101 entry daha
  • peter weir'ın 1981 yılında çektiği film, sık sık savaşın anlamsızlığı ve "eğer biz gelibolu'ya gidip onları durdurmazsak, onlar buraya geleceklermiş" minvalindeki dezenformasyonu vurgularken; antimilitarist öğeler, bununla da sınırlı kalmıyor ve ingilizler'in anzak askerlerini yardıma çağırıp, sonra da göz göre göre ölüme göndermelerini işliyor son bölümde.

    --- spoiler ---

    şahsım adına söyleyebilirim ki, en doğru ve en erdemli tepkiyi, frank dunne rolündeki mel gibson koyuyor ve askere gitmeyi, kahramanlıkla özdeşleştiren arkadaşlarına "bu bizim savaşımız değil ki, ingilizlerin savaşı!" diye çıkışıyor. işte olayın özeti aslında bu kadar basit. ne işin var senin türk topraklarında? tüm toplumun böyle adamlardan oluşabileceği ve toprakları işgal altında olmadıkça parmağını kımıldatmayan bir halkın var olabileceği ihtimali o kadar güzel ki! ne işin var lan elalemin evinde... ancak filmde yaşlısından gencine, kadınından çocuğuna kadar, askerlerle gurur duyulduğu, onların birer kahraman olduğu vurgusu var ki, gerçek hayat da tam olarak bu maalesef. savaşa gitmek istemeyenin hainlikle suçlanacağı yerde, savaşmak isteyenin suratına tükürecek kadınların yer aldığı bir dünya olaydı iyi olmaz mıydı hacı? olurdu bittabi... "savaşacak kimse olmazsa savaş da olmaz" diyoruz ama nafile! savaşacak angutlar sürüsü mutlaka olacak. her zaman olacak...

    neyse efendim, zaten frank de filmin ortasında, "itilip kakılmaktan bıktım, savaşa gideyim de subay olup geri döneyim" diyerek, askerliği bir sosyal statü ve refah aracı olarak kullanma gayesiyle unutuyor bu savaşla işi olmadığını. değerlerini, üniformanın kadınlar üzerindeki etkisi uğruna bir kenara atarak, dedesini kendi kementiyle asan ingilizlerin emrine giriyor. genç archy'de ise, frank'in ilk zamanlarındaki olgunluğun bile esamesi okunmuyor. ne için yapıldığı hakkında bile herhangi fikrinin olmadığı bir savaş uğruna harcıyor yaşamını ve amcasının tabiriyle çelikten yapılmış bacaklarını. salak herifler...

    --- spoiler ---

    filmin bir başyapıt ya da şahaser olduğunu düşünmüyorum, ancak detaylar çok iyi yakalanmış. örneğin türk askerleri, cephede bayağı sıkı türkçe konuşuyorlar. artık, gerçekten türk mü oynatıldı, yoksa üzerine dublaj mı konuldu bilmiyorum ama, bu tarz filmlerde türk diye arap oynatmak ve hangi dili konuştuğunu umursamamak, dönem filmlerinde sık sık rastladığımız bir hata.

    beni şaşırtan bir diğer unsur da, bize bugüne kadar hep "şöyle fakirdik, böyle mühimmatımız yoktu" diye anlatılmasına rağmen, filmdeki türklerin makineli tüfek ve mühimmat açısından gayet zengin oldukları görülüyor ki, bu konudaki tarihi gerçeklere hakim değilim. ya "mermi harcamamak için süngü takıp savaştı atalarımız" diyen resmi tarih bizi yedi bunca yıldır, ki yapmayacağı şey değil; ya da türkler bilinçli olarak, filmi dramatize etmek ve anzak askerlerini biçare göstermek için mermileri ağaçtan topluyolarmış gibi yansıtıldı.

    hasılı, müthiş etkileyici olmasa da izlenmeye değer bir film, ama daha fazlası değil. özellikle de, müziklerin yerli yersiz kullanımı, yönetmenin daha iyi bi film çekme şansı varken elindeki fırsatı yeterince iyi kullanamadığını düşündürdü bana. bonkörce albinoni sol minor adagio dağıtmış her yere peter weir. elindekinin kıymetini bilememiş. o da gençmiş tabii o zamanlar, üzerine gitmemek lazım adamın. sonradan daha iyi filmler de çekti kerata...

    edit: parliament night blu ray sağolsun, tarihsel perspektiften bakarak çok kıymetli bilgiler vermiş mesaj yoluyla. buradan da paylaşayım da, konuyla ilgilenen herkes faydalansın istedim:

    ilgili sahnede gösterilen muharebe 7 ağustos 1915'e ait. türklerin mühimmat yetersizliği ise kara savaşının başlangıcı olan nisan ayında görülüyor. fakat temmuz ortasına kadar almanların istanbul'a gönderdiği mühimmat nihayet gelibolu'ya ulaşıyor. bu sebepten 7 ağustos'ta cesarettepe'de mühimmat ve silah sıkıntısı çekilmedi. hatta maxim makineli tüfeği gibi döneminin en iyilerinden birine sahiptik.

    süngü savaşına çok girdik, doğru. ama bu mühimmat yetersizliğinden değil harbin gidişatından kaynaklanan bir taktik unsurdu. filmde de dikkat ettiyseniz 10. hafif süvari birliğine tüfekler boş olacak talimatı veriliyor. onlar da süngü hücumunda bulunuyor. bu sayede taarruz esnasında ateş etmeye konsantre olup düşman siperlerince av olmaları engelleneceği tahmin ediliyor. ama başka sebeplerden dolayı bu taktiğin bir önemi kalmadan türkler cesarettepe'de tereyağından kıl çeker gibi kolayca başarı elde ediyor.
51 entry daha
hesabın var mı? giriş yap