1856 entry daha
  • yıl 2005, iki kız bir duvarın üstünde aylak aylak otururken konuşmaktadırlar:

    kız 1: "yaprak dökümü'nü dizi haline getiriyorlarmış.."
    kız 2: "hııı, 10 bölüm anca sürer o kitaptan"
    "640k ought to be enough for everybody"-- bill gates.

    (bkz: o hikayedeki mal benim)

    son söyleyeceğimi baştan söyleyim, final o kadar kötüydü ki aşk-ı memnu finalinin berbatlığını bile katladı. yine bir ece&melek klasiği olarak "sonunda biri öldü, kayda değer başka bir şey de olmadı".
    itirazım var tamam mı? yaklaşık 2,5 sene bu diziye sadece salona girip çıkarken maruz kalmış olabilirim ama çok itirazlarım var:

    ali rıza, o "rekorlar kitabına girmesi için hazırlanan dev pasta" gibi görüntünün ardında prenses gibi bir adammışsın. evet prenses, eline diken batasıya ölüverdin. adam onca kevaşeliğe, frijitliğe, hırsızlığa, obez karısına, taksi parasına, duruşmalara, boşanmalara, evlenmelere katlandı, 4 ev sahibi, 6 damat, 12 alacaklı atlattı da bir gülün dikeni götürüverdi dünyanın en büyük arı kovanı gibi adamı gördün mü..
    suçu yıllarca ya kendinde, ya istanbul'da, ya türk telekom'da, ya da avrupa'da başarı gösteremeyen fenerbahçe'de aradın ama suç hiçbirinizde değildi ali rıza:
    2 kızın yollu, 1 kızın kronik frijit+vajinismus, oğlun natural born loserdı, karınsa bir hayriye manukyan. olanlar hep bu yüzdendi sevgili a.r.t., hatırlarım da ilk bölümlerde kahveci ahmet'e filan kendin bir ingiliz soylusuymuşsun da adam sarayın şaklabanıymış, sen bolşoy'un baş baletiymişsin de adam kolbastı oynuyormuş gibi davranırdın. hayat sana çok şey öğretti ali rıza, çok şey yaşattı.. ama asıl ölüm sebebin önceki gece yediğin kurufasülyeydi bence, neyse öyle işte, öldüğünde çok ağladığımı belli etmek istemiyorum..

    hayriye hanım, şu diziye 1 bölüm konuk oyuncu olmayı çok istedim: yanlışlıkla hayriye'nin başına tuğla düşüren inşaat işçisi, bağdat caddesi'nde hayriye'ye çarpan hız meraklısı tiki genç, bayılan hayriye'yi öldü diye morga kaldıran doktor gibi rollerde, ama kısmet değilmiş. inaniyorum ki bu alacağım rolden sonra dizinin gidişatı çok farklı olabilirdi, kızlar darı ambarında akli dengesini yitiren paçalı tavuk gibi koca avına çıkmayabilirlerdi, şevket bir ali ağaoğlu, leyla öss 1.si, necla tüsiad başkanı, fikret bm güleryüz elçisi, ve ali rıza başbakan bile olabilirdi. hayriye iddia ediyorum ki olduğundan bir 80 kilo eksiğin olsa sen oğuz'la bile kaçardın, ne demiş 21. yy filozofu ayşe hatun önal: "firdevslik var senin hamurunda".

    necla, sevgili necla, acaba doğuma da aslan adam vincent saçlarınla mı gittin, bu benim için daima tarihin karanlık sırlarından biri olacak. hacı ben bu dizide en çok seni severdim, o kadar kocaya kaçtın, barlarda çalıştın, fuhuş baskınlarında basıldın ama okulunu hiç bırakmadın, full domestik kardeşin kocakafalı leyla gibi aynı adama dönüp durmadın, resmen "türkiye'nin en iyi kocaları" yol haritası çıkardın, fakat bazen abarttın, öyle ki son 3 bölümdür gösterilen her iş adamı karakterine "aha necla'nın yeni kocası bu mu olacak? yoksa bu mu?" tedirginliği içinde baktım. artık doğacak bebeğini de mühendislik ve mimarlıkta alman ekolüne göre yetiştirirsin, saç modelini senden, rengini anneannesinden alan bebeğin cemsu ile sana mutlu bir ömür diliyorum cnm.

    fikret, yüzündeki daimi ifadeyi gören seni avrupa'daki büyük verem salgınında cenaze levazımatçılığı yapmış zanneder.
    doğarken sakallı bebek olarak mı dünyaya gelmiştin, ondan mıydı bu hüznün, bu duvar suratın, o yüzden miydi oynadığın dizinin 2045 bölümü boyunca yaz kış, pastırma sıcağında-öküz donduran soğuğunda emekli öğretmen eteği giymen, ondan mıydı tam da evli mutlu çocuklu olmuşken "ahyy batacak bir şey kalmadı, hemmen bulmalıyım acillll" diyerek kendini aldattırana kadar bir tarafını yırtman.. hiç bilemeyeceğim fikret..

    aya baktım
    seni gördüm
    sana baktım
    berlin duvarını gördüm
    oo fikret, baby don't go..

    leyla, patlak gözlü bir çöl mezcubu.. yavrum sen görsel medyanın görüp görebileceği en büyük fatal error örneğiydin hep. yaklaşık 6 sene dersaneye gittin ama istanbul kuşum aydın üniversitesi-dikenli hayvan yetiştiriciliği bölümünü dahi tutturamadın, hep "bu sene öss çok zordu" bahanesine sığındın, vizyonunu genişleteceğine 5 sene boyunca aynı tonlamayla "oğusss.. oğussss" demekle yetindin, kendin maşallah rahibe teresa'ymışsın gibi sürekli necla'ya bok atıp durdun, ama o'nun tuttuğu hizmetçiye "nataliii, ahu altını doldurmuş temizleyiver" diye çığırmayı iyi bildin, abin o "amerikan yetenek yarışmalarının ilk turunda elenen skimsonik amatör rockçı" kılıklı oğuz yüzünden hapse girdi, sen sadece "ühühüh, oğusss olmazsa makaron yiyemeyiz, ikea'dan katlanabilir masa, deköratif cıblak kadın heykelleri alamayısss" diye ağladın durdun.
    şimdi trabzonlar'da napıyorsun, bir lazoğli buldun mu, yoksa menopoz teyze olana dek oğus'u mu bekliceksin bilemiyorum ama, sendeki aslında multiple personality disorder ile kabarık saç sendromu arasında bir şeydi, kimseler anlamadı..

    şevket, eski şevket olsan hakkında bir şey yazardım, ama bu şevket'e hiç alışamadım, sanki kırmızı başlıklı kızın ninesini bütün yutan kurt gibi asıl şevket'i midende saklıyormuşsun da onun yerine geçmişsin gibi hissettim her gördüğümde. elini neye atsan göçertiyorsun, bence o yüzden sen sadece organik tarım yap atık bahçede tamam mı :/

    ferhunde, sen evin ana-carolin henke karışımı bir canlı türüydün, bu iki alakasız kadını tek bünyede birleştirmiştin her daim, bir yandan tüm aileyi koca memelerinin altında ısıtmak isterken diğer yandan "köşk beğğnin oğlacak hamşıra" triplerinde gibiydin, o sebeple seni bir yandan severken bir yandan kötü yola düşmeni istedik, ama sen hep 4 ayak üstüne düştün. necla'nın son sezonda kurtlar vadisine girip polat'ın sülalesini ...cekmiş gibi görüntüsü belli ki senin de üçbuçuk atmana sebep olmuş ama hiç yoktan yere, yıllardır kafasında içide göçmen kuşların yuva yaptığı 5 kg'lık bir kütle taşıyan üstelik hamile kızı kocasına karşı kötülüyorsun.. cık cık cık.. ferhunde geber-me. geberme ama sana da bir çimdik atılsın isterdim, ne oldu şimdi "aaa ferhunde'nin de sonu çok acıklı bitti, çömelip ağladı, ne büyük felaket."

    ali sarper, mal ve montofon bir insandın, kim sana ne söylese 3 dakika boş boş bakıp "öyle mi? deme be.. şimdi hayatım değişti" ifadesiyle geziyordun. ayrıca aynı azgın bir anaokulu çocuğu gibiydin, bir necla'yı öpmeye çalışır bir ferhunde'yi, kimi tutturabilirse. hah.

    natalie: sözü anneme bırakıyorum,
    - "kız ali rıza'nın öldüğünü anlayınca hayriye'den korkusuna kapıyı bacayı açık bırakıp kaçıvermiş!"

    matmazel, selam, ben size o adnan'ın sizinle yetinmeyeceğini "küresel buzlanmanın ortasında tropikal iklimi yaşıyorum, adeta aşka geldim" diyerek nihal'in arkadaşlarından birine meyledeceğini söylemiştim. ama dinlemediniz, neyse her işte bir hayır var, çok paraya dadılık yayıp nihal gibi marshmallow beyinlilerle uğraşacağınıza ekmeğinizi böyle kazanmanıza ben sevindim, sizi iyi gördüm.

    artık inanıyorum ki ece yörenç-melek gençoğlu kankigilleri bu dizilerin final bölümlerini yazarken sadece "ay ay biz hangi sahnede oyniciiz ona odaklanalım" diyorlar, geri kalanı çaycıya filan yazdırıyorlar "ehe, ne yazsam. ali rıza çok çekti bari ölsün.." dolayısıyla çıkan iş anca bu oluyor.

    bir yerli dizi de böylece bitti, artık haftaya hürrem reyiz'i bekliyoruz.

    ps: necla ve leyla'nın koca popolu, dolma biber burunlu günlerini yad etmek isteyenler için her gün kanal d'de tekrarı var asdfghjkl kaçııııııın
673 entry daha
hesabın var mı? giriş yap