2 entry daha
  • patrick wilson ve lynn collins'in baş rollerinde oynadıkları 2015 yapımı filmin adı.

    tesadüf eseri izlemeye başladım sonrasındaysa ilgimi çekti. öyle güzel denk geldi ki, şunu şu gün, bu evre dışında seyretmiş olsaydım bana bi'şey de ifade etmeyecekti. muhtemelen baş rollerdeki karakterlerin mesleklerinden dolayı. film ortalama bir film ki bana kalırsa mimarların bile ilgisini zor çekecek olan bir eser. yalnızca konu öyle bir ilerledi ki "nasıl yaaa, nasıllll" falan oldum her karede.

    filmi direkt anlatacağım ben ya, bunu kendim için yapıyorum. aasgasasdas.

    --- spoiler ---

    burada olaylar başlıyor
    --- spoiler ---

    film güzel bir brooklyn sahnesi ile açılıyor. hani şu yaprakların uçuştuğu bir tablo gibi olan görüntü ile. belli ki elit karakterler göreceğiz diye düşünüyorsun, brownstone new york esintisini de alınca tabii.

    sonra sevgililer mi, yoksa tek gecelik kaçamak mı olduğunu bilmediğin bir çiftle beraber sahneye uyanıyorsun. konuşmalardan anlıyoruz ki adam evli, çocuklu ve işinde oldukça başarılı bir mimar, elinde boru proje çantası ile brooklyn heights olduğunu tahmin ettiğimiz evinden koşarak çıkıyor. 40-60 katlı şantiyesinin ofisinde soluğu alıyor. will *doğu yakasının en iyi mimarlarından biri olarak tasvir ediliyor ve yaptığı işlerden imza niteliğinde bir mimar olduğunu da anlıyoruz.

    filmin gidişatında bolca kepçe sesi, devasa elektrik kablolarının sarılı olduğu makaralar üstünde proje tartışmaları, inşaa sahasının altında, haritada varlığına rastlanamayan metro tünelinin olması ve yolun çökmesi gibi bolca ve bolca mimari detaylar dinliyoruz.

    restorasyon konseylerinden tut da, yerel yönetim kuruluna kadar konuşuyorlar. maşallah adamın stresine stres katan tam bir meslek filmi hatta. toplantılara da seyirciyi sokmuşlar o derece.

    veee ta-ta-taaaaaa. yoğun baskılar altında çalışıp, belli noktalara erişmiş bu mimar artık koşmaktan yorulmuş, bezmiş; ödüllü bir mimar olmanın ardında hayatı daha yavaş sürdürmek ister bir noktaya gelmiş.
    bizde böyle bi' kültür var mı, emin değilim. hani iş çıkışı bi'yerlere içmeye gidersin falan da bu ecnebilerde habire saçma sapan olaylar için evlerde yemekli ya da kokteyli buluşmalar yapılıyor. çocuğun çükü düştü hadi şampanya içiyoruz, bugün ilk kar tanesini gördük hadi toplaşalım falan gibi her gün bir sosyalleşme ve birileri ile tanışma durumu var.

    işte, böyle bir organizasyon sırasında da, bir meslektaşı ile tanışıyor will. yemek esnasında laflıyorlar. kız adamı övüyor falan, aralarda da kız iş baktığından bahsediyor. ve will'i şaşırtan, hayatın akışı içinde kaçırdığımız bir kaç güzellikten bahsediyor kate. iş konuşmaktan başka şeyler yapmayı unutan will'in gerginliğini görüyoruz. "kuşlar mı?" diyor içinden, "ne kuşları. şantiyeden kuşlara mı bakacağım?" bana kalırsa, will o koşuşturma temposunda ilk kez hayattan zevk alabilen biri ile tanıştığı için gergince dinliyor kızı ve malum gecenin ilerleyen saatlerinde laf lafı açıyor, will ve kate daha samimi bir ortam içine dahil oluyorlar.

    will'in aksine eşi çok otoriter, disiplinli, her şeye saatinde yetişen tam bir cumartesi annesi. çocuğunun hiç bir maçını kaçırmayan tam zamanlı bir anne, eşi için
    "imzayı atıp o işi almalısın, o sikimsonik tatile çokça paralar yatırmalı ve hayatımızdan biraz daha çalmalıyız" minvalinde motivasyon konuşmaları yapan mükemmel bir eş. kokteyller düzenleyip gösteriş yapan bayan mükemmel.

    şantiyeden şantiyeye koşan ve büyük bir işe imza atabilmek için 2 yıl çabalamış olan will ise çocuğunun bir bilim fuarını daha kaçırmak istemediği noktada olduğunu fark ediyor ve işi kabul etmiyor.
    hayat akışındaki küçük anlardan zevk alabilmeyi anlamak, keşfetmek isteyen will, bir başka sosyalleşilen ortamda kate'le karşılaşıyor. bütün gece sohbet ediyorlar. kate mutlu, will mutlu.

    ve her kadının en az bir kere başına gelmiş olan şey yaşanıyor. portfolyosunu bırakmaya gittiğini düşündüğü yeri bir iş yeri sanan kate;
    will ve eşinin verdiği bir yemeğe uğruyor. kate, will'in evli olduğunu anlıyor ve kate gitmek üzereyken basamaklara kadar koşan will saçmalıyor.
    "biliyor musun söylediğin kuşları hep görüyordum ama artık daha fazla görüyorum" *

    kate los angeles'dan gelen teklifi kabul edip gitmeye hazırlanır. parmağına yüzük takmayan bir adamla geceli gündüzlü flört etmiş ve bunu kendisine belli etmeyen bir adama aşık olmuş, üstüne de salak yerine konmuştur. ve kate için gelen bu bir kaç darbe sonrasında seyirciyi de tribe sokarlar. :( *

    film özünde buydu. sonunda şu dikkatimi çekti ki bu duygu durumundan da çok hoşlanmadım açıkçası. cinsiyetin ne olursa olsun aldatmak bir sorundur ve bu, kişinin karakterden yoksun olduğunu gösterir. eş pozisyonunudaki kadını cadı gibi göstermek bu aldatmayı haklı kılmaz. müzikle birlikte sempati toplasanız da, karakteri öcüleştirseniz de bu midesizliktir. mutlu sonları o müzikle eşleştirince pozitif duygular uyandırmaz bu tutum. yapılanın çok iğrenç olduğu gerçeğini değiştirmese de bu manipülasyonu da sıklıkla yapıyorsunuz sayın hollywood, yakışmıyor.
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap