42 entry daha
  • bu insanlar ülkelerindeki tüm malvarlıklarını(varsa), yakınlarını ve tüm geçmişlerini bırakıp yola çıkıyorlar, ceplerindeki paranın neredeyse tamamını insan kaçakçılarına teslim ediyorlar ve hiç de insani olmayan yollarla ülkelerini terk ediyorlar. bazen kapalı kamyon kasalarında sıkış tepiş kilometrelerce yol kat ediyorlar bazen 5 kişilik botlara 15 kişi binerek denizleri aşmaya çalışıyorlar. çünkü başka çareleri yok, çünkü bu yolculuklara çıkmazlarsa başlarına geleceklerden korkuyorlar.

    birçok sığınmacıya bu yolculukta ölebilecekleri söylendiğinde cevapları “biliyorum ama mecburum” oluyor. ülkelerinde kaldıklarında öleceklerine, işkence ya da baskı göreceklerine emin oldukları için riskli de olsa bu yolculuk onlar için bir umut kaynağı.

    sonra, hayatta kalmayı başarabilirlerse bir deniz kenarına bırakılıyorlar. mesela izmir’e. birçoğu ne türkçe biliyor ne de ingilizce. hiç bilmedikleri bir yerde hiç bilmedikleri bir dili konuşan insanlara dertlerini anlatmaya çalışıyorlar. başarabiliyorlar mı? çoğu zaman hayır. bazen dil bilgileri onları engelliyor, bazen de yaşadıklarından kaynaklanan travmalar.

    bu insanların bir yerde kalmaları gerek, yatacak bir yere ihtiyaçları var, karınlarını doyurmaları, hasta iseler -ki bu yolculuklarda hasta olmamak neredeyse mümkün değil- tedavi olmaları gerekiyor.

    bir sığınmacı, mülteci statüsü almak için başvuru yaptığında sonuç alması bazen yıllarca sürüyor.

    hiç tanımadığınız, dilini bilmediğiniz, iş bulamadığınız, kalacak yerinizin, yiyecek yemeğinizin, konuşacak arkadaşınızın, sarılacak akrabanızın olmadığı bir yerde öylece bekliyorsunuz. hatta beklerken bir de ikamet harcı ödemeniz gerekiyor ki bu harc her 6 ay için 300 tl gibi küçümsenemeyecek derecede yüksek bir harc. bunu ödeyemezseniz yasal faiz biniyor, birkaç yıl sonra bir bakıyorsunuz binlerce lira borcunuz var, üstelik bunu ödemeden bu ülkeden ayrılamıyorsunuz.

    unhcr’nin (bm mülteciler yüksek komiserliği) verilerine göre bu insanların %50.8’ini kadınlar, %41’ini 18 yaşın altındakiler ve %5’ini 5 yaşın altındakiler oluşturuyor. bazı çocukların anneleri yok, bazılarının babaları yok ve hatta bazılarının yollarda başlarına gelenler nedeniyle hem anneleri hem de babaları yok. bu minikler yalnız ve korunmaya muhtaç.

    mülteci statüsünündeki kişilerin kendi ülke sınırlarını aştığında ulaştığı ilk ülkeden ve uluslararası toplumdan himaye görmeye hakkı var. tarihin her döneminde dinlerin, değişik yönetimlerin ve genel anlamda geleneksel hukukun koruduğu bu hak, 1948’te ilan edilen insan hakları evrensel bildirgesi’nde temel bir insan hakkı olarak tanınmış ve koruma altına alınmış.

    türkiye bu alandaki birçok uluslararası sözleşmeye taraf bir ülke ve bu nedenle mülteci haklarını koruma alanında hukuki sorumluluk altında.

    burada önemli olan ülke olarak hukuki sorumluluğumuzun yanında insan olarak sorumluluklarımızın da olması.

    bu insanlar sadece mülteci değil ya da en önemli özellikleri bizim ülkemizde “yabancı” olmaları değil. onların hepsi birer “insan”. hem de çok kötü şartlarda yaşamış olduğu kesin olan, keyfi olarak ülkesini terk etmeyen, yardıma muhtaç insanlar onlar.

    4 aydır izmir’de olan bir mülteci çocuğa sorulmuş neye ihtiyacın var diye, çocuğun verdiği cevap şu olmuş “bana gülen bir yüze”
    umarım küçük bir mülteci çocuğa gülebilecek yüzümüz olur birgün.
117 entry daha
hesabın var mı? giriş yap