231 entry daha
  • kimse kusura bakmasın, biz verhoeven sinemasını sizden öğrenecek değiliz, ağır girişiyorum:

    bir kere niye yorum yapıyoruz?

    filmin adı transformers değil, robocop olduğu için. allah korusun, bugün bunu eline yüzüne bulaştıran, yarın blade runnerı mahveder. robocop 3ü çekenleri halen geceleri arar, tehditler savururum.

    bu tip filmlerden aksiyondan öte beklentisi olmayanların, allah evlerine ateş topları yollasın, onlara aduket atsın, tüm nostaljik değerlerinin telif haklarını george lucasa versin.

    zaten hem orjinali gibi ilginç konulara değinen, hem de orjinalinin aksine kendini bu kadar ciddiye alan bir filmi eleştirmeyeceksek, hepimizin içindeki o gizli sinema duayeni ne zaman ortaya çıkacak, içindekileri nereye kusacak?

    "bi ski beğenmeme timi" ve onlara karşı vatanı savunan a.v.a.m kontrgerillaların ebedi mücadelesinde, fildişi kulelerimizden ok atmak yerine, siperlere gidip göğüs göğüse, meme memeye çarpışmamız lazım: bu film kötü. vasat değil, kötü.

    tabii ki kimse orjinal robocop kadar iyi bir film olmasını beklemiyordu. bir tanıdığım bunu bekliyordu, onu da öldürdüm, "senin yüzünden genelleme yapamıyorum ağız tadıyla madırfakır" diye vurdum kafasına. fakat bunun neden kötü olduğunu anlamak için orjinalinin neden iyi olduğunu anlamak lazım. sırf eski olduğu için değil herhalde. battlestar galacticanın orjinali malumunuz. so say we all.

    robocop güzeldi çünkü komik toplumsal eleştirinin, şiddetli aksiyonun ve hatırda kalan kötü adamların ötesinde, duygusal olarak bağlanacağın bir hikaye vardı: alex murphy ölüyor ve robocop doğuyordu. zamanla hem intikam duygusu, hem hiçbir zaman gerçek anlamda kavuşamayacağı ailesine özlemi, hem de partnerinin desteğiyle tekrar alex murphy'e dönüşüyordu. buna character arc diyoruz (yani ben spielbergle filan öğle yemeği yerken böyle diyoruz). hikayenin merkezi bu. sonuçta karakter yaratmak bir iş, bunun geçireceği ve izleyenin bağ kurabileceği bir değişimi anlatmak ayrı bir iş. bu yüzden murphy'nin evine gidip aile anılarını hatırladığı sahne iç burkucuydu. bu yüzden hurdalıkta maskesini çıkardığı sahne etkileyiciydi. bu yüzden son sahnede kendi ismini söylemesiyle o mükemmel müziğin başlaması insanı gaza getiriyordu.

    bu filmdeyse hem character arc, hem de senaryonun geneli karman çorman. yorgun bir öküz gibi izlemediğimiz sürece sinema eğitimi alan almayan herkes farkedebilir (bir ihtimal daha var farketmemek için, o da ingilizce bilmeyip kötü bir altyazıyla izlemiş olmak. nitekim amerikan propagandası yorumlarını buna yoruyorum, o kadar kibarım) önce arkaplan:

    --- spoiler ---

    abd, işgallerde kullandığı robotların kendi şehirlerinde polis olarak kullanılmasını yasaklamış, çünkü robotların "hisleri" yok ve insan hayatının değerini bilmiyorlar (yani abd diğer ülke insanlarına değer vermiyor). omnicorp ise kar etmek için bu yasağı delmek istiyor.

    buradaki itilafı bu kadar aptallaştırmaya gerek yoktu: asıl sorun robotun hissetmemesi değil, birçok şeyin kurala bağlanacak kadar basit olmaması. mesela polisin ana görevi swat takımı gibi rehine kurtarmak değil, her gün vatandaşla içiçe, siyah beyaz olmayan durumlarda karar vermek. ve bazen en iyi karar, kanunları bükmek. robottan asker bile yapmak zorken, ondan polis yapmak bu yüzden imkansız.

    neyse, kamuouyu robotlara ısınsın diye, şirket robotun içine bir insan koymayı akıl ediyor. tabii prostetik takan murphy ile esas robotların alakası yok ama halk duygularıyla karar veriyor ve murphynin hikayesine duydukları pozitif hisleri, dıştan murphy gibi gözüken metal parçalarına yansıtıyor beyin *. filmin pek işlemediği, güzel bir konu bu aslında.

    bu devrimci proje için ailemizin nörologu gary oldman görev alıyor. gary oldman'ı sevmeyen ölsün. öldüler de nitekim. şu an ülkedeki herkes gary oldman'ı seviyor. yaşanacak bir türkiye için gary oldman. filme göre sanki birkaç haftalık veya aylık bir süre içinde, oldman protestetik uzmanından, tarihin en büyük ilk 3 bilimsel gelişmesinden birine imza atan bir dahiye dönüşüyor. orjinal filmde omnicorp'un halihazırda böyle bir projesi var olduğundan o daha mantıklıydı. burada ise, robot şirketi omnicorp, "ya bi de şöyle denesek" diye sırf halkla ilişkiler için cyborg sektörünü yarattı, üstelik taşeron işçiyle.

    burada character arc konusuna dönüyoruz. bu filmde bir kere robocop diye bir şey yok. murphy aynen duruyor, sadece kasası değişmiş. manda kasa dedektif olmuş. dolayısıyla karakter hikayesi, murphy'nin yeni halini inkardan (ölmek istemesi) içsel barışa olan yolculuğu şeklinde kuruluyor gibi. protez takılan polisin psikolojik hikayesi tek başına yeterli değil ama şununla deskteklendiğinde ilginç: murphy halen bir insan ve özgür iradesi var, fakat ayni zamanda üstüne çok para harcanmış bir şirket malı (adamın kapama düğmesi var sonuçta). ölmeyi seçemez, vatandaşlık haklarına sahip olamaz. buradan da ver elini corporatizm, ver elini monopoli, anayasal çürüme filan. zaten filmin dokusunda olan temalar.

    ne yazık ki film bunu hiçbir zaman merkeze oturtamıyor, çünkü murphy-robocop'un tam olarak ne olduğu sürekli değişiyor. mesela ilk test sahnesinin ertesinde, tamamen laf arasında, murphy'nin özgür iradesinin bir yapay zeka modülüne bağlı olduğunu öğreniyoruz.

    (bu arada bu test sahnesi de filmle uyumsuz. rehine kurtarma performansı robotlarınkinden kötü çıkınca bunlar şaşırıyorlar. oldu olacak bir de deep blueyla satranç oynatsalardı. robottan daha hızlı olsun diye değil, halkla ilişkiler numarası olarak insanı işin içine kattın zaten. hem kim takar 5 saniye gecikmeyi, adam ülkede başka swat takımı yokmuş gibi 7-24 rehine kurtarma operasyonu mu yapacak, yoksa tv showlarına çıkıp mahallenin sevgilisi mi olacak?)

    yani durum şu: bir kıl karakter koymuşlar, akıllara durgunluk verecek şekilde, tüm kanıtlara karşın murphye full robot muamelesi yapıyor. bir de diğerleri var, murphye robot kolları olan full insan muamelesi yapan. ve şimdi öğreniyoruz ki murphy tam murphy değil, bir de ai var kafasında (gary oldman öyle verimli çalışmış o birkaç haftada).

    yetmez ama evet diyen doktor oldman, murphy'i hızlandırmak için birkaç hafta içinde alanında bir devrim daha yapıyor: normalde murphy-ai çarpık ilişkisi kontroldeyken, çatışmaya geçince yazılım kontrolü ele geçiriyor ve hızlı davranıyor. murphy'nin beyni de, çatışmadaki kararları halen kendisinin verdiğini sanıyor, özgür irade illüzyonu yaşıyor (filmdeki en ilginç fikir olmasına rağmen işlenmemiş). murphy'nin kimliği iyice karıştı.

    bunun resmedildiği ikinci test sahnesi, hem aksiyon bakımından dandik (zerre gerilim yok, diğer robotlar buna 2 metreden ateş ediyorlar, bu da mermiye kafa atıyor) hem de müzik kullanımı açısından başarısız. hocus pocus güzel bir şarkı ama filmin tonuyla çok uyumsuz.

    yetti mi? yetmedi. "artık olmuş bu" diyerek murphyi halk ve basın karşısına çıkarmaya karar veriyorlar. fakat koca şirketin ve 600 milyar dolarlık iç pazarın kaderini belirleyecek bu gösteriden tam 5 dakka önce, adamın beynine tüm polis teşkilatının suç veritabanını ve yılları bulan kamera kayıtlarını bir anda yüklemeyi uygun buluyorlar, kendi "cinayetinin" bilgileri dahil. yani ne sorun çıkabilir ki? ulan ben üç kişiye vereceğim sunum öncesi windows update geçmiyorum, reset atmıyorum, adamlardaki rahatlığa, senaristteki öküzlüğe bak. sırf şu sahnedeki zorlama drama ısrarı yüzünden bu filmin vizyona girmeden, doğrudan videoya gitmesi lazımdı. gary oldman'ın bu sahnelerdeki hali kariyerinin dip noktası olabilir.

    murphy deliriyor tabii, podyuma çıkabilmesi için de dopamini düşürerek bunu zombiye çeviriyorlar. çoluğunu çocuğunu sallamıyor. omar coming yo, onu da sallamıyor. yani karakter gelişiminde "robot" evresine geçmiş oluyoruz. bu sayabildiğim 5. evre şu ana kadar (insan, kavanozdaki beyin, beyin + yapay zeka, bazen beyin bazen otopilot, şimdi de zombi).

    şimdi nerden nereye dönüş yaşayacak da ben de seyirci olarak kendisine bağlanacağım? atın reseti gitsin.

    bu arada, sci-fi kısmını da ciddiye almak zor. robocop'un suç tespitinde kullandığı şeyler, cctv kameralar, yüz tanıma yazılımı ve bir veritabanı. bunu ben bugün evdeki bilgisayarla da yapıyorum, bir orduyla çatışmaya girmediğimiz sürece robocopa ihtiyacımız yok ki. orjinal filmde detroit tamamen kanunsuz bir distopya olduğu için robocop daha anlaşılabilirdi ama bu filmde o atmosfer yok.

    neyse halk robocopu sevedursun, bizimkiler kapalı kapılar ardında bu zombiliğe yolaçan sorunu tartışıyorlar: "o kadar da uzmanız ama neyin yanlış gittiğini bilemiyoruz. orada gerçekleşen fiziğin ve kimyanın ötesinde bir şeydi". bak bu replikleri koyanın ya kendi iq'su 20dir, ya da kalan herkesi öyle sanıyordur. adama bir dakikada 500 terabyte suç verisi yükledin, kendi parçalanışını izlettin. fiziğin ve kimyanın ötesinde olan şey psikoloji olsa gerek. bu sahne filmden bir yıldız eksiltir, o kadar kötüydü.

    bu yeni uyuz robocop kariyerinde zirve yapıyor, uyuşturu labını basıp 50 kişi haklıyor. kayıtları izleyen çalışanların hepsinden 10 puan alıyor, şirket zenginlik hayallerinde. verilen hissiyat karakter için "düşüş", filmin temposunda ise "yükseliş". şimdi bir sonraki sahne ne dersiniz? şirketin ceo'su (gary oldmanla tamamen uyumsuz bir aktörlük stili olan michael keaton yani.. aralarındaki kimya sıfır. adam drama sahnesi çekiyor ama mimikler komedi filminden fırlamış gibi) büyük bir umutsuzlukla "robocopu kontrol edemiyoruz, al sana kapama düğmesi, lazım olur" muhabbeti yapıyor kıl adamla. adam zombi olmuş, daha ne kadar kontrol edicen? bu iki sahneyi arka arkaya koyan editöre bir, yönetmene iki.

    murphy'nin karısı uyuzun yolunu kesiyor. nafaka filan istedi sanırım, adam silkinip kendine geldi. orjinal filme bağlıyor bu noktada, yani aile sevgisiyle kendine dönme hikayesi. hele şükür. bunun için eski evine gidip, travmayı yeniden yaşayarak robotluktan çıkacak. fakat bu noktada senaryonun kendisi bile robocopun ne olduğundan emin değil. adam eski evine gidiyor diye herkes "bir şekilde protokole karşı çıkıyor, biz de anlamadık" diyerek ruhani boyutlardan bize sesleniyorlar. hani sözde sevginin gücünün altını çiziyorlar ama orjinalinin aksine, adam o anda bir robot değil. ne diye seçemesin gideceği mekanı? ve bu "protokole karşı geliyor" repliğini sanırım iki ayrı karakter 4 kez kullanıyor yaklaşık 20 dakika içinde. şaka gibi senaryo.

    bizimki evine gidip, sokak kameralarının kayıtlarından, cinayetinin modellemesini yapıyor, popcornunu alıp 3d cinayet izliyor. güzel hareket. yalnız bokunu çıkarıp, oluşturduğu modeldeki karakterlerin nabzını, sağlık durumunu falan da görüyor. nasıl kameraymış bunlar. yine yüz ifadelerinden oğlunun psikolojik tahlilini yapıyor, seyirci anlasın diye de koca koca yazıyor: intense shock, fear, depression, rage against bad remakes, wrath for incompetent writers...sonuçta 6. karakter evresine, tekrar murphy olmaya geçiyor ve katillerine saldırıyor.

    bu noktada farkediyoruz ki filmde doğru düzgün kötü adam yok. mafya babasının sadece 5 repliği filan var koca filmde. sonra filmin kendisinin de pek umursamadığı bir rüşvetçi polis yan hikayesi var. hiçbir derinliği olmayan, kimsenin umursamadığı karakterler. hatta senarist bile umursamamış ki, mesela polis şefinin amacını anlatmaya üşenmiş. en popcornluk filmlerde bile kötü adam önemli. die hard 3'te jeremy irons olmasaydı baban kimdi bilemezdin şerefsiz.

    murphy kendi cinayetinden sorumlu şebekeyi 45 saniyede, yolsuzluğa bulaşmış dedektifleri 15 saniyede bitirince, günün kalanını verimli geçirmek için siyasi boyutu olan yolsuzluklara sarmaya başlıyor ki, film bu noktada * kötü adam derdine düşüyor.

    yani açgözlülük dışında pek bir şey yapmamış olan ceo ve kıl robot uzmanını, psikopat kötü rolüne oturtmak için yapılan şaklabanlıkları izliyoruz. trilyon dolarlık şirketin ceo'su, eline tabanca alıp robocopla düelloya giriyor. bu noktada, sanki o ana kadar başka bir filmde ceo'luk yapıyormuş gibi, murphy'e "nanik nanik, beni vuramazsın ki, sen sadece bir makinasın ve öyle programlanmadın" diye kafa tutuyor. o sırada murphy'nin, beynindeki paralel yapıya karşı meşru iradesiyle verdiği mücadelenin altını çizmek için bunlar hep, ama hem ben hem sen hem de ceo bal gibi biliyoruz ki, murphy "sadece bir makina" değildi, öyle olmasın diye yaptılar onu zaten. dolayısıyla bu sahnenin gerilimi benim için bir komediye dönüşüyor.

    dahası tüm gönderme tarihinin en kötü göndermesini barındırıyor bu sahne. ceo diyor ki "seni canlı tutan benim - i keep you alive", nasrettin hoca cevabı yapıştırıyor "dead or alive you are coming with me". non-seqiutorlu gönderme mi olur ya?

    murphy sonunda, fiziğin ve kimyanın ötesinden gelen bir güç yardımıyla ai modülünü yenerek tetiği çekiyor ve o ana kadar aslında bir suç işlememiş ceo'yu infaz ediyor, sorgusuz sualsiz. sen judge dredd misin, sen kimsin ya? bunların hesabı sorulacak.

    (bu arada ceo'nun korumalarının kayıtsızlığı da inşallah tüm ülkelerdeki otokratik liderlerin korumalarına örnek olur. adama 5 dakika boyunca silah doğrultuyorlar, korumalar olayı izliyor)

    kötü adamların hepsi ölünce, aslında başladığı yere dönen murphy (insan beyni + yapay zeka), ailesine kavuşuyor. halbuki murphy aradan geçen sürede 150 kişi öldürdü özgür irade sanrısıyla. beyni bunları kare kare hatırlıyor. hala da mutlu son modunda oğluna gülebiliyor. böyle sosyopat babadan ne hayır gelir?

    --- spoiler ---

    not: ya o değil de, mert kızılay kim? zenci polis şefinin son aranılanlar listesindeydi. paralel yapı detroit polis departmanına da sızmış.
64 entry daha
hesabın var mı? giriş yap