16 entry daha
  • biraz çalışıp gelmişsiniz ancak maalesef gene baltayı taşa vurmuşsunuz. şu meşhur "universität leipzig olayı"nda da yeni gelişmeler oldu. önce burdan başlayalım. meğersem kadının ilk haltı değilmiş ve daha önce başka bi hintli öğrenciye gönderdiği e-posta'da benzer cevaplar vermiş. ancak üniversite bunu kabul etmedi, böyle bi yazışmanın kayıtlarda olmadığını duyurdu. ayrıca, beck-sickinger halihazırda altı hintli öğrenci ile birlikte çalışıyormuş (link). hepsi de erkek. ee? ne diyeceğiz şimdi? valla benim aklıma, "benim kürt arkadaşlarım da var" savunması geldi.

    peki, bir feministi diğer kadınlardan ayıran nedir? her kadın feminist midir? antifeminist kadın yok mudur? herhangi bi kadının söylediği ırkçı genellemeleri "bokunda boncuk bulmak" yöntemiyle feminizm'e yamamak "özcülük" değil midir? bütün bu soruların cevapları az sonra!

    [asansör müziği]

    evet, sayın seyirciler! artık geleneksel hale gelmiş "bilal'e anlatır gibi anlatmak" şenliklerinin 6. sezonuna hoş geldiniz!

    annette beck-sickinger denen püripakörün, ne akademik, ne günlük, ne de sanal yaşantısında feminizm hakkında akıl yürüttüğü tek bi bulgu dahi yoktur. mezkur e-postalarındaki "we cannot change or influence the indian society, but only take our consequences here in europe" pasajı ise yeterince açığa vuruyor zihniyetini. rastlantının böylesi, aynı adlı bbc belgeselinin de katkısıyla "india's daughter", evropa'da daha ateşli tartışılmaya başladı bugünlerde.

    "gender studies" minvalinde pir-ül fosör'ün aynı üniversiteye bağlı zentrum für frauen- und geschlechterforschung'da (kadın ve toplumsal cinsiyet araştırmaları merkezi) bi tebliği haricinde herhangi bişi bulamadım. ki tebliğin başlığı da şuymuş: "neue strategien zur therapie von übergewicht" yani "obezitenin tedavisinde yeni stratejiler". yalnız, beck-sickinger "işinin gücünün arasında" evanjelik teolog matthias petzoldt ile ortak kitabın editörlüğünü yapmış. bu da "theophina" denen disiplinler-arası foruma dayanıyormuş. nöroteoloji hakkında konuşmuşlar sanırım, "kadın bilinçli tasarımcı çıktı rıza baba" mı diyeceğiz yoksa? bilmiyom.

    şu "our consequences here in europe" bağlamı artık yerine oturtalım isterseniz.. bugün pegida'da cisimleşen zenofobik ve islamofobik söylemler, gerek açıkça gerek ürkekçe "müslümanların tecavüz kültürü" gevelemelerinden ilham alıyor (widerstand gegen pegida). bunların britanya'ya sıçrayan kollarında "islam is reponsible for the rape epidemic in the united kingdom" ve "modern-day muslims rape young girls in western countries" gibi aptallıkların fırlaması şaşırtıcı değil. şöyle biraz kuzeye gidiyorum, sverigedemokraterna denen ırkçılar da "tecavüz islami kültürdür" diyor ve hatta göçmen karşıtı politikalarına "dayanak" sağlamak üzere "yabancıların tecavüzleri" üzerine seçmece sayılar ile "rapor" yayınlıyorlar. atlantik'i geçiyorum; phyllis schlafly denen muhafazakar dangalak da, "hayatımız için sınırları kapatın :((" deyu göçmen karşıtı politiklarını temellendirmek için sınırın öte yakasından gelenlerin tecavüzleri örnek gösteriyor. kurucusu olduğu eagle forum'da müslüman karşıtı brigitte gabriel'dan tutundan da, "göçmenlik amariga'ya yapılmış tecavüzdür" olarak lanse eden bir diğer dangalak ann coulter'a kadar birçok son moda saçmalıklar yer alıyor.

    işin gerçek eylenceli tarafı da burada: apaçık antifeminist olan kadınları "feminazi" olarak tanımlayabilmek!! aslında doğru, muhafazakar akıl, "nazi" zihniyetinden pek de uzak değil. erkek veyahut kadın farketmiyor; bu "kültürel ırkçılık" temelli yeni nesil sağcıların ortak noktaları ise şu: bir yandan, kendi ülkelerindeki erkek şiddetini ve tecavüzleri küçümseyip feministlere karşı çıkarken ve "çözümü" evlilik ve ailede bulurken, diğer yandan tecavüzü salt azınlıklara veya göçmenlere atfederek topyekûn dışsallaştırıyorlar. kendilerini temize çıkarmak istiyor ki, asıl önemli bam teli ise: kötülüğü, dışladıkları toplumların tözü olarak kurgulayıp değişemez olarak pazarlıyorlar ("we cannot change or influence the indian society").

    yaaaa. keser döner sap döner gün gelir hesap döner.

    bu kadar net ve basit gerçekliğe bile kafası basmayanlar ise alicengiz oyunuyla kabahati topyekûn feministlere atıyor. herhangi bi söylevini bulamadık ama haydin beck-sickinger'ı feministin önde gideni olarak kabul edelim. biri, guilt by association mı demişti?

    "feminizm ve ırkçılık ters mıknatıslanma yapan, mutually exclusive şeyler mi...."

    yooo. haydin, sizi biraz şaşırtalım. ku klux klan tarihinde, kadınların önemli yer tuttuğu ve kimi zaman woman's christian temperance union ile (white) "women's suffrage" ve "prohibition" için mücadele ettiklerini biliyor muydunuz? buna yönelik, hem feminist perspektiften (another sister: women of the klan), hem de prohibition incelemeleri (kkk and wctu: partners in prohibition) üzerinden kazılar mevcut. bu tür hareketlerin birinci dalga feminizm'e ne kadar dahil edilebileceği tartışmalı olmakla birlikte, "feminizm'i ilk üç gün ben de desteklemiştim. sonra haklıyken haksız duruma düştü" gibi abuklamalar için verdim. leni riefenstahl'ın "mirası" üzerine susan sontag'ın "fascinating fascism" ilen başlattığı ilginç ve mşhur bi tartışma var idi. haydin, atlantik'in bu yakasına ve hatta memlekete gelelim artıkın; türk kadınlar birliği'nin ırkçı mahmut esat bozkurt'u desteklemesi vakıasını ve nezihe muhiddin'in dahi ötekileştirici söylemleri olduğunu pas geçmeyelim (sessizleştirilmiş ‘isyan-ı nisvan).

    her düşünce sisteminin, toplumsal hareketlerin oluşum ve gelişim süreçlerinde karmakarışık toplumsal ilişkiler ve etkileşimler olmasının yanı sıra, amiyane tabirle safların sıkılaşmasından dolayı tamamen ya da kısmen ayrışmışlardır. bu konu özelinden gidersek, bugün feminizm; faşizm, liberalizm, sosyalizm, anarşizm gibi sistemlerden özerk hale gelmiştir. ırkçılık, milliyetçilik ve militarizmin ataerkiye dayandığı çözümlendiğinden çağdaş feminizme'e karşıttır artık. aynı sebeple, feministler sadece erkek egemenliğine karşı değil egemen milliyetçi söylemle savaştığı olur; eşyanın tabiatı gereği kadın düşmanı olagelmiş faşistler de kin kusar bunlara. bu "ırkçı/milliyetçi/otoriter/militarist feminist yoktur" demek değildir. örneğin, yokardaki anlatıya devam edersek bugün bile etkisini sürdüren "kemalist feminist" temelli ucubenin ucubesi oluşumlar var.

    şu "eril şiddet" ve "erkek terörü" konusunda da devreler yanmış. feministlerin genelde "erkekler, biyolojik olarak erkek olduğu için şiddet uygular" gibi kaba saba lafızları yoktur. erkekler, toplumsal cinsiyetin getirisi olarak kadınlara şiddet uygular. "kişisel olan politiktir" düsturunun militarizme yayılmasına kadar rahatsızlıklarınız var ise feyizli düşüncelerinizi okumak isteriz. ancak hakkında gani gani araştırma olan "intersections of violence against women and militarism" şeysi öyle sadece değer yargılarına göre "yargılanacak" olgular değil, üzgünüm ki.

    ha, "erkeklere yönelik şiddetten" bahsediyorsanız bu da feministlerce pas geçilmiş değil (why feminists can’t ignore male victims of domestic violence). ne mutludur ki, bu konuya yönelik feminist çözümleme arzulanan makbuliyet çerçevesinde olamazdır (feminist anxiety about domestic violence against men); yoksa sığ benyaptımolduculuktan öteye gidemez. burada önemli olan şu ki, toplumsal cinsiyet temelli şiddeti ve kadınların uyguladığı şiddeti büyülü ninizm denklemleriyle "özcülük" olarak ele almamak (the dangers of a gender essentialist approach to sexual violence). ulan, boşuna mı "gender" ve "sex" arasındaki farklılığa vurgu yaptılar ve yapıyorlar?

    tabii, kültürel feminizm denen ekolde biyolojik cinsiyetten kaynaklanan özcü yaklaşımlar olagelmiştir. tee en başta dediğim üzere ayrılıkçı feminizm'de de bulunabilir. ancak sanıldığının aksine, yaygın kanaatler olmamıştır hiçbir zaman diliminde.

    ayrıca, neden yasaklayalım, bu "kelimeyi". aptal muhafazakarların, çakma liberallerin, kafadan kontak "liberterlerin", kısaca götlerini eşşekler sikesice sağcıların kullandığı bu gerzek "kavramı" kullanın doya doya. görüldüğü üzere hiç de pc apolojisti deyilim. kavramları, olayları, olguları, gerçekleri kafasına göre eğip büküp, orasından burasından çekiştirip "privilege" üzerine attırdığınız bir-iki "chic" söylemler ile cehaletinizi sergileyin. ben de, "mağduru oynama" adı altında saklamaya çalıştığınız misojinist zihniyeti her defasında yüzlerinize çarpayım.

    bir dahaki, "bilal'e anlatır gibi anlatmak" şenliklerinde görüşmek üzere şimdilik hoşçakalın. ailenizin sevimli conconu, iftiharla sundu ;)

    [kapanış]
74 entry daha
hesabın var mı? giriş yap