33 entry daha
  • bildiğiniz gibi bu bir tarih kitabı değil bir roman. tarihi gerçeklikler arasındaki fluluk kemal tahir'in muazzam dili ve hayal gücü ile birleşip kaybolurken, o dönemde yaşayan, osmanlı'nın kuruluşuna tanıklık eden bir türkmen köylüsü gibi hissetmenizi sağlıyor.

    romanın fonu osmanlı'nın kuruluşu olunca mecburen dikkatler dağılıp tarihe ve karakterlere odaklanılıyor. roman ister istemez popüler bir hale geliyor. ancak bu popülerlik kaymağını sıyırdığımızda altından dört dörtlük bir senaryo çıkıyor karşımıza. kötü adamla başlayıp, onunla biten, ilmek ilmek dokunan, neredeyse her bir karakterin derinine inen, göz göre göre hamaset yapmayan, gerçekçi, doyurucu, bilgilendirici, heyecanlandırıcı dört dörtlük bir tarihi roman.

    bitirdiğinizde romanın öncesi selçuklular, moğollar turk beylikleri ve romanın sonrası padişahları araştırmak, dönemle ilgili her şeyi yalayıp yutmak, karacahisar kalesini, söğüt'ü haritadan bulup, romanı canlandırmak, adamakıllı bir muhasebe yapmak çok zevkli ve neredeyse kaçınılmaz.

    kemal tahir'in dili romanı gerçek hale getiriyor adeta. dile hayran olup, satırlar yağ gibi kayarken hamaset hissedilmiyor bile.

    *hayatını barut ve tabanca yapmaya adayıp, barutla yüzünü yakan kaplan çavuş şöyle der ok öğrencisine: "okun ilki hedefe yapışmadan ikinci yarı yolda üçüncüsü yayda."

    *kılıç çok önemli: tımar (toprak) kazanacak kılıç, sapan demirinden olmaz. yumurtadan olur. neye şaştın avanak kerim, tavuk yumurtası değil, demir yumurtası. demirin özü. süzülüp arınmışı. içinde toz toprak hiç kalmayacak ki gerine gerine dövesin ve suyunu veresin zehir gibi. kılı havaya at, altına tut, ikiye bölsün. şam'da bulunur ki dımışki kılıcı denilir. ne mutludur ele geçiren yiğide.

    *savaş atı çok değerlidir. bir türk kölesi kurtulmalık (esirliğinin bitmesi için gereken para/mal) toplarken hem tarihi bilgiler verir hem de olayların düğümünde önemli rol oynar.

    *tekfurlardan biri körpe bir avrat alınca bacıbey, namı diğer devlet ana seslenir: kaynar çorba, buzlu şerbet olmaz, dişi çürütür. koca kişi körpe avrat uymaz işi çürütür.

    *aklımda kaldığı kadarıyla şahane bir sevişme tanımı vardır kitapta. 14 yaşındaki kız gerdeğe girdikten sonra sabahına anasına çıkışır. "neden beni bu zevkten mahrum bıraktın da 3 sene önce evermedin" diye bağırır ona.

    *sevgililer doyumum diye birbirlerine iltifat ederler.

    *acımazsız insanlara kıyıcı, kızını verecek babaya verimkâr denir.

    *bacılar takımı savaşlarda göğüslerini sıkı sıkıya sararlar.

    kitap yan araştırmalarla, sözlüklerle, padişah hayatlarını okumalarla, google map'de geçen saatlerle harala gürele, heyecan içinde okunup bitiyor. kemal tahir'e bir kez daha hayran kalınıyor.

    ridaniye savaşının yılını ezberletip soran aptal müfredatımız bu romanı okutmuyor öğrenciye. oysa tarihi öğrenmek, tarihi sevmek, ders çıkarmak için müthiş bir yöntem bulmuş kemal tahir ve diğer tarihi roman yazarları.

    kitap ayrıca türkler ile ilgili epeydir aklımda olan bir fikrin de iyice olgunlaşmasını sağladı. ben dahil, biz türkler övülmesini hak ettiğini düşündüğümüz birisini asla övmüyorduk. hadi asla demeyelim. o yokken arkasından övdüklerimiz oluyordu ara sıra. yüzüne karşı ise haşa… bu gerçeği kemal tahir'in dili ile daha iyi kavradım. batı ile aramızdaki en büyük farklardan biri bu bana kalırsa. övmesek iyi cehennem kazanında kaçmaya çalışanı dibe çekenler gibi tersine yüksek perdeden yeriyoruz da. batıda ise tam tersi olmasa da bireyi hep bir yüreklendirme, abartma söz konusu.

    sözlükçüler sağlamasını kaç kez kötü tuşuna, kaç kez şukela tuşuna bastıklarını hatırlayarak yapabilirler.

    bunun sebebi az çok belli. beğendiğimiz kişi şımarmasın, kendini salmasın, götü kalkmasın istiyoruz. o yüzden dünyanın en iyi edebiyatçısı, saksafoncusu, sporcusu pek yetişmiyor memleketimizde. oysa şımarmayı, göt kalkmasını engellemek için daha farklı yollar bulunmalı, o adam yaptığı iş için ödüllendirilmeli, alkışlanmalı, yüreklendirilmeliydi. motivasyon çoğu zaman yeteneklerin bile önüne geçen bir unsur.

    devlet ana'da da öyle. ertuğrul gazi'nin oğlu osman beyin kardeşi kerim ve arkadaşı mavro, 15-16 yaşlarındaki halleri ile, osman beyi öldürmeye and içmiş iki savaşçıyı türlü kahramanlıklarla yok etmişlerken, ahali, devlet erkanı, büyükler, atalar onları övmek yerine onlara çıkışıyor, şaka yollu takılıyorlar. "tüü allah belanızı" diyorlar. "utanmadan okladınız mı adamları? yiğit gibi kılıçla karşısına çıkamadınız mı" diyorlar. "lan manyaklar adamlar bize yüz tane ok sallamışken ne kılıcı" diyemiyor, şaka yollu kafanızı öne eğiyorsunuz. öğretmenleri "tüü size emeklerim, yaralı adamı 2 saat öldürememişsiniz, her tarafınız yaralatmışsınız" diye takılıyor, dalga geçiyor. herkes biliyor içten içe onları övdüklerini. ama bir kişi de açıktan "helal olsun lan" demiyor. açık açık "sizin sayenizde kurtulduk" demiyor. "sizler kahramansınız" demiyor, açık açık övmüyor, alkışlamıyorlar, taşaklarını yalamıyorlar.

    çok afedersiniz ama skeyim öyle tabiyatı, sokayım öyle karakteristiğe. bu ne lan? yüzyıllar sonra bile hiç mi değişmemiş bu rezil özelliğimiz. değişmemiş ki bu saatten sonra artık övmek istesek de övemiyoruz adam gibi. bilmiyoruz ki övmeyi. bu sefer de iyice abartıyor yüzümüze gözünüze bulaştırıyoruz. müzikle tek alakası 70 milyon vatandaşımız gibi şarkı söylemek olan birine super star diyebiliyoruz. gene sesi güzel diye, cahil, kaba, hoyrat, mafyatik, dallamanın birini imparator ilan edebiliyoruz. artık anlıyorum ki bu bize sert mizaçlı atalarımızdan, bu bize, bir kahramanlık gösterene kadar adam gibi isim bile takılmayan dedelerimizden miras. oysa biraz şımarmaya hepimizin ihtiyacı var. yeni nesil batıya özenip, bu eksikliği , "burcucum çok güzel çıkmışsın" diye kapamaya çalışıyor ama ilkeler ve prensipler olmadan yapmacıklıktan öteye gidemiyoruz. imparatorluğu kurmuşsun ama…
95 entry daha
hesabın var mı? giriş yap