ırkçılık bi tanedir, o da yahudi ve zenci karşıtlığıdır ve işte budur.)

    diyeceksiniz yeni yüksektepe bunun neresinde? durun geliyorum.

    eğer tarih gerçekten ırklar savaşıysa geçerli olacak bir deyimle 2. dünya savaşını yahudilerin kazanması sonucunda naziler kaçıştılar. bunlar yahudilere karşı tarihsel olarak katolik kilisesiyle de işbirliği içinde olduklarından kaçanların önemli bir kısmı katolik kilisesinin güçlü olduğu güney amerikaya, en çok da arjantine ve orada da en çok buenos aires'e kaçtılar. kendi aralarında odessa diye bir gizli dernek kurduklarından da bahsediliyor. yani "eski ss subayları cemiyeti" gibi bir şey, oradaki ss=schutzstaffel yani bildiğimiz alman ss'leri. ve dolayısıyla hepsi de nazi, thule cemiyetinin değirmeninden geçmiş, tarih diye alman tarihi olarak aryan tarihini kabullenmiş insanlar gizli kimliklerle, çoğu estetik ameliyatlarla ve sürekli yer değiştirerek yaşamaya başlıyorlar, böyle binlercesi var ve mossad bir çoğunu orada avladı zaman içerisinde. ip burada kopuyor. buraya kadar olanlar gizli tarih falan değil, her yerde yazar bunlar.

    şimdi yeniyüksektepeye geliyoruz. yeni yüksektepe 1957 senesinde jorge angel livraga rizzi isminde bir arjantinli tarafından kuruluyor. 1930 doğumlu olan bu kişi blatavstkynin öğretisini takip eden ve yeniden canlandıran bir oluşum kurma amacıyla "yeni akropolis" derneğini kuruyor. (=yeni tapınak ya da yeni tapınak tepesi, çünkü eski yunan'da akropoller yani tapınaklar agora'ya yani şehire değil tepelere kurulurdu). hatta bu livraga teosofi cemiyetiyle de birebir irtibatta. peki 2. dünya savaşı sonrası nazi mistisizmi olarak isimlendirilen ve bütün avrupa'da yasaklanan bir öğretiyi bu kişi arjantinde nereden duyuyor ve nasıl olup da teosofi cemiyetiyle irtibata geçebiliyor. ilginç değil mi?

    çünkü livraga 17 yaşındayken (1947'de) ingilizce dersleri almak istiyor ve bir doktordan ders almaya başlıyor. livraga'nın "schmidt" isminde olduğunu söylediği bu gizemli alman bir süre sonra derslerin konusunu ingilizceden gizemli öğretilere kaydırmaya başlıyor. blavatsky'den bahsediyor, teosofi cemiyetinden ve daha bir sürü şeyden. zamanla küçük livraga dünyayı kurtarmak üzere harekete geçiyor, gene aynı adamın yardımıyla önce buenos aires'teki, sonra blavatsky'nin bizzat kurduğu hindistandaki merkez teosofi cemiyetiyle irtibata geçiyor. bir süre sonra o dönemki teosofi cemiyeti başkanı sri ram ismindeki kişi arjantine geldiğinde genç livragayı da görüyor ve bayrağı tekrar dikecek yeni bir dernek kurmak üzere cesaretlendiriyor. işte livraga bu şekilde yeni akropolis (=yeni tapınak) derneğini kuruyor ve her zaman olduğu gibi önceki derneklerin sembollerini ve öğretilerini kopyalıyor. bu anlamda nazilerin de kullandığı çelenkli kartal derneğin simgesi oluyor. fakat artık çok ciddi bir tepki nedeni olan çelengin içindeki swastika çıkarılıyor ve yerine çaprazlama konmuş, çalışmayı, bilgeliği falan temsil eden kuştüyü kalem-balta gibi şeyler konuyor. bu dernek işte türkiye'deki yeni yüksektepenin de anası olan dernektir. livraga bu derneği kurup dünyada şubelerini açmaya başlıyor, türkiye'de de bunu antonio romero isminde bir adam gelip kuruyor. bu dernek dünya çapında şubeleri varmış gibi kendisini lanse etse de gerçekte bu ülkelerdeki şubelerin çoğu 3-4 kişiden ibaret, çırpınan kişiler. türkiyedeki de 20 senede 1000 kadar üye toplayabilmiş. bu da dünya ölçeğinde en büyük rakamlardan biri, ama olay işte bu dernekte olup bitiyor. nette şu ara dernek içi mücadeleden ötürü mailler uçuşuyor, herkes diğerini deşifre etme derdinde.ama nasıl, en iyi ben deşifre ederim demiştim di mi? tarihse tarih, bağlantıysa bağlantı.

    işte şimdi bu derneğin türkiye şubesi buradaki tarihinin en büyük sallantılarından birini geçiriyor. ilçe başkanları bilinmeyen ve kimseye söylenmeyen bir sebeple art arda isifa ediyor. ilk başta en ağır toplardan mahmut doğan'ın istifasıyla başlayan süreç gitgide hızlandı ve şimdi romero'nun sallantılardan sonra ne yapacağı merakla bekleniyor. gidenler geri dönmek, kalanlar gerçek sebebi anlamak için bekliyor ve herkes bu olaya kilitlenmiş durumda.
23 entry daha
hesabın var mı? giriş yap