3 entry daha
  • "ben de romanı ilk okuduğum zaman aynı sarsıcı şaşkınlığı yaşamıştım. dersim’de 1939 ve daha sonrasında olup bitenler, uzaktan da olsa, az çok duyduğumuz, bildiğimizi sandığımız şeylerdi. ama birincisi, bu kadarını bilmiyordum, en azından kendi adıma söyleyecek olursam. yiyecek olmadığı için glüng otu denen ot kaynatılarak yedirilen küçücük çocukların burunlarından yeşile çalan sarı bir sıvının geldiğini, bunun o çocuğun ölüme doğru gittiğinin belirtisi olduğunu, buna rağmen, açlığı kısa süreliğine de olsa bastırmak için bu otun yenilmeye devam edildiğini nereden bilebilirdik ki. işte haydar karataş romanında, olabildiğince çığlıksız (elbette sina akyol’un deyişiyle “edebi anlatımıyla baştan başa bir çığlık”), olabildiğince nitelemesiz, neredeyse soğukkanlı diyebileceğimiz edebi bir anlatımla bunları aktarıyor. oralardan yetişip de, ateşin düştüğü yerde yanıp da bunu böylesine “isyan”sız (ama içten yanan bir isyanla) anlatmak kolay iş değildir, büyük bir yazar metaneti ister. işte haydar karataş bunun üstesinden gelmiş. ikincisi, bir de bu acıyı, yine sina akyol’un deyimiyle, edebiyatla ballandırmaktır romanın ve yazarın büyük başarısı. gerçekten de “acıyı bal eylemek” böyle olurmuş meğer!"

    http://www.gunzileli.com/…an-caginin-bittigini-kim/
6 entry daha
hesabın var mı? giriş yap