10 entry daha
  • yazmak üzerine, kurgulamak üzerine bir film... kesişen hayatlar teması da kullanılıyor "roman kaleme alınırken". her yazar yaşadıklarından yola çıkıp romanını kurgular. gerçi kimileri kâtiyen özel hayatın romanlara taşınmaması gerektiğini belirtirler, ama mümkün değil. şüphesiz karakterler davranmaları gerektiği gibi davranacaklar, ama bunda o adamın yaşantısı etkili olacaktır. enfes cast'lı third person için sonradan yazacaklarım spoiler içerir.

    spoiler

    adamımız michael (neeson)... sevgilisi kendisini arıyor bir gün. havuzun başında. oğlu da yanında, eşi (bessinger) içeride. arkasını dönüyor, telefonu açıyor, sevgilisiyle konuşuyor, oğlu "beni izle!" diyor, 30 saniye sonra sırtını döndüğünde oğlunu boğulmuş buluyor. sonrasında tahmin edileceği üzere eşinden ayrılıyor, paris'e taşınıyor ve roman kaleme almaya çalışıyor.

    üç öykü yaratıyor. birisi babasıyla kötü bir ilişkisi olan (ensest miydi o ilişki, anlayamadım, zira babasının kızına sarılışı ve aynı yatakta uyumaları hayra alamet değildi) anna (wilde) ile ilgili. anna, michael'a aşık. daha doğrusu michael romanında böyle kurguluyor bunu. tabii bu ilişkinin üçüncü tarafı da var. o da michael'ın ölen oğlu.

    ikinci öykü: oğlunu öldürmeye niyetlenen julia (kunis) ve rick (franco) ile ilgili. ilişkinin üçüncü tarafı tabii ki çocuk. bu öykü, diğer öyküler gibi michael'ın hayatından bir kesit. michael'ın oğlunun ölümünde parmağı var. neticede oğlunu gözetseydi o çocuk yaşayacaktı. işte bu öyküde de zarar gören çocuk oluyor, ama zarar veren anne oluyor.

    üçüncü öykü: scott (brody) ve kızını kurtarmaya çalışan, kim olduğu meçhul monika (atias)... scott, julia'nın avukatı theresa (bello) ile evli. scott da michael gibi çocuğunun (bu kez kız) ölümüne neden olmuş. gene michael gibi telefonla konuşmak için havuzdan ayrılmış vs. theresa, scott'a kızgın. monika ise kızını kurtarmaya çalışıyor bir şerefsizden. ama kızı var mı gerçekten, yoksa scott'ı mı kandırıyor, bilemiyoruz. son sahnede "bana inanmamalıydın," deyince kızının olmadığını düşünmek mümkün.

    görüleceği üzere her öyküde zarar gören (yaralanan ve ölen) çocuklar (kız ve erkek) var. her öyküde aşka odaklanılıyor. her öyküdeki erkekler suçluluk duyuyorlar ama gene de kendilerini affedip geleceklerini kurtarmaya çalışıyorlar. temamız kesişen hayatlar olduğundan bu öyküler birtakım olaylarla kesiştiriliyorlar. mesela julia'nın çocuğunu görememesinin nedeni anna (odasındaki vazoları kırıyor julia sinirden). scott'ın eşi theresa, julia'nın avukatı vs. fakat hayatlar kesişiyor ama birbirlerini "pek" etkilemiyorlar. anna'nın kağıdı alıp çöpe atması şüphesiz julia'yı etkiliyor ama geri kalan karakterlerde böyle bir etkileme/etkilenme sözkonusu değil.

    michael bu üç öyküde de kendisini anlatıyor dediğim gibi. nitekim odasında yazısını kaleme alırken kendisini sokakta hayal ediyor. michael kendisini de öyküye dahil etmiş durumda bu arada. sonra sokaktayken anna'nın peşinden gidiyor. anna yerini monika'ya, monika julia'ya, julia anna'ya bırakıyor ve en sonunda bütün karakterler kayboluyorlar; michael, anna'nın peşinden giderken ölen çocuğunu görüyor ve kitap bitiyor. tabii film de. ama mutlu bir şekilde bitiyor kitap. scott-monika bilinmeyen yerlere mutlu bir şekilde gidiyorlar. julia, oğlunu babasına bırakıp şehri terk ediyor (gerçi, babanın insafa gelip telefon açması, julia'nın telefonu açmadan evden çıkması oğlunu görme fırsatını kaçırmasına neden oluyor). belki daha iyi bir hayata... theresa kızının öldüğü havuzda sonunda korkusunu yenip yüzebiliyor. michael sonunda "vurucu" bir eser kaleme alabiliyor.

    gösterildiğinde yerden yere vuruldu film. eksik gedikleri çok tabii. ben sıkılmadan izledim nedense. bu sene izlediğim blind'ı hatırlattı bana. orada da kör kadın evden çıkmaya cesaret edemediğinden kendisiyle ilgili bir roman yazıyordu ve roman da film boyunca görselleştiriliyordu. ama third person, blind kadar etkileyici ve başarılı bir film değil ne yazık ki.

    gelelim oyunculuklara... neeson başarılıydı. onca aksiyon filminden sonra böyle bir filmde izlemek güzeldi doğrusu. çok şükür, gene birileriyle kavga edip onları öldürmüyor. maria bello, james franco, kim bessinger kötüydüler. bu arada bello'nun kariyeri de evladını yitirmiş analı filmlerden ibaret olmaya başladı, dikkat etmeli (örnek: prisoners, touch, beautiful boy).

    karakterlerde sorun çok. karakterlerdeki vasat performans, filme de zarar veriyor haliyle. artık bunun suçunu michael'a mı yükleyeceğiz, paul haggis'e mi bilemedim. mesela rick. o kadar kötü yazılmış ki inandırıcılık sıfır. sevgilisiyle ilişkisinden, oğluyla sorunlu ilişkisine ve kendisine kadar her şey sorunlu bu bölümde. mesela monika. gizemli takılıyor haggis bu bölümde. ama filmin sonuna dek götürülen bu gizem filmin lehine işlemiyor kanımca. karakteri de vasatlaştırıyor, derinleştirmiyor. mesela anna. oyunbaz, espritüel, seksi, eğlenceli, ama bir yandan da duygusal, kıskanç ve öfkeli. ama neden? anna neler yaşadı da böyle oldu? cevap yok. bir de anna'nın michael'a vereceği saati koluna takıp vücuduna dokunduğu o sekans... oynayan ve yazan adına utanç verici, anlamsız, gereksiz, ne idüğü belirsiz bir sekans. scott nasıl bu kadar aptal olabiliyor, tekin gözükmeyen kadına nasıl güvenir de bir suçluya önce 5, ardından 10, sonra 25, sonra 100 bin dolar vermeye kalkar? cevap yok. filmdeki tek "karakter", michael. haggis diğerlerini michael kadar iyi işleyememiş ne yazık ki. gerçi michael'da da sorunlar var. michael hissiz birisi mi gerçekten, yaşadığı onca şeyi romanına malzeme yapacak kadar hissiz mi? cevap yok. filmi de yalanlar üzerinden ilerletmeye çalışıyor haggis de pek işe yaramıyor bu durum. scott monika'ya, monika scott'a; julia avukatına; anna michael'a, michael eşine; herkes herkese yalan söylüyor. film kanımca ne aşka, ne karakterlere, ne çocuk acısına, ne yazarlığa doğru dürüst değinebiliyor. 3 öyküyü/3 aşkı en sonunda getirip yazarın hayaline dönüştürmesi de kanımca fazla basit bir seçim/sonuç. 2 saatlik süresinde hiçbir konuda hiçbir şey söyleyememesi ise takdire şayan. sıkmadan izleniyor da bu durum filmin kalitesizliğini değiştirmiyor.

    günler sonra gelen edüt: gelen mesaja göre; kadın, çocuğu konusunda yalan söylememiş. gerçekten de bir kızı varmış. son sahnede brody arabayı kullanırken geniş bir planla kızı görüyoruz arkada. ilk izleyişte görememişim kızı. bir soru daha cevabına kavuştu. teşekkürler türkiye...

    spoiler

    yavaş tempolu bir film. çok şey beklemeden izlenirse belki sevilebilir. olaylar da karışık değil. lynch izledik yavs. bu ne ki lynch filmlerinin yanında!
27 entry daha
hesabın var mı? giriş yap