126 entry daha
  • aylar süren bekleyişten sonra nihayet dün izleyebildiğim pixar/walt disney animasyonu.

    ne söyleyeyim, nereden başlayayım bilemiyorum sözlük. duygularımı bir kaç cümleyle özetlemem mümkün değil. neredeyse animasyon izlemeye başladığımdan beri kalbimde birincilik tahtında oturan mulan'ı bile devirmeyi başararak en sevdiğim animasyon olan inside out tam anlamıyla aklımı başımdan aldı. dün öğle saatleri salya sümük çıktığım salondan şu ana kadar hala çözümleme yapıyorum desem sanırım az da olsa anlatabilirim inside out'un ne derece şahane bir animasyon olduğunu. çok ağladım, güldüm, düşündüm ve en önemlisi çokça 'anladım'

    ilk olarak buradan anne babalara ya da küçük bir insanı bu filme götürmeyi planlayan herkese sesleniyorum:

    (caps lock aç) lütfen bu filme 7 yaşından küçük çocuklarınızı getirmeyin!! (caps lock kapat)

    bizim gibi 30 yaşında animasyon hastası insanlar aylarca bekledikten sonra büyük bir iştahla o filme girdiğinde salona yemeye, içmeye ve azmaya gelmiş mal çocuklarınızın hayatında ilk kez görmüş gibi hışır hışır cips yeme sesini ve car car konuşmalarını dinleyerek kafayı yemek zorunda değil! ya da bakın ne diyeceğim, getirin ama mesela sinema adabını öğretin getirmeden önce ha, olmaz mı? hoş zaten film (istisnalar olabilir) hakikaten 7 yaş altı çocukların anlayacağı/ eğleneceği bir film değil. yapmayın. o filmlerin sadece çocuklar için olmadığını bir kavrayın.

    film öncesi yayınlanan bir pixar klasiği kısa filmleri kısmında sahnede lava vardı bu kez. iki yanardağın denizler üstü aşkını anlatan kısa animasyon pixarın en iyilerinden biri olmasa da müziğiyle kendini çok sevdirdi. orijinalini dinledikten sonra türkçesi çok gözüme battı, kesinlikle orijinal izlenmeli. özellikle 3d izlenince daha bir tadı çıktı.

    ve gelelim filme. hani küçük prens de çocuk kitabı sanılır ama içinde hayata, anlama, insana dair bir çok mesaj barındırır ya. işte inside out'u da ona çok benzettim ben. çizimleri ve anlatımı yüzünden büyük ihtimal yıllarca sadece çocuk filmi olarak anılıp bir up ve wall-e ile aynı kefeye konmayacak olsa da bu film bana göre kesinlikle bir yetişkin filmi ve en az diğerleri kadar övgüyü hak ediyor.

    en son sanırım sevimli canavarlar'da böylesi bir hayal gücüyle karşı karşıya kalmıştık. hayran bırakan bir detaycılık vardı aynı oradaki gibi. hayali arkadaşlardan aslında unuttuğumuz ama bir kabusta birden hortlayan bilinçaltı korkularına, güzel olmasına rağmen unutulan eski anılardan soyut hale gelen gerçeklere kadar insan beyninin her bir girintisi ancak bu kadar eğlenceli ve anlamlı yansıtılabilirdi.

    filmde geçen alt yazılar tekrar tekrar izlenecek kadar derindi. özellikle babanın tüm duygularının erkek, annenin tüm duygularının kadın, fakat çocuğun duygularının henüz tanımlanmamış şekilde kadın ve erkek karışık oluşuna ayrı bir film bile yapılabilirdi. filmden çıkardığım ilk mesaj zamanla bize öğretilen ve dikte edilen cinsiyetçi rollerin ve ayrımların bizim elimizde olmadan duygu ve davranışlarımızı şekillendirdiği gerçeği oldu. anne ve baba yetişkin olarak kadın ve erkek rollerini benimsemiş, duygularını ona göre düzenlemişti. öfkenin, neşenin, üzüntünün bile kadın-erkek halleri farklıydı. aynı toplumda sinirlenen bir erkeğin küfretmesinin biraz daha normal görülüp kadının en fazla sesini yükseltmesi, küfredince itici bulunması, ayıplanması gibi. halbuki küçükken böyle bir ayrım yoktu. sadece duygu vardı. özgürce yaşayabiliyorduk.

    annede kontrolün mutsuzlukta, babada kontrolün öfkede olması ise bu rollerin bize yüklediği ağırlığın nokta atışı özetiydi.

    küçükken bize güç veren, mutlu eden, eğlendiren duygular ve bazen kişiler, kavramlar büyüyünce ayakta kalabilmemiz için kendini feda ederek bizi daha güçlü bir insan haline getiriyordu. (bing bong)

    filmde verilen en önemli mesaj bence duygularımızın ayrı ayrı değil bir bütün halde olduğu gerçeğiydi. üzüntü olmadan mutluluğun, öfke olmadan korkunun ya da diğer duyguların tek halde hiçbir değeri yoktu. bir insan sürekli mutlu sürekli mutsuz olamazdı. her anımızda, en mutlusunda bile bir parça mutsuzluk tamamlıyordu o anı. en azından o anın da diğerleri gibi geçip gideceğini bildiğimiz için... o an tekrar anladım sürekli içi boş neşe ve motivasyon pompalayan, hayata pozitif bakmamızı emreden, ağlamaktan, üzülmekten kaçan bakış açılarına sahip insanları neden sevmediğimi.

    insanın duygu durum adaları çoğaldıkça her birini besleyecek ayrı çekirdek anılar, besleyici hisler oluşturmak, emek vermek gerekiyordu. yetişkin insanın karmaşası, yorgunluğu belki de bundandı. hepsine yetişemiyordu.

    ve son olarak filmin mutluluk veren en güzel detayı ise şuydu: iç dünyamız yıkıma uğrayıp tüm değerlerimiz paramparça olsa dahi yok olmayan tek bir duygu sayesinde bile tekrar baştan ve hatta daha bile göz alıcı şekilde tamir edebiliyorduk her şeyi. tabi bilinçaltımıza kilitlediğimiz daha çok karanlık anıyla birlikte...

    filmin en en en çok güldüğüm sahnesini ise en sona koymaları filmi benim adıma bu kadar üstün kılan en iyi detaylardan biriydi. tabi ki kediler! yıllardır 'bu hayvanların derdi ne?' diye sorgulamaktan bıktığımız o garip yaratıkları 15 saniyelik bir sahneyle açıklamak nasıl bir başarıdır!

    ergen oğlanın alarm durumu, çok makyaj yapan cool kızın aslında kendini korumaya alma isteği, riley'in kafasındaki ideal sevgilisinin her an selfie çekmesi ve her söylediğinde güldüren 'riley için ölürüm' repliği, duygular çatışmaya girdiğinde veya biri tamamen yok olduğunda yaşanılan hissizlik durumu, ergenlik için özel alarm butonu, adalar yıkılmaya ve iç dünya sarsılmaya başladığında hayal ile gerçeğin karışması ve daha hatırlayamadığım, söylense de bir kez de benim söylemeden duramadığım niceleri... metafordan beyin yaktım demiş ya bir yazar, hakikaten öyle!

    ve yazının başında da dediğim gibi en üzüldüğüm kısım bu animasyonun maalesef hiçbir zaman bir yetişkin animasyonu olarak algılanamayacağı...

    son olarak dublaj hakkında bu kadar yorum görünce değinmek istedim o konuya. normal film dublajında evet rezaletiz ama animasyon dublajında orijinalinden bile başarılı olduğumuzu düşünüyorum. hem de %85'lik bir oranla. o yüzden animasyonda ilk tercihim her zaman dublaj olur. bu güne kadarki en başarılı sahne olarak benimsediğim shrek'in şu sahnesini örnek verebilirim başarımıza.

    evet sözlük inside out beni epey dağıttı. şu anda ilk amacım en kısa sürede tekrar izlemek.
    pixar duygularımla daha ne kadar oynayacaksın!!
372 entry daha
hesabın var mı? giriş yap