16115 entry daha
  • ya arkadaş kafayı yiyeceğim. bugün debe'de stevemcqueen’in talepleriyle dolu entry’sini okudum. yok efendim “özür dilesin. tüm görevlerinden istifa etsin. sözlüğün tüm geliri yazarlar arasında pay edilsin” falan filan. bu nasıl kezbanlık anlamıyorum. stevmcqueen de hoş adamdır, severim de ama nedir abi bu ya, kaç yaşında adamsın. uzlaşmak bu mu?

    beri yandan otisabi ayrı kezbanlık yapıyor “şunu yaptın mı? yok. cevabın var mı? yok. öteyi beriyi ettin mi? yok. onu bunu verdin mi? yok. bir yıldönümümüzü önce sen hatırladın mı? yok. ben senin anneni her anneler gününde aradım. sen benimkini aradın mı? yok.” n’apıyorsun abi ya? bir sevgili tripleşmesine girmiş tüm akil tayfa, o ona küsüyor, o ona trip atıyor. otisabi’nin burada yaptığı tam 99 ekşi sözlük çocuklaşması. muhatabını suçlamalarla, sarkastik ithamlarla oyuna çekecek, muhatabı cevap verecek, sonra o ona cevap verecek. karşılıklı laf sokuşacaklar. “ooo o nasıl ayar verdi, ooo bu nasıl ayar verdi. sen ayar vermedin, ben ayar verdim.” ne gerek var efendim bunlara. hobi olarak yine yap da şurada iki dakika ciddi konuşuyoruz. ki otisabi’yi de severim, çıksa şurada akılcı bir şekilde sorun tespit etse, sorun üzerinden çözüm fikri sunsa mis gibi rasyonel bir çözüm üretme zemini oluşacak.

    kanzuk zaten iktidar partisi gibi davranıyor, stevemcqueen çıkmış hdp’cilik oynuyor, otisabi tam bir muharrem ince. en çok şukuladığım yazar olan immanuel tolstoyevski mansur yavaş gibi zaten, kendini savunuyor sonra da kendine yönelik yapılan eleştirileri bertaraf etmek için azıcık nalına vuruyor. ssg olmuş abdullah gül, kalpleri ısıtan munis tavrıyla övüyor da övüyor. ya kardeşim, kaç yaşında adamlarsınız, elle tutulur, azıcık kırıntı mahiyetinde bir rasyonellik bile yok yaklaşımlarınızda ya. bütün refleksleriniz duygusallıktan öte gidemiyor. rica ediyorum, uzlaşmak bu değil. uzlaşmak sadece talep öne sürmek değil. suçlamak değil. tripleşmek değil. kendini savunmak değil. uzlaşmakta sen, ben yok, sorunlar var, somut meseleler var.

    sen boşanıyor musun da “benden özür dileyeceksin. pılını pırtını toplayacaksın. kedi de bende kalacak” filan diye ağlıyorsun. yapmayın abi bunu. bir kriz anını resmen “vurun abalıya” durumuna çevirdiniz. kanzuk’u kişisel ihtilafımdan dolayı sevmiyorum ama siz de işin bokunu çıkardınız.

    adam olaylardan beri çıkıp, adım atacağına dair bir sinyal vermişken, bu meseleleri çözmeye dair bir vaat vermişken, bunu medeni bir tartışma ve uzlaşma zeminine çekebilecekken, tam tipik türk siyasetinin uzlaşmadan uzak, rasyonellikten uzak, tamamen tek taraflı kazanıma odaklanmış çirkin kavga zeminine çektiniz olayı. istem inönü yerine stevemcqueen’i gönderseydik lozan’a sıçmıştık yani. “ingiltere, mingiltere özür dilesin. türkiye’den çekilsin. yunanı da yanına alsın. on iki adaları bıraksın. londra da bizim olsun. bundan sonra dünya üzerinde bir karara varılacaksa önce türkiye’ye sorulsun.” vallahi bravo yani abi.

    bakın. yapacağımız şey basit. suçlamalardan, saçma sapan duygusal isteklerden, saçma sapan kezban tripleşmelerinden uzak durarak önce sorunları tespit ediyoruz. böylece bu tartışma zeminini nedensel bir çatıya oturtuyoruz. bu tespitlerle altlığımızı oluşturduktan sonra, bu sorunları nasıl çözebileceğimizi tartışıyoruz. ardından da bununla ilgili, anlaştığımız konuları, ya da anlaşmayla alakalı bir durum söz konusu değilse, fikir birliğine vardığımız çözüm yollarını devreye sokuyoruz. dolmabahçe görüşmesine çevirmiyoruz işi.

    nedir o zaman sorunlar?

    1) kullanıcı sözleşmesinin tutarsız ve kullanıcı aleyhinde olması

    sözleşmenin kullanıcı aleyhinde olması, hukuki açıdan bir sorun teşkil edebilecek olmasına rağmen, ileri vadede kullanıcının markaya olan inancını zedeleyecek ve ekşi sözlük’ü internetin tozlu sayfalarına gömebilecektir. her ne kadar butik bir işletme olsa da, ekşi sözlük kullanıcı tarafından doldurulan bir yer olduğu için, kullanıcı memnuniyeti en üst seviyede olmak zorundadır. bu yüzden kullanıcı sözleşmesi yenilenmelidir, hukuk dışı ve kullanıcı aleyhinde olmamalıdır.

    bu konuyla alakalı kanzuk başlığında, şahsi fikrime göre sözleşmede tutarsız ve hukuk dışı olan konuları belirttim. (bkz: #59021394) bu konuyla alakalı hukukçu arkadaşlar ve bir halkla ilişkiler uzmanının oturup çalışması gerekir.

    2) içeriği üreten yazarların hiçbir surette gelir elde edememesi

    içeriğin yakıtı motivasyondur. en önde gelen motivasyon ise paradır. paraya dönüşmeyen hiçbir içerik süreklilik arz edemez. unutmayalım ki dostoyevski’ye en iyi işlerini yazdıran da paradır. bu yüzden içeriğin kalitesini artırmak ancak ve ancak güzel bir gelir modeliyle sağlanabilir.

    bu konuyla alakalı fikirlerimi, neler yapılabileceğini, nasıl yan ürünler oluşturulup, reklam birim ücretlerini artırarak yazarların da gelir modeline dahil edilebileceğini ekşi sözlük başlığında yazdım. (bkz: #59049037)

    bu yazıda debe’nin bir tescilli ürün olması hasebiyle, daha değerli olması gerektiğini, debe’ye alternatif olarak sadece istatistiki değeri olan en çok şukulananlar, en çok fav’lananlar listesinin de olması gerektiğini, debe’nin farklı bir algoritmayla “yarramiyo” bakınızlarından kurtulup, rafine, kaliteli bir ürün haline getirilerek daha pahalıya satılabileceğini ve bu sayede debe’ye giren yazarlara telif ücreti verilebileceğini söyledim.

    yani kanzuk’un hoşuna gidecek tabirle range rover satıyorsun. hem full dinamik paketi var, hem daha alt paketi var. böylece “20 bin fazla vereyim ama full olsun” diyeni de “gerek yok 20 fazla vermeye, o özelliği işime yaramayacak” diyeni de çekebiliyorsun. hem görece kalitesiz, hem daha üst ürünü müşterilerine sunuyorsun ve bu içeriği dolduranların da emeğinin karşılığını veriyorsun.

    yazar arkadaşlarımızdan paul muaddib çok güzel bir formül hazırlamış. bana mesaj vasıtasıyla gönderdi. şu linkteki excel tablosunda gelir dağılımıyla alakalı türetmiş olduğu formülü görebilirsiniz: https://drive.google.com/…vgvqckk/view?pref=2&pli=1

    paul muaddib’in formülünü beğendim. tabi bir finans uzmanı bunu optimize etmelidir ama mantık olarak hoşuma gitti. buradaki tek farklı düşüncem, bu formülün gelir için değil debe listesine girecek entry’lerin seçimi için uygulanması. yani referansı yüksek olanın oyuyla, referansı düşük olanın oyu bir olmamalı. sonuçta bu bir genel seçim değil, estetik kaygısı olan da bir derleme eser ortaya çıkarıyorsun debe ile.

    3) ekşi şeyler

    2’inci maddede yazdıklarımın çoğu burası için de geçerli. yine debe gibi, farklı görselde bir featured content oluşturursun ve buraya giren eserlerin sahibi belli bir pay alır.

    4) tema değişikliği

    yeni tema ile ilgili kullanıcı geri dönüşü çok olumsuz oldu. bu olumsuzluk ve devamındaki olumsuzlukların çığ gibi büyümesi toplu kullanıcı terkine sebep oldu.

    5 numaralı sorundaki çözüm önerisi ile bu işe başlanmış olsaydı çok daha olumlu tepkiler alınabilirdi. en azından şu anda sözlüğün bir yerine bir ay boyunca orada kalacak bir anket kutucuğu konulup kullanıcılara yeni anketi nasıl bulduklarını ve anketin sonucuna göre düzenlemelere gidilebileceğini söyleyebilirsin. “sevdim. sevmedim. sevdim ama iyileştirilebilir. sevmedim ama iyi hale gelebilir” diye dört şıktan kendine bir ay sonunda güzel bir istatistiki değer çıkarabilirsin. ankete oy vermeyi de mükerrer olmayacak şekilde oyunu değiştirebilir hale getirirsin.

    5) ekşi sözlük’ün iletişim sorunu

    iletişim, halkla ilişkiler ciddiye alınması gereken bir iştir. özellikle yöneticilerin çok fazla göz önünde olmaması, onun yerine bu işi yapan bir ekibin olması hem görüntüyü daha profesyonel kılar, hem de kullanıcı ile daimi bir iletişim içinde olunması kullanıcıdaki sadakati artırır.

    ssg’nin de zamanında yaptığı gibi, kanzuk iplikçi kadının götü gibi sürekli konuşmamalıdır. çok ciddi bir halka ilişkiler sorununuz var beyler. şunu da unutmayın, bütün dünyaya da genelleyebiliriz ama bizde daha had safhada olan bir yönelim var: gizemli adama duyulan hayranlık.

    var mısın yok musun’daki hamdi bey olsun, arkadaşım hoş geldin’deki yönetmen olsun, fuatavni olsun, gizemli kişiye karşı duyduğumuz bir hayranlık var. sen vırt gel ağızlı olmasan da, arada bir konuşsan, çok nadir, ay tutulması nadirliğinde ve girdiğin konular zuckerberg’inki gibi işinle alakalı değil de geneli ilgilendirecek konular olsa çok daha fazla saygı görürsün. sen niye hem başbakan, hem başbakan yardımcısı, hem içişleri bakanı hem de hükümet sözcüsü olmak istiyorsun ki? özeniyor olabilirsin de, o bile bu kadarını istemedi.

    bul iyi bir halkla ilişkiler uzmanı. iletişimi o yönetsin. sen belli ki anlamıyorsun bu işten ve zarar görüyorsun. belki de iyi niyetlisin ama bunu anlatamıyorsun. sen girme o topa.

    bak mesela şu son sürecin bu kadar büyümesinin en büyük sebebi iletişimi hatalı kurman.

    golden circle diye muhteşem bir iletişim tekniği var.

    rahmetli steve jobs’un iphone’u böylesine bir marka yapmasının arkasında yatan en büyük unsurların başında gelir bu teknik.

    nedir golden circle?

    https://thundafund.files.wordpress.com/…-circle.png

    golden circle içten dışa çıkan, daha güzel ifadeyle detaydan genele çıkan bir iletişim stratejisidir. ürünü satmak için önce kişide motivasyon yaratmak gerektiği savıyla yola çıkar.

    üç soru vardır bu stratejide.

    neden, nasıl ve ne?

    bu stratejiye göre önce neden ile başlarsın. bu ürünü neden yaptığını anlatırsın. sorunları dile getirirsin, altlığını oluşturursun ve insanları önce anlattığın konuların gerçekten sorun olduğuna ikna edersin.

    ardından nasıl kısmına geçersin ve bu sorunları çözmek için nasıl bir yol izlediğini anlatırsın.

    ve finale geldiğinde anlatmana değecek çok fazla bir şey kalmamıştır. ne sorusunun cevabı zaten bellidir. tüm bu sorunları ortadan kaldıracak senin ürünün.

    steve jobs çıkar “insanlar yol bulamıyordu, adres bulamıyordu, konuşurken mail atamıyordu. bu şöyle soruna yol açıyordu, böyle soruna yol açıyordu” diye seni ikna eder. “bak yol bulmak için şöyle bir şey yapılabılır” der yolunu gösterir ve “ahanda yol bulmak için işte biz bu iphone’u yaptık” der ve sen onu alırsın. iphone’dan daha iyi telefonlar “amanda şöyle süper bir telefon yaptık, bak şöyle özelliği var” diye lafa başlar ve gerisi gelmez. çünkü ne yaptığının değil, neden yaptığının bir önemi vardır.

    sen şimdi daha ilk gün kalkıp “ya bütün dünya kullanıyor bu temayı arkadaş, böyle bir şey olabilir mi? çağa ayak uydurmakta herkes zorlanıyor” zaten diyerek yaptığının üstüne tüy diktin. bu çok yanlış bir iletişim yöntemi.

    sen kalkıp neden beyaz yaptığınla alakalı kendini de ikna edecek bir altlık oluştursaydın, atıyorum “arkadaşlar yaptığımız araştırmalarda beyaz dışındaki renklerle kurulan sitelerin gözü bozduğunu öğrendik. al bak araştırma” diye link bile verseydin mesela ya da eski tasarımda nelerin çok yanlış, kullanıcıyı rahatsız eden özellikler olduğunu söyleseydin, sonra bunun için ne yaptığını anlatsaydın ve en sonunda “tüm bunları göz önünde bulundurarak yaptığımız çalışmalar sonucunda bu yeni temaya geçtik” deseydin çok daha az tepki alırdın.

    sana tepki geldiğinde tüm tepkileri kabul edip, bunları özümseyip, bunlardan yola çıkarak bir cevap verseydin krizi yönetebilirdin. tekrar söylüyorum, bu krizi bu şekilde sen yönetmek zorunda değilsin, yanına al bir uzman halkla ilişkilerci, tüm bu iletişim stratejini o belirlesin.

    el netice; (şahsi fikirlerdir) proje bazlı bir finans uzmanı bul, gelir ve debe modeli belirle.
    daimi halkla ilişkilerci bul, yeni bir iletişim stratejisi belirle. hatta mümkünse şu komikli şeylerden kurtul. halen giriş yapmaya çabala filan yazıyor ya, komik misiniz nesiniz.
    yeni sözleşmeyi halkla ilişkilerciyi de işin içine katarak hazırla.

    bu kadar yani. bu konularda da insanların fikrini almaktan çekinme abi. kanzuk’u sevmiyorum ama bu konuda fikri olarak ortaya atabileceğim bir şey varsa, geri de durmam. ekşi sözlük’ü seviyorum çünkü ve buradan dolaylı maddi ve manevi kazanımlarım oldu. tüm bunların dışında özel bir işletme olsa da bu platformun kamunun yararına olduğunu düşünüyorum. o yüzden kamu yararı gözeterek, burayı herkes için iyileştirmek adına elimden geleni yaparım.

    aklı çalışan, kodaman sözlük ağabeyleri de kezban gibi tripleşmeyi bitirse, linç primitifliğinden kurtulsa, şuraya fikir atsa da, şu iş karşılıklı uzlaşmalı, katılımcı bir akılla çözülse.
12086 entry daha
hesabın var mı? giriş yap