80 entry daha
  • sanat eserlerine getirilecek eleştiriler iki üst başlık altında bir araya getirilmek istenseydi, bu iki başlık şöyle tayin edilebilirdi:

    1) olanı olduğu gibi eleştiren eleştiri,
    2) olanı olması beklenen ile eleştiren eleştiri.

    --- spoiler ---

    söz konusu sanat eseri, fatih akın'ın "the cut" filmi olduğunda ise çıkış noktası alınabilecek eleştiri yöntemleri sayısı bire iniyor ve eleştirme niyetlisinin işi bir hayli kolaylaşıyor. çünkü "the cut", değil nihayete eriminde, değil ilk yarısında, henüz ilk on beş dakikasında salt olduğu ile eleştirilme hakkını bütünüyle kaybediyor. henüz ilk on beş dakikası dolmadan adeta bir fındık kabuğunun içinde sunduğu yapay mı yapay diyalogları, zorlama mı zorlama görselliği ve diğer tüm yanlış seçimleri ile kendisinden sonraki yüz yirmi dakikada neler izleyeceğimize dair kafi miktarda bir fikir vermiş oluyor.

    bu ilk on beş dakikanın ötesine geçen izleyicinin tadını aldığı "acılık"lardan (ve "acılar"dan kesinlikle değil) biri, fatih akın'ın "the cut"ta yaptıklarının "yanlış seçimler" olmanın ötesinde "art niyetli seçimler" olduğunu görmek oluyor. bu noktada fatih akın farkında olmadan bu "art niyetliliği" ile bana çokdilli bir pun yapma fırsatı da vermiş oluyor.

    evet, "the cut", kelimenin iki dildeki iki anlamıyla da "art" niyetli bir film.

    "art" kelimesini türkçe alırsak filmin art niyeti, yüz yıllık acılardan ucuz bir prodüksiyon yoluyla nemalanmaya çalışıldığının fark edildiği anda çıkıyor ortaya. tahar rahim'in —artık haber niteliği taşımayan harika performansı ile— canlandırdığı başkarakterin adının "nazareth" olmasından tutun da ermenilerin güzelim dilleri yerine ingilizce konuşturulmasına kadar envai çeşit art niyet örneği ile karşılaşıyor izleyici. bu filmi izleyen insan, yüzlerce yıllık vatanlarından kovuşturulan ve bu "yolculuk" sırasında kuş gibi avlanan yüz binlerce insanın verdiği "ermenice" hayatta kalma mücadelesini "ingilizce" bir boyun eğme boyutuna indirgiyor. bu film, adaletten yüzünü çevirmemiş hiçbir ermeni'nin kabul etmeyeceği daha büyük bir art niyet taşıyor: bu film, zalim ile mazlumu "egemen" ile "azınlık" kelimeleri arasında pay etmeye çalışırken bu yerine getirilmezse olmaz ödevi "zalim" kelimesini "türk" ve "amerikalı" ile, "mazlum" kelimesini "ermeni" ve "kızılderili" ile eş anlamlı hale getirerek insanın dilinde-damağında acı mı acı bir tat bırakıyor.

    "art" kelimesini ingilizce alırsak filmin art niyeti, on yıllardır sinema sanatının (yoksa «sektörünün» mü demeliydim?) göbeğinde olan bir sinemacı olarak fatih akın'ın bu filmi "bir fatih akın filmi" olarak çekmediğinin fark edildiği anda çıkıyor ortaya. fatih akın, nedendir bilinmez, olduğu gibi, kendisi gibi, bizim sevdiğimiz, filmlerini dört gözle beklediğimiz "fatih akın" gibi değil de, bir mahsun kırmızıgül gibi çekmiş bu filmi. michael haneke gibi acıyı tüm çıplaklığı ile vermekle yetinmek, sinemayı bu soyut acının somutlaştırıldığı bir köprü olarak görmek yerine, onu süslemiş de süslemiş; sanatlardan müziği kullanarak acının üzerine bir kat vurgulayıcı çekmiş, sanatlardan resmi kullanarak acının üzerine ikinci bir kat vurgulayıcı çekmiş, sanatlardan edebiyatı kullanarak acının üzerindeki vurgulayıcıları üçe çıkarmış ve en nihayetinde başlangıçtaki bu büyük acı artık ne görünen, ne duyulan, ne de hissedilen bir acı olup çıkmış.

    evet, "the cut", nikolay vasilyeviç gogol'ün "palto" nam hikayesindeki akaki akakiyeviç'in meşhur paltosu gibi yamanma ihtimali artık sıfır ile eşdeğer bir safhaya ulaşmış ve neresinden yamanmaya kalkılsa oracıkta elde kalacak bir işten fazlası olmayı başaramamış ne yazık ki. fatih akın, belli ki, «2015 yaklaşıyor, hemen kaş yapayım» demiş, iyi de demiş, fakat ne «ermeni soykırımı vardır!» diyenin, ne «ermeni soykırımı yoktur!» diyenin, ne de «bana ne bunlardan be kar'şim!» diyenin kolay kolay memnun kalamayacağı bu "hollywood filmi olmaya çalışan avrupa filmi" ile âmâ etmiş bırakmış nesnesini.

    --- spoiler ---
82 entry daha
hesabın var mı? giriş yap