18 entry daha
  • birçoğu şu anda uyurken, rüya görürken, sevişirken; ben, şu an cem adrian'dan en sevdiğim duygusal parçaları dinlemekteyim. uzun zaman sonra yeniden aşık oldum. daha doğrusu 2 hafta önce bugün ilk defa gördüğüm kızın beni 2 haftada tüm hücrelerime kadar istila edeceğini biliyordum. ama son damlama kadar yenik düşmem bugünmüş. dinlemeyi bıraktığım parçalarıma geri döndüm bugün. kalbimin hala var olduğunu, yaşadığımı, her şeye rağmen yaşayabildiğimi yeniden kabullendim bugün. kalbimde o unutulduk kıpırdılar. yeniden hatırlıyorum.

    çocukluğumdan beri hayalim, kardeşim olan hıyarto ile aynı odayı paylaşmamaktı. ama olmadı. sadece 4 sene üniversite, 6 ay benim, 15 ay da onun askerliğinde ayrı düştük. nerden baksan 20 seneden fazla aynı odadayız. şimdi yeniden horlamaya geçti kerata. ama ne horlama!

    bu kardeşim benim, küçükken en yakın arkadaşımdı. bakmayın şimdilerde ağabeyini iplemese de, gölgesini takip ettiğimi bilmeyip türlü saygısızlıkla ağabeylik denen hissi her seferimde burnumdan getirse de çocukken, bir zamanlar, küçük emrah'ın küçük olduğu zamanlar; benim en iyi dostumdu bu kerata.

    harçlığım 1000 lira iken 1 milyon 50 bin lira biriktirmiştim hesapta. sayıyordum. kumbarayı açtığımda çük kadar para görüp, bizim hıyartonun her günkü mısır, kola, leblebi tozu, mevsime göre meybuz ve bisküi, tamek harcamalarının sebebini anlamıştım. oysa beraber biriktiriyoruz sanırken, cımbızla kumbaramdan para çalarmış. ama ağabeydim. kızardım, kovalardım, sonra yine misket oynar ve akşam aynı yatakta yatardık. yataklarımızı ayırmamız çocukluğumuzdan sonraydı.

    bu kerata kavga eder, ona buna sataşır, bazen dayak yer bazen döver; dayak yediğinde kurtarmaya, dövüp de kaçtığında peşinden gelenleri dövmeye veya dayak yemeye ben giderdim. ağabeylikti bize düşen. sonra kızar, kovalar, nasihat verir, kavga eder, yine aynı yatağa girerdik. o sabaha kadar horlar, bense sızana kadar ben, horultusunu dinlerdim.

    büyüyorduk çocukça. bu şerefsiz yine aşık olmuş. arabesk filmlerden gördüklerinin gazıyla kızın evinin önünde bağırıyor "seni seviyorum" diye. onu kaçırmak, gerekirse dayağını yemek yine bize düşüyordu. ağabeydik. sonra kızardım, kovalardım ve aynı yatağa girerdik. o sabaha kadar horlar, bense sızana kadar horultusunu dinlerdim.

    o hep kavga çıkaranı, bense en zekisi okulun... ettiğim tüm kavgalar, kırdığım bütün okul maceraları, kaçırdığım tüm dersler ya onu kurtarmak ya da bir kavgasına mani olmak içindi. her zaman el tetikte kulak kirişte onu kollardım. yerinde duramaz haytanın biriydi. bir keresinde ufakken düşüp kafasını yardı. yardım için çırpınan da, çaresiz bir annenin dayağını yiyen de yine bendim. sonra kafasını aynı yerden 4 defa daha yardı düşerek. kabak yine bana patlardı. oysa ne kaymayı, ne ip atlamayı hiç beceremezdi. bu yüzden yarılırdı kafası olduk olmadık.

    ramazanla çocukluğum boyu devam eden kavgalarım ramazan'ın kardeşimin kafasını mermerle yarmasıyla başlamıştı. tahsin ile ilk kavgamız da tahsin'in kardeşimin kafasına marle atıp yaralaması ile. herkesten kılı kırk yararak keptiğim misketlerimi hep kardeşim keptirdi umarsızca. kızardım, kovalardım, ama ağabeydim. akşam olur aynı yatağa girer, o sabaha kadar horlar, bense sızana kadar onun horlamasını dinlerdim.

    zamanla benden daha uzun olmaya başladı. sütün mucizelerine direniyordum o zamanlar. şimdiyse geç kaldım. her gece içmem uyumama bile yardımcı olmuyor bunca horultudan. okulun, mahallenin en zekisi olmama rağmen sadece kardeşim yüzünden dalga malzemesi olurdum. o daha uzundu, bense kısa. nereden bilebilirdim ki onu hastaneden getirdiklerinde ellerime bir çikolata verip "bu çikolatayı sana kardeşin getirdi, bak seni ne kadar seviyor" dedikleri kardeşimin bir gün 1.97 boyuna geleceğini... bir çikolataya aldandığım ömür boyu bir ağabeylikti benimkisi.

    kırk yılın başı kazayla bir şey kırsam, olmadık bir şey olsa ya da kardeşim bir halt yapsa; suç ya bana atılır ya da bazen onu kurtarmak için ben üstlenirdim. benim yediğim haltları ise anneme yetiştirme huyları sonra peydah oldu. yine dayağı hep ben yerdim. yine çocukken bitlenme hikayemiz de aslen bunun yüzünden. televizyonlardan gördüğümüz dudaktan öpme hadisesini komşunun kızlarına uygularken aslında ben zülfiye'yi ayarlamak istememiştim. ama onu kollamak için, o zülfiye'nin kardeşine hasta olduğu için ben de ablasına yazılmıştım. daha bir ilkokul çocuğu ilk zamparalık hikayem de merdivenlerin üstünde bir öpücükle bitlenmeyle sonuçlanmıştı. kızardım, kovalardım, ama ağabeydim. her şeye rağmen akşam olunca aynı yatağa girerdik. o sabaha kadar horlar, bense sızana kadar onun horlamasını dinlerdim.

    askerde bile kurtulamamıştım bundan. kiradaki evlerden birinin kirasını her ay o alıyordu askerde iken. ama yine de neredeyse her ay para istiyordu benden. öğrenciliğimin bir bölümü, aylığımın yarısını ona yollayıp sıkıntı çekmekle geçti. türlü yalanlarla aldığı paraları ordu evinde içmek için istediğini ise sırıtarak anlatışı hala sinir eder. kızarım, kovalarım, akşam olur, aynı odada yataklarımıza gireriz, o sabaha kadar horlar, bense sızana kadar onun horultusunu dinlerim.

    yine içmiş bugün. ara ara içer, sonra da sabaha kadar kusar. oda leş, yatağı leş, koklamak da, kusmuğunda boğulmasın diye ona bakmak da bana düşer. az önce yine çarşafını değiştirirken annemden azarı yine ben yedim. oysa birkaç dakika evvel kusmuğunun deryasında nefes alamayıp böğürürken onu ölümden ben kurtarmıştım. ayıklığında iplemediği, zamane gençleri gibi saygısını benim yerime uçurumlardan aşağı bırakıp kaçtığı ağabeyi. yine bir gece. o kusuyor, o horluyor, ben sızana kadar horultusunu dinliyorum, azarı yine ben yiyorum, günü yine aynı odada bitiriyoruz. kızsam da, kovalasam da, azarı her zaman ben yesem de, kollamak zorunda olan hep ben olsam da ve senelerdir deliksiz bir uyku çekememiş olsam da adam gibi; ben ağabeyim, o da benim hıyarto kardeşim. akşam oluyor, aynı odaya giriyoruz ve o sabaha kadar horluyor, bense sızana kadar onun horultusunu dinliyorum.
    albastropos
50 entry daha
hesabın var mı? giriş yap