379 entry daha
  • tamaaaaam, sikerler. bir hafta önce otuz yaşımı da bitirdim, benim başlık burası.

    kimdir bu 30 yaşına gelip düzenli bir hayat kuramayan insan ? cevabı bende müdür: (bkz: erebosss)

    önce cümleyi incelemek istiyorum, buraya var ya o kadar uzun ve saçma sapan yazacağım ki inanın en mantıklı hareketim bu olacak.

    1. insan: nüfus kağıdım bile var, insanım
    2. 30 yaş: dedim ya lan geçen hafta doldurdum
    3. düzenli hayat: ahaaaaaaa işte şimdi dur.

    nedir benim bu düzenli hayattan anladığım?

    sabah hep aynı saatte uyanırsın. işe gidiş- geliş vasıtan bellidir. toplu taşıma olabilir, kendi aracınla veya yürüyerek gidebilirsin, şirket aracı veya servisi kullanabilirsin. üç aşağı beş yukarı, işe ata binip de gitmiyorsan seçenekler bunlar.

    iş yerinde ne iş yaptığın, saat kaçta mola vereceğin, paydos saatin yine üç aşağı beş yukarı bellidir. üç gün saat altıda paydos edip, sonra altı gün arka arkaya gece on birde eve dönmezsin.

    eve döneceğin saati bilirsin. kaçtan kaça kadar üst baş değiştir, tuvalete gir, duş al ritüelin olur belli gibidir. yedide eve giren adam yarım saat sıçar, yıkanır, kurulanır diyelim mesela. bir haftanın pazartesi, çarşamba, perşembe ve cumartesi günlerinde on buçukta eve giriyorken geri kalan günler yedide evdeysen burada düzensizlik vardır. bu saatlere göre saat kaçtan kaça kadar yemek yapıp yiyeceğini bilirsin. yemek ve bulaşık bittiğinde sana yaşamak için ne kadar süre kalıyor kafanda yazılıdır. 360 günlük yılın (atıyorum) 260 günü çalışıyorsan ve bu 260 günün 220 tanesinde üç- beş dakikalık oynamalar hariç gün içindeki ilerleyiş aynıysa; ben "burada düzen var hocam" diyebilirim.

    bu düzen içinde haftanın çoğunlukla hangi günleri sosyalleşeceğin, hangi günlerindeyse evde kendine vakit ayırabileceğin yine iyi kötü bir tutarlılık gösterir. bütçe alışkanlıkların oluşur. bir sonraki hafta nerede ne kadar harcayacağın en azından bi taslak olarak kafandadır. en azından "önümüzdeki hafta 350 lira bana yeter" diyebilirsin veya "yarraaa yedik haftaya battım lan ben" gibi şirin düşünceler kafanı kurcalayabilir.

    bütün bu düzen hali, zamanla (kendimiz de dahil) kime ne kadar vakit ayırabildiğimizi ayarlayabilme şansı sunar. önceliklerimizi belirleriz. keyif aldığımız şeylere daha çok nasıl zaman ayırabileceğimizi düşünürüz. kumanda bizdedir, ister açarız ister kısarız. bağ bizimdir elletiriz, göt bizimdir elletiriz. kim karışır oğlum bize? paşayız amına koyim paşaaaa. bir de ailemiz ve çevremiz de tripten tribe koşmuyor, her fırsatta sitem etmiyor, kendi başımıza vakit geçirmek istediğimizde bile "yyyiiiaaa hadi çok eğlençeeeez herkes geliyor sen de geliyosun hazırlan çabuuuuk!!!" diye süzme, filtre bir dalyarak gibi bizi darlamıyorsa var yaaa tadından yinmez guzuuuuuum.

    bu düzen içinde spor yapabiliriz, kitap okuyabiliriz, pazartesi akşamlarını evde tek başımıza film gecesi ilan edip deşşekleri yaya yaya izlemek istediğimiz filmleri izleyebiliriz. her cumartesi akşamı canımız balığa mı çıkmak istiyor? çıkarız arkadaşım. pazar sabahları bir kahvaltıya elli lira verip "yüz elli gram daha fazla sucuklu yumurta yiyeyim" diye ortadoğu stratejilerine taş çıkartabilecek stratejiler peşinde koşmak istemiyor muyuz? koşmayız annem. koşmayız bir tanem. deli gibi severim seni ben. ibrahim tatlıses bu şarkıyı çok kötü söylüyor abi ya.

    hobilerimiz mi var? mesela fotoğraf çekmekten zevk alıyoruz diyelim, fotoğraf çekeriz pazar sabahları. yüz elli gram sucuklu yumurta peşinde koşacağıma çıkar iki tane manzara fotoğrafı çeker, bir güzel çerçeveletir sevdiğim insanlara hediye ederim. istemiyorum oğlum ben sucuklu yumurta. akşam öpüşebilirim, cumartesi bugün. belli mi olur?

    fakaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaat..

    bunların hepsinin tam tersini düşün. sadece bir düşün. iş yaşantın boyunca her şeyin her allahın günü değiştiğini, hangi gün eve kaçta girip kaçta çıktığının belli olmadığını, dört ay pazarları çalışmazken sonraki bir yıl her pazar çalıştığını, yıllık izin diye bir şeyin gündeme bile asla gelmediğini, kısa bir dönem her şey süt limanken hemen arkasından gelen başka bir dönem sabah yedide başlayan telefon trafiğinin gece on buçuğa kadar sürdüğünü, hayvan gibi performans verirken tak! diye bir anda kovulduğunu, sonra yine hayvan gibi performans verirken anasının amı kadar mobbing yedikten sonra kendine yediremeye yediremeye istifa ettiğini, bütün bu git gel içinde maddi olarak dipten kum çıkardığını bir düşün..

    bütün bu süreçte ailen ve çevrenden tek beklentinin evde oturup dinlenmene saygı göstermeleri olmasına ve bunu bin defa söylemene rağmen ısrarla sana baskı yapmalarını koy. iyice bir karıştır. vakit ayıramadığın her insanın hiç düşünmeden telefon açıp sitem etmesini üstüne serpiştir. bu kadar yumuşak yüzlü olup insanları kırmamak için dişlerini sıkmanı yanında servis et.

    her şey olup bittiğinde bir anda neredeyse tüm arkadaşlarıyla ve hatta ailesiyle ilişkileri kopma noktasına gelmiş birine git aynada bak. yıllardır sevdiği kitapları okuyamamış, gitmek istediği neredeyse hiçbir yere gidememiş, insanların çekiştirmeleri yüzünden iki yeni insan tanıyamamış, şöyle bir dünya gözüyle doyuncaya kadar sevememiş, ne istediyse içinden isteyip yine içinden bin küfredip vazgeçmiş o koskoca çam kozalağına iyice bak. bunun suçlusu sensin, benim, o, bu, şu. o gül yanaklarınııııı şubuo şubuo şubuo. rahmetle anıyorum. güzel dudaklarınııııı şubuo şubuo şubuo.

    ne yapmalı? siktir olup yabancı bir ülkede tek başına her şeye sıfırdan başlamalı. yarraamı yersiniz. nah giderim. harç bitti, yapı paydos. benden bu kadar.

    seksen iki yirmi iki benim.
737 entry daha
hesabın var mı? giriş yap