28 entry daha
  • arapça'da cilbab.
    meraklısı için; çoğulu celabib.

    yakup kadri karaosmanoğlu'nun kaleme aldığı "çarşaf ve peçeye dair" isimli bir makale mevcut. cumhuriyet devrinin meşhur edebiyatçılarından olan karaosmanoğlu makalede kadına farklı bir pencereden bakmış. bakış açısında çok hoş bir tını yakalanmış.

    efenim makaleye gelince;

    "çarşaf ve peçeye dair

    bu çirkin asrın ve bu çirkin muhitin yegâne süsü, yegâne güzelliği sizin çarşafınız, sizin peçenizdir. yalnız bunlardır ki gözlere hâlâ bakmak tahammülünü, bakmak arzusunu veriyor. niçin onlardan müşteki gibisiniz? o mazrufa bu zarftan daha muvafık ne olabilir? sizi böyle gördükçe bir kadının başka türlü nasıl giyinebileceğini düşünüyorum ve çarşafsız-peçesiz bir kadın tahayyül edemiyorum.

    siz bizim aşkımızın, hürmetimizin, siz bizim kıskançlığımızın muti mahbubeleri değil misiniz? vücudunuzun şeklini alan bu dilfirib mahbesi sizin etrafınıza, sizin yüzünüz üstüne biz ördük; bizim ihtimamımız, bizim muhabbetimiz ördü.

    sizi güneşten, havadan, sizi kem nazardan sakındık da böyle yaptık. yazık değil mi ki o saçlara güneş vursun, o yüzü havalar, tozlar hırpalasın! yazık değil mi ki -ma'azallah!- o gözlerin harimine kolayca, laubali bir yabancı gözün kıvılcımı sıçrasın?

    düşündük ki, belki bilmeyerek, belki farkına varmayarak birine gülüverirsiniz. nazarlarınız belki, bilâihtiyar, birinin üstünde fazlaca tevakkuf ediverir. onun için yüzünüzü örttük. zira tebessümlerinizin, bakışlarınızın kıymetini biz anlıyor, biz biliyorduk. gönlümüz onların, öyle lüzumsuz yere heder olmasına acıdı da bir ipek mahfaza içinde muhafazalarına lüzum gördü. çünkü, siz hilkaten müsrifsiniz, hazinelerinizin bahasını bilmezsiniz; her şeyde bahil olan tabiat, bütün cömertlik kabiliyetini size verdi, sizin kalbinize döktü, fakat öyle bir ifrat ile ki, nihayet böyle bir tedbire ihtiyaç messetti. zaten insanların yegâne vazifesi tabiatın hatalarını tashihe çalışmak değil midir?

    insanlar, kadınlara tahakküm ettikleri gündür ki tabiata galip geldiler. cemiyetlerin ve medeniyetlerin esasını bir erkeğin kıskançlığı kurdu. 'memleketlerden, vatanlardan evvel ilk müdafaa edilen kadındı. bana inanınız, bütün bu evler, bu mabetler ve bu şehirler sizin için yapıldı ve sizin açıldığınız ve sizin kıskançlık mahbesini yıktığınız yerlerde derhal evler yıkıldı, mabetler harap oldu, şehirler çöktü. çünkü, sizin mahbesleriniz o yerlerin surları idi, kaleleri idi.

    niçin başka cinsten kadınlara bakıp ta başınızda garip mütalealara meydan açıyorsunuz? onlardan size ne? siz, başlı başınıza bir âlemsiniz; ben o âleme girdiğim dakikadan itibaren hariçte bir başka mevcudiyet var mı, yok mu? unuttum bile… siz niçin kendinizde herkesi unutmuyorsunuz?

    söze başlarken size demiştim ki bu çirkin asrın, bu çirkin muhitin yegâne süsü, yegâne güzelliği sizin çarşafınız, sizin peçenizdir. memnun ve müsterih yaşamak için bu kanaat size kifayet etmez mi? halbuki benim ruhumu sadece bu kanaat dolduruyor: peçeniz ve çarşafınız... bunlardır ki bana muhabbeti öğretiyor, hayata muhabbeti, aşka muhabbeti, memlekete muhabbeti öğretiyor; bahusus memlekete muhabbeti...

    zira, sizin bu örtüleriniz, bu süsleriniz değil midir ki minarelerden ve o al rayetten sonra bu serseri ruha biraz âşinâ melce ve bir emin mersa saadeti veriyor. peçenizin kudsiyetini şuradan anlayınız ki, bir yabancı elin ona uzanması ihtimali bile gayz nedir, hırs nedir, intikam nedir, kin nedir hiç bilmiyen bu tembel ve yorgun ruhda beldeler yıkacak, burç ve barular devirtecek bir ateş alevliyor.

    gördünüz mü? peçenizden bahsederken haşin adımlarla yüksek surlar etrafında dolaşan bir eski kahraman gibi söz söylemeye başladım. belki, bunların hiç birini yapmayacağım, fakat emin olunuz ki şu dakikada çok samimiyim. size, sizin örtülerinize ve süslerinize doğru teveccüh edince kendimi her şeye kadir farz ediyorum. tarih, menakıb-i beşeriyeyi dolduran en büyük kahramanlıklar bana birer çocuk oyunu gibi geliyor.

    sakın onları çıkarmayınız, sakın onları atmayınız. bu çirkin asrın, bu çirkin muhitin ortasında asalet ve zarafete yegâne dâl olarak bunlar, sade bunlar kaldı. insanlar, senelerden beri, insanlığı terzil için ve cemiyetlere manzaraların en fenasını vermek için sevimsiz bir cinnetle her şeyi devirdiler. bu güruha peyrev olmak size yakışır mı? ben sizi zamanların ve insanların fevkinde, onların haricinde biliyorum.

    siz mestur ruhlardan değil misiniz? dünya yüzünde tek başına kalan ulvî bir dinin ilâhı sizi bu sıfatla sair mahlûkat arasında mümtaz kılmamış mıydı? siz onun halkettiği cennetâsa âlemin meleklerisiniz. o, "kitab"ında sizin isminizi zikretti, o vakitten beri siz mukaddesat meyanına girdiniz; artık ne hale, ne maziye, ne de atiye mensupsunuz. yalnız unutmayınız ki, sizi bu mertebeye, bizim aşkımız, bizim hürmetimiz, bizim kıskançlığımız ıs'ad etti.”

    ( kânunuevvel 1331 / 1915 aralık yakup kadri karaosmanoğlu )
28 entry daha
hesabın var mı? giriş yap