87 entry daha
  • var olmuş, varlığını yitirmiş, var olan ve var olacak bütün medeniyetlerin içinden çıkıp gelen, insanı darmadağın eden bir oyun.

    bir playstation oyunu. film gibi bir senaryo. ama filmleri bilirsiniz, sinemasal içeriğin olayı belirleme ve çözülme aşamaları vardır. psikolojik tahliller, karakter çatışmalarını anlamamız için ya da ona misyonlar yükleyerek bağlanmamız için kurgulanmış vazgeçilmez ögelerdendir. kurgunun senaristi olarak, yorum gücünü başkalarına bırakıp, koltuğa uzanmış seyircilerini izleyen bir tanrısınızdır. işin ironili yanı oturduğunuz yerde tanrılık yaparken, seyircinin kendine özgü yorumlama gücü sayesinde asıl tanrı olanın kendisi olduğunu düşünmesidir. "sonunu seyirciye bırakan kurgulara bayılıyorum. senarist asla benim neye bağladığımı bilemeyecek. ben ne anlarsam o." minvalinde yorumlar vardır mesela. belki de öyle değildir? eğlencelidir bunları izlemek ve tahmin etmek, izin verirsiniz. bırakın tanrı sansınlar kendilerini der, konsol tanrısı olarak seyre devam edersiniz.

    journey sizi, insanlık tarihi boyunca var olmuş bütün hindu, mısır, yunan tanrılarından daha mistik yapan bir oyun konumunda. bu yüzden özel, güzel oyun.
    peki tanrı olmak, belirleyen ve kontrol eden olmak güzel midir? evet, beni konsollar tanrısı yapan bu oyunun bana hissettirdikleriyle ve oyunun içeriğiyle bunu anlatmaya çalışacağım.
    spoiler vermeyeceğim.
    oyun ucu bucağı olmayan bir çölün ortasındaki bir karakterin görüntüsüyle başlıyor. hayatının bir döneminde birkaç oyun oynamış bir insan bile ilk bakışta bir keşif oyunu olduğunu anlayacaktır. keşif oyunlarının direktifleri olur. sonuca ulaşması maksimum üç saat süren bu oyunda sadece iki direktif var. belki de oyunun en anlamlı yönlerinden birisi budur. direktiften kastım "şuraya gitmelisin, şu objeyi toplamalısın. " değil. her şeyi kendiniz keşfetmek ve anlamını kendiniz bulmak ya da üretmek zorundasınız. çünkü belirlenmiş bir anlam yok oyunda. mutlak gerçek/hakikat yok. sen ne anlarsan o, nereye gitmek istersen orada bilişim düzeyinde yaşam var. işte bu yüzden konsol tanrısı oluyorsunuz ya zaten. daha da güzelleşiyor değil mi?
    direktiflerden birisi; oyunda güzel bir sahne, kare, manzara -adına ne derseniz deyin- olduğunda, bakış açınızı değiştiriyor olması. tasarımcının seçtiği açıdan kendinizi ve sahneyi görüyorsunuz. "görmeye değer bir görsel var, bunu kaçırma." diyor kısaca. estetik zevkleri olan bir tanrıyla karşı karşıya olduğunuzu anlamak, onunla daha ılımlı savaşmanıza yol açıyor. algılarınız ve onu anlama isteğiniz daha pozitif bir çizgide ilerliyor. unutmayın senarist ve sizin aranızda geçen bir savaştan bahsediyorum. iki taraf da tanrı olduğunu iddia ediyor çünkü. bu sırada sinemasal teknikler uygulanmıyor değil. karakterinizin fiziksel yeterliliklerini, kim olduğunu anlamaya çalışırken, bir yüzünüzün, sesinizin ve arkadaşınızın olmadığını görüyorsunuz. `:bazı seyahatlerde arkadaşı olanlar varmış, bana hiç denk gelmedi.`
    oyunda yalnızsınız. simsiyah bir suratla. cinsiyet belirleyici tek bir öge yok.

    ilerlemeye devam edelim. çünkü şu an hala 'merak'larımızı dindirmeye çalışıyoruz. tıpkı bu yazıyı okurken sonuca odaklanmanız gibi. merak duygusunun, ne kadar aceleci ve dikkatsiz davrandırdığını oyunu bitirirken anlayacaksınız. bir sonuca ulaşma arzusu, sonuca giden yolun, seçimlerin anlamını bastırıyor. bir bakmışsınız ki kendinizi bir sona ulaşmak adına o işe adayan mürid, peygamber gibi hissediyorsunuz. sanki hizmet ettiğiniz bir şeyler var. o yüzden bir sonuca ulaşmalısınız gibi. hani tanrı bendim ulan?
    oyunun sizden bir es vermenizi istediği nokta bu: kibir.
    benmerkezciliğe alaycı bir dokunuş başlıyor. çünkü size oyunun en başında, yönetenin ve yaratanın siz olduğu algısı yüklenmişti. egosantrik algı temellerine bunlar yerleşirken, bütün ihtişamıyla ilerleme tuşlarına basmıştınız, arada karakterinizi bekletip sigara yakmıştınız. kimse size karışamazdı derken sonuca ulaşmanın getirdiği his, bir amacınızın olduğunu tekrar fark etmeniz ile birlikte bir şey doğuyor: şüphe.

    karakterinizin bir geçmişi olduğunu oyun, kısa flashbackler ile veriyor. klasik bir flashback olduğunu düşünmeyin. her şey sembollerle veriliyor. yine ne anlarsanız o diyor size. size benzeyen bir kaç karakteri, bu flashbacklerde saniyelik olarak görüyorsunuz. şüpheye yönlendiren en temel konulardan birisi geliyor. "ben iyi mi yoksa kötü bir karakter miyim? neden çöldeyim, hain miyim, cezalandırıldım mı? "
    merak duygusunun negatif yönünden bahsetmiştim. ayrıntıları görmenizi aceleliliğiniz yüzünden engelliyordu. oyunun en başında sormanız gereken soruyu "ben kimim ve neden çöldeyim?" oyunun ortalarında sordunuz.
    oyunun senarist tanrısı kıs kıs gülerek çatışmanızı izliyor olacaktır tam bu noktada. sinemasal dünyasının psikolojik tahlilleri sevdiğini belirtmiştim, oyun sizi karakter çatışmasına itti. en sevilen çatışma türüne hem de: karakterin kendi kendiyle savaşı. bu savaş oyunu oynadığınız insan bedeninden çıkıp, karaktere bağlanmanızla sonuçlanıyor. ne kadar isim koyarsanız, ne kadar anlamlandırmaya çalışırsanız o kadar bağlanırsınız. evet, zaaf.
    her ne kadar metaforlarla anlatmaya çalışsam da oyunun, bu zaaflarımızı nasıl kullandığını spoiler vermemek amacıyla anlatmayacağım. anlamışsınızdır, duygular üzerinde sembolik anlatımı olan adım adım ilerleyen sessiz, dilsiz, cinsiyetsiz, yüzsüz bir oyun bu. bütün çıkarımlarınızı alaşağı eden bir oyun. oyunun yarısında kendinizi tanrı sanırken peygamberliğe gerilediğiniz bir oyun.
    belki hala tanrısınızdır, yanılmamışsınızdır, belki de sadece bir kukla, kendini tanrı sanan birisinin alaycı kurgususunuzdur. önceden belirlenmiş bir yaşam formusunuzdur. belki de hiçbiri.
    hiç.

    bir konsol tanrısı çıkıp bütün dediklerimin aksini iddia edebilir bu oyun için. şimdiye kadar oyunun merak, sorgulama, kibir, zaaf gibi dinamikleri ele aldığını gördünüz. oyunu bitirdiğimde bu listeye huzur, aşk, aydınlanma, hüzün, ölüm, doğum ve sonsuzluğu da katmıştım.
    oyunu ağlayarak bitirdim. 3 saat süren bir oyunu her başa aldığınızda farklı seyahatlerinizin olacağını da bilin. siz kahkaha mı atarsınız, benim gibi ağlar mısınız bilemem ama bütün bu hissiyatları yaşatmayı başardığı için yapılmış en iyi oyundur benim nazarımda. bu yüzden oyunun senarist tanrısına, konsol tanrısından selam ederim.
157 entry daha
hesabın var mı? giriş yap