733 entry daha
  • hiçbir şey ama hiçbir şey ifade etmeyendir.

    ben 8-9 yaşındayken, babam emekli olup tazminatıyla ufak bir tane ev alarak annemi, beni, abilerimi ve ablamı terk edip memleketine yerleşmeye gitti. bizi de kendisi ile birlikte gitmeye zorlamıştı ancak annem, benim okulumu ve oluşan düzenimizi gerekçe gösterip gitmeyi reddetmişti. babam yoluna devam etmişti; gidiş o gidiş...

    bize ekonomik yardımı tamamen kesen babamın bir anda cehenneme çevirdiği hayatı tırnaklarımızla kazıyarak kazanmaya çalıştık. annem tek başına evin idaresini eline almış, her şeye yetişmeye çalışıyordu. herkes çalışıyor ben de yaz tatillerinde girdiğim geçici işlerle eve katkı sağlıyordum. okula gittiğim zamanlarda da, evde ekonomiye katkı için yapılan çiçek monte etme, vidalama vs. işlerinde anneme yardım ediyordum. ne benim, ne abilerimin örnek alabileceği bir baba figürü vardı ortada. "ne yapacağız biz?" diye kara kara düşünüyorduk.

    tüm çektiğimiz acılara rağmen abilerim ve ablam "babamızdır olsun" derler, yılda bir bize yaptığı 1 haftalık ziyaretlerde el pençe divan dururlardı. ben de onlarla birlikte saygı göstermeye çalışırdım. taa ki aklım ermeye başlayana kadar.

    yılda bir hafta yaptığı bu ziyaretler ailece korkumuz olmuştu. "evi satacağım ya benimle gelirsiniz ya da başınızın çaresine bakın" derdi. her gelişinde içimizi bir korku kaplar "ya bu sefer evi satarsa ne yaparız?" derdik. yıllarca kafamıza kaktığı bu durumla bizi korkutup dize getirmeye çalıştı babam.

    aklımın ermeye başlamasından sonra yaptığı yıllık ziyaretlerde evdekiler saygı gösterirken bense, "neden bize bunları yaptın?" diye sorgulamaya başladım. sürekli tartışırdım. öyle ki diğerlerinin saygısını örnek gösterip bana ise "sen düşmansın" derdi. utanmadan hem de!

    yıllar sonra o almış olduğu ev hisseli tapu çıkması nedeniyle satıldı ve sonunda annemle birlikte ayrı bir eve çıktık. ben de çalıştığım için artık kirayı ödeyebiliyor, babamın işkencelerine katlanmak zorunda kalmıyordum. o ise kendi anne babasının ölümünün getirdiği yalnızlıktan kurtulmak için annemle ısrarla barışmak istiyordu.

    bir gün ona "ben istesem sana nafaka davası açar senden para alırdım ama tenezzül etmem" dedim. bana cevap olarak "bir bok alamazsın iş işten geçti artık" dedi. o kadar oturdu ki içime bu söz. 18 yaşımı geçtiğim için alamayacağımı söyledi yani. yani bunu hesap etmişti adam.

    okul anketlerinde "anne babanız ayrı mı?" sorusuna "evet" yazamazdım. baba sevgisini anlayamazdım hiç. neden, niçin, nasıl insanlar babalarına bu kadar düşkündü? burada yazılan baba sevgisi ile ilgili hikayeleri boş boş gözlerle okuyorum. hiçbir ifadeleri yok benim için. benim için o kadar yoktu ki!

    hikayem çok uzun ve o yalıtılmış bir şekilde yazıldı. bunun daha o kadar acı detayları var ki. sadece çok uzun olacak ve anlatamayacağım kadar kötü şeyler olduğu için kısa kesiyorum.

    yıllar sonra ölüm haberi geldi ve zorla canım annemin ağlamasıyla kıramayarak gittim. evin önüne tabut geldiğinde herkes bahçeye dolmuşken ben tek başıma arka bahçeden karadeniz'e bakıyordum. duymuş olduğum "hakkınızı helal ediyor musunuz?" sorusuna "hayır" dedim içimden "asla"

    bazen diyorum ki keşke doğduğumda ölmüş olsaydı. hiç değilse "babam olsaydı her şey çok daha iyi olurdu" diye bir hayal kurar yıllarca bu güçle yaşardım ama o vardı ama yoktu...

    inançlı bir insanım. elbette bir gün bunun hesaplaşmasını yapacağız. bugün bu kini tutmamak için hep şöyle diyorum "allahım, sadece mezarında rahat uyusun ama öteki dünyada bunun hesabını versin"

    benim babamdan kalan şey koskoca bir acı işte. üzgünüm...
4209 entry daha
hesabın var mı? giriş yap