58 entry daha
  • bana am is are'dan fazlasını kazandıran bir öğretmendir. hatta derslerini dinlediğim anki heyecan ve şevkle andığım tek öğretmendir. bunda belki onun bir taşra ilkokulunda parlayan yıldız olmasının payı var, belki gencecik olmasının payı var, belki yabancı dil - yabancı kültürü kendinde harmanlayıp öğrencilerine bir şeyler kazandırma hevesi var, var oğlu var. belki de taşrada büyüyen bir çocuğun taşradan eser taşımayan bir öğretmenden taşradan bağımsız şeyler görmesinin payı var.

    sanırım ortaokula yeni geçmiştim. yeni bir öğretmen dolanıyor: gencecik, ipince, kızıl saçlı, güzel mi güzel. okuldaki öğretmenlerin yaş ortalaması 40 civarı olunca fark edilmemesi mümkün değil, e bir de ufacık bir ilçe okuluna gelmiş. haliyle en başta giydikleriyle, saçıyla, kaşıyla dikkat çekiyor.

    ben de tam sınıf başkanı seçilmişim, bir havayla dolanıyorum. daha tanışmadık kendisiyle ama koridorda, bahçede çıkınca karşıma öyle güzel gülümsüyor ki erkek olsam aşık olurdum heralde. tabi benim hissettiğim sevgi - saygı duymaktan ibaret.

    ilk ders gelip çatıyor. kendini tanıtıyor. izmirliymiş. o an kendimi tutamayıp "tabi ya" diyorum, "izmir'in kızları güzel olurmuş" diyorum. o duymuyor dediğimi ama sınıf çoktan gülme krizine girmişti bile.
    işte o derste bir de emizar'ın aslında am is are olduğunu anlayıp müthiş bir aydınlanma yaşıyorum. önceki yıllar öğretmen sıkıntısı yaşandığından, öğrenememişim hehe.

    şarkılar şarkılar... ilk lemon tree'yi ezberlemiştim. o zamanki dünyamda ne internet kavramı var ne de yabancı şarkı sözlerini analiz etmek var. zamanla guns n roses, the rolling stones, oasis, metallica, depeche mode, greenday, alanis morisette, radiohead, incubus, gogol bordello, simple plan, dolapdere big gang ile samimiyet kurdum. candy shop ile aydınlanma yaşadım. *

    kendisini evinde ziyaret etmişliğim de oldu. internet ile tanıştım: google ile, limewire ile, ekşi sözlük ile. elma suyunun ve isviçre çikolatalarının ne kadar lezzetli olduğunu gördüm. karşıyaka - göztepe rekabetini öğrendim. onunla yapılan sohbetlerin aslında küçük dünyamı ne kadar aydınlattığını gördüm. ondan bahseder oldum herkese. herkes bilmeliydi onun ne kadar iyi bir öğretmen olduğunu. ama bu sefer de "izmirli, solcu, beynini yıkamaya çalışıyordur o senin" gibi gerekçelerle ondan uzaklaştırılma tehlikesiyle karşılaştım. ama direndim mi direndim.

    gel zaman git zaman bu öğretmen bana, beni üniversiteye kadar taşıyacak olan ingilizce'yi kazandırdı aslında. lisede fark ettim ki ne biliyorsam onun sayesinde bilip konuşuyorum. şimdi bile alt yazısız dublajsız az çok bir şey anlayabiliyorsam, onun sayesinde.

    sözün özü her şeyden ziyade bir bakış bir hoşgörü edindim galiba. geçmişten bügüne "bu hayat benim " diyebilmeyi öğrendim ondan. mırıldanışları kulağımda sevgili ingilizce öğretmenimin: it's my life, it's now or never.

    edit: ilk paragrafta taşra kelimesini "köy, kasaba, kırsaldaki yerleşim yeri" anlamlarında kullanmıştım. farklı anlamaları için (bkz: taşra)
    edit 2: izmirli ayrı mı yazılır, ayıp.
212 entry daha
hesabın var mı? giriş yap