77 entry daha
  • bana ve herhalde her iki filmi de izlemiş olan herkese melancholia'yı anımsatan 2011 yapımı mike cahill filmi.

    --- spoiler ---

    film birçok şey anlatıyor aslında ama, filmin anlattıklarından çok, düşündürdükleri önemli. en azından benim için öyle...

    evrende herkesten bir tane daha bulunan ve aynı hayatları yaşayan birer insan daha var; ki bu izdüşüm insanların senkronize yaşamları "diğer dünya"nın fark edilmesiyle ayrışıyor. en azından teori bu yönde... bu nokta çok düşündürdü beni. filmde, son beş yıldır asenkron hayatlar yaşanıyor olabileceği söyleniyor. 22 yaşındaki bir insan, izdüşümüyle 17 yıl boyunca aynı okullara gitti, aynı insanları sevdi, aynı oyuncaklarla oynadı, sınavlardan aynı puanları aldı. ancak son beş yıl, "benim yerimde o olsaydı ne yapardı" veya "eğer bir kişiyi veya bir şehri terk etmeseydim nasıl bir hayatım olurdu" gibi soruların sorulması açısından uygun zemini sağlıyor. zira aynı insanlar farklı kararlar vermeye başlıyorlar. kim bilir; belki de giyim veya müzik zevkleri dahi farklılaşmış olabilir. peki, tam da diğer dünyanın fark edildiği beş yıl öncesindeki o kaza gününde ve daha öncesindeki binlerce yılda yaşamış insanlar, aynı topraklarda ve aynı ailede doğup, bir ömür boyunca aynı hayatı yaşayıp, aynı biçimde mi öldüler yani! işte bu nokta, "paralel evrendeki ben, verdiği kararlar neticesinde nasıl bir yaşama sahip olmuştur?" sorusunu farklılaştırıyor; zira, beş yıl öncesine kadar ölmüş milyonlarca insan aynı dine inanıp, aynı ideolojilerin peşine takılıp, aynı suçları işleyip, aynı meslekleri icra ettiler! aynı adamı sevdiler veya aynı kadını aynı kadınla aldattılar. işte bu nokta, bir paralel evren olması gerektiği yönündeki inanışı zayıflatıyor. o kadar insan boşuna mı yaşadı yahu! madem çişlerini bile aynı sıklıkla yapacaklardı da, her imparatorluktan boşuna mı iki tane kurulup, yıkıldı? madem firavunların kararları hiçbir şeyi değiştirmeyecekti, koskoca mısır imparatorluğu dünyalardan birinde boşuna mı hüküm sürdü yüzlerce yıl? işte bu "irade sakatlığı" tadını kaçırıyor insanın. ne güzel tatlı tatlı, sırtımızdaki tüm yükü atıp da, "yanlış karar mı verdim", "bu adamla / bu kadınla evlenmese miydim", "başka bi işle uğraşsam daha mutlu ve daha başarılı mı olurdum" sorularını kurcalarken, tatsız tuzsuz bi "ne bok yemeye yaşadı o zaman o insanlar" sorusu kalıyor geriye. paralel evrenden, sadece son beş yıl içinde ölmemiş insanlar için söz edilebilir. peki ya diğerleri?

    hazır irade konusu açılmışken, dünya 1 ve dünya 2'nin insanları (her ikisi de kendisine 1, diğerine 2 diyodur gerçi) ortak bir karar alma mekanizması mı işletiyolar; yoksa biri, diğerinin aldığı karara mı riayet ediyor? birinin canı evde pineklemek istediğinde, diğeri de mi kahvesini alıp battaniyenin altına giriyor; yoksa diğeri kayak yapmak istediğinde mi öbürünün miskinliği üzerinden silkeleniyor? kararları alan kim? hangisi hedefleri olan sorumluluk sahibi bir birey; hangisi "şimdi yatayım yarın erkenden kalkıp ders çalışırım" diyen gevşek? zıt karakterler değil de, birbirlerinin tıpatıp aynısı olsalar dahi, iradelerinin terazide denk gelmesi mümkün mü?

    hazır ölüleri gömmüş ve şimdiki zamana ayak basmışken son beş yıldan bahsedecek olursak, aynı ailelerde büyümüş, aynı eğitimi almış, aynı sosyo-kültürel düzeydeki bireylerin benzer kararlar vermesi; hele ki kişilerin tabiatlarının dahi aynı olduğu söz konusu modellememizde, benzerlikten de öte, aynı adımları atması beklenebilir. ancak, eğer asenkron yaşama geçtilerse, aynı insan olmaktan uzaklaştıklarını söyleyebiliriz. emrah serbes, hikayem paramparça kitabında, "şimdiki akıl" adında bir paradokstan söz eder. "şimdiki aklım olsa şöyle yapmazdım" deriz ama, eğer öyle yapmasaydık şimdiki aklımız olmazdı. farklı gezegenlerdeki "aynı" bireylerden biri, senkronizasyon bozulduğundan beri, sonradan yanlış olduğunu düşündüğü kararlar vermiş ve "şimdiki aklına" sahip olmuştur. oysa ki, aynı durum karşısında farklı karar veren diğeri ise, emrah serbes'in tabiriyle aynı hatayı yapmamış ve diğerinin sahip olduğu "şimdiki akla" sahip değildir. yani ortak geçmişleri ne kadar tutkal vazifesi görse de, senkronizasyon bozulduktan sonra farklı yönelimleri olacağı varsayımı altında, onlar artık aynı kişiler değildirler. bu da bizi geleceğe götürüyor ki, çocuklarını farklı biçimde yetiştirecekler; o çocuklar dünyanın başka bölgelerine gidip, başka insanlarla evlenecekler ve farklı okullara gidip, farklı mesleklerde uzmanlaşacaklar; nihayetinde ebeveynlerinin, yani kuşağımızın son ferdinin de ölmesiyle gezegenlerin coğrafyasından, belki de tarihi eserlerinden ve konuştukları lisanlardan başka benzer bir şeyleri kalmayacak. çıkaracakları farklı savaşlar, farklı sınırlara sahip olmalarına bile sebep olabilir.

    filme geri dönerek, tüm bu teorilerin dışına çıkıp, filmin son karesinde rhoda'nın diğer rhoda'yı görmesini, senkronizasyonun bozulmaması ve bizim "dünya 2" dediğimiz gezegende de rhoda'nın mit terk, eski bir
    hükümlü olduğu ve aynı mektubu yazarak dünya 1'e gelmesi olarak yorumlarsak, elimizdeki tek eğlenceli beyin fırtınası olan "son beş yıl" varsayımı da çöpe gitmiş olur ve günün birinde aynı gerizekalıyla karşılaşmış oluruz ki, bu gerçekten çok can sıkıcı! tabii, her ne kadar gerçek hayat teorileri ilgimi her zaman daha çok çekse de, tekrar filme dönecek olursak, bu durumda profesörün diğer dünyada da ailesini kaybetmiş olduğunu görürüz ki, işte bahsettiğim can sıkıcı durum da tam olarak buydu: iki perişan adam, birbirlerini her gördüklerinde, yaralarını deşip canlarını daha da fazla acıtmaktan gayrı başka bi işe yaramazlar ki...

    --- spoiler ---
63 entry daha
hesabın var mı? giriş yap