23 entry daha
  • her karakter o kadar iyi çizilmiş, öyle güzel ayrıntılarla verilmiş ki!
    fatma’nın ve hasan’ın anlatımlarıyla zirveye çıkan bir derinlik, şiirsellik var. özellikle hasan karakteri bana dostoyevski’nin hastalıklı karakterlerini okurken yaşadığım o endişeyi hissettirdi. o küçük, zavallı dünyasında yaşarken, her an kendinden beklenmeyen bir şey yapmasından, düşüncesinin çarpıklığından, onun bize özgü sahiciliğinden korktum.
    hayatını anlamsız bir amaç uğruna harcayan, deliliğin sınırlarında gezen doktor selahattin’in bütün o saçma sapan tespitlerinin içinde arasıra yüzeye çıkıp beni allak bullak eden derin fikirlerine şaşırdım. özellikle ölümü keşfetmenin heyecanıyla fatma’nın odasına girip hiçlik üzerine yaptığı o harika konuşma bana, "roman okumanın ödülü bu işte", dedirtti. doğu-batı ikileminde boğulan türk aydınının oldukça kötümser resmedilmiş bir hali gibiydi selahattin, çarpık ama bizden biri işte.
    faruk’un, insanların okuduğu her metinde bir hikâye bulma ihtiyacı hissetmesinin üzerine kafa yorduğu, neden sonuç ilişkilerini aşmaya çalıştığı, tıpkı evliya çelebi'nin yaptığı gibi gördüklerinin içine kendini katmadan anlatılan metinlere dikkat çektiği bölümler bana orhan pamuk'un yazarlık serüveninde izlediği yolu ve modern edebiyatın kaygılarını hatırlattı.
    metin’in ceylan'a duyduğu aşk, parti gecesi ve özelikle arabanın yağmurda yokuş yukarı itildiği sahneler harikaydı.
    fatma’nın roman boyunca recep'e, "ne anlattın onlara, ne konuşuyorsun onlarla?", diyerek açığa çıkardığı içindeki derin karanlık, o meşum gecenin hastalıklı hatırası derinden sarstı beni.
    ve tabii nilgün... roman boyunca "o neden hiç konuşmuyor, neden onun dünyasını da görmüyoruz?" derken ben, romanın sonunda anladım bunun da bir anlamı olduğunu...
    velhasıl, bütün önyargıların bir kenara bırakılıp mutlaka okunması gereken bir roman sessiz ev.
117 entry daha
hesabın var mı? giriş yap