• hınç
  • amerika varoşlarında "gay'ler" anlamına gelir.
    (bkz: gay)
  • (bkz: gayzal uluç) *
  • kendi yöremiz fethiye'de bir de gayz formu/biçimi vardır. guyz ile arasındaki fark, guyz ünneme* için üretilen, hitaba ve hitabete uygun olanı. gayz ise açıkça veya caka kıvamında öfkelenme, "açtırmayın bayramlık ağzımı" hırsı veya tehdidi ve kıskırmak-kızgırmak için uygun olanı. yüksek olasılıkla kavga niyeti ve habercisidir.

    (bkz: guyz)
    (bkz: öfke), hınç
  • öfke, hınç, kin.

    "bu memnuniyetsizlik, gayzını genellikle “kültürel hegemonya” mefhumu üzerinden boşaltıyor. "
    tanıl bora
    http://www.birikimdergisi.com/…gemonya#.wktkbrs1ped
  • hazreti pîr mevlana "sağır kişinin hasta komşusunu ziyarete gitmesi" kıssasının bir yerinde "onun şu hali, kötü yemek yemiş olan ve kusmak için karnı alt üst olan kişi gibiydi. öfkeyi yenmek budur. onu kusma, böylece karşılığında tatlı söz bulursun." diye buyurmuştur.

    farsça metinde kezm-i gayz olarak geçen, hiddetini zabdetme vasfına vurgu yapmaktadır üstadımız burada.

    ali imran suresinin 133. ayetinde;

    ve koşuşun rabbiniz’den bir mağfirete ve bir cennete ki eni semavat-ü arz genişliğidir, müttekîler için hazırlanmıştır.

    denilmekte ve rabbimizin mağfiretini celbedecek şeylerin neler olduğuna dair çeşitli tefsirler yapılagelmektedir. bunlar: farz ibadetlerin vaktiyle yapılması, peygamberimizin sünnetlerini gözetmek, cemaatle kılınan namazlarda başlama tekbirine (iftitah tekbiri) yetişilmesi, mescide erken girip ilk saflarda yer edinmek, bol bol kelime-i şehadet getirmek, günah işlediğimiz zaman arayı açmadan safi bir pişmanlık ile istiğfar etmek ve sadece ashabı kiramı muhatap alanlar olarak da, mekke fethedilmeden evvel medineye'ye hicret etmek, islam ve peygamberi uğruna allah yolunda harbe gitmek şeklinde sayılmıştır. işte kıyamete kadar gelecek olan tüm ehli imanı kapsayan bu listeye kimi alimler hiddetini yutmayı/zabdeylemeyi de eklemektedirler.

    ali imran 134'te:

    o müttekîler ki bollukta ve darlıkta infak ederler, ve kızdıklarında öfkelerini yutarlar ve nasın kusurlarını afvedicidirler, allah da muhsinleri sever.

    "o müttekîler ki..."

    denilmiştir. takva, en özet anlatımıyla kulun rabbinden çekinmesidir ama bu çekinme korkudan ziyade kulun iman düzeyi ile orantılı olan bir hürmet ve rabbin emir ve yasaklarına uyarak ona layık bir kul olma arzusundan neşet eder. işte mütteki de allah'tan çekinen, onun kurallarını tüm imkanları dahilinde gözeten, her fiilini ona adadığı için sadece onun onayını alıp alamama korkusu ile hareket eden kişidir. işte bu mübarek zatlar uğradıkları bir münasebetsizliğe, hakarete karşı karşılık vermek kudretine sahip olmalarına rağmen sabır ve tahammül yolunu seçerler ve rab'lerinden onlara zulmeden kula hidayet nasip etmesini dilerler.

    " ve kızdıklarında öfkelerini yutarlar..."

    hazreti ali efendimiz bir muharebe esnasında mücadele ettiği bir müşriği yere düşürmüş ve onu islam'a davet etmiştir, o kendini bilmez ise mürteza efendimizin yüzüne tükürme küstahlığını göstermiş ve bu çirkin hareketine rağmen hazreti ali'nin onu tutup düştüğü yerden kaldırmasına ve salıvermesine bir anlam verememiş, bu hareketinin hikmetini sormuştur. haydarı kerrar efendimiz: "seninle allah rızası için cenk ettim, öldürsem de allah rızası için öldürecektim, fakat yüzüme tükürdüğün için hiddetlendim, eğer bu yaptığından sonra seni öldürseydim nefsimin hevasına uymuş olup seni intikam için öldürmüş olacaktım. bu yüzden "hiddetimi zabtederek" seni salıverdim." cevabını verdi ve islam nurunun verdiği derinliği, gönül duruluğunu ve büyüklüğü gören müşrik müslüman oluverdi.

    "ve nasın kusurlarını afvedicidirler, allah da muhsinleri sever."

    fukarayı gözetmek, hiddetini zabdetmek, insanlara karşı affedici olmak rabbin kullarında görmek istediği hasenelerdir, bu iyilikleri yapan kullar rabbimizin sevgisini celbetmek için doğru yolda olanlardır.

    aleyhissalatu vesselam efendimizin torunu hüseyin hazretleri bir gün misafirleri ile sofrada oturmuş yemeğini beklerken hizmet eden kölesi taşıdığı kaynar kabı kaza ile cenabı hüseyi'nin üstüne dökmüş ve hazreti imamın hem kıyafetlerini kirletmiş hem de bedeninden açıkta olan yerlerini yakmış. kölenin bu beceriksizliği yüzünden anın getirdiği öfke ile kölenin yüzüne dik dik bakmış ve bu vaziyet üstüne köle "ve el kâzımîne el gayza (ve onlar öfkelerini yutanlardır/tutanlardır) demiş, hazreti hüseyin "hiddetimi zabdettim" diye cevap vermiş. köle: "ve el âfîne an en nâsi (ve insanları affedenlerdir) demiş, bunun üzerine peygamberimizin mübarek torunu: "kusurunu affettim" demiş. köle: "ve allâhu yuhibbu el muhsinîne (allah, iyilik edenleri sever) deyince de "seni azad ettim" müjdesinde bulunmuş.

    bir başka hadiste de "her kim hiddetini zabteder ve hasmına sövmeye, hatta dövmeye gücü yettiği halde böyle yapmaz da sabrederse, allah o kişinin kalbini emniyet ve imanla doldurur." denilmiştir. bahsi geçen kıssada mevlana üstadımız hiddeti mide bulantısına, hiddet tahriği ile ortaya çıkan çirkinlikleri kusmuğa benzetiyor ve zımnen "hiddetini tut, başkalarını iğrendirecek şeylerini ortalığa saçma" uyarısında bulunuyor.
  • aşırı derecede kızgınlık, öfke, hınç, kin.
  • kalın g ile (gutteral g) söylendiginde "kız" (bazı türkce lehcelerde "buraya bak hatun kisi!" anlamında) veya "guys" (ingilizcede "arkadaslar!" anlamında), ince g (frontal g) ile söylendiginde "gays" (ingilizcede "homoseksueller" - genellikle erkek olanları anlamında) sözcük.
hesabın var mı? giriş yap