14399 entry daha
  • toplumlarda dinin etkisi azaldıkça insanlığın ve ahlaki erdemlerin arttığı gerçeği. özellikle semavi dinlerin etkisinin seyreltildiği veya içselleştirildiği toplumlarda açıkça gözlenebilir.

    hemen öyle din düşmanı ilan etmeyin. çok çarpıcı bir kaç örnekle açıklayacağım. semavi dinlerde, özellikle islam'da her şey kitaba bağlıdır. kelimesi kelimesine doğru ve rehber kabul edilir. bu yüzden lokalize edilmesi veya evrimleştirilmesi imkansızdır. mezhepler aracılığıyla geçirdiği küçük değişimler dışında yeni aşılandığı toplumlara göre modifiye edilemez. örneğin namaz farzdır. bir rekat bile eksiltip çıkartamazsınız fakat mezhebe göre farklı kılabilirsiniz. abdest de coğrafyaya göre kaldırılamaz. su olmazsa toprakla almak zorundasınızdır. gel gelelim eskimolar bu durumun dışında kalırlar. onlar için günde beş kere yıkanmak şöyle dursun teyemmüm için kuru toprak parçası bile bulmak imkansıza eşdeğerdir. yani islam eskimo'ya senin şartların zorsa namaz sana farz değildir demez. kendi değerlerine göre dinini yaşayan alevilerin diğer kesimlerce müslüman kabul edilmemesi ve küffar ilan edilmesi de bu yüzdendir. bana sorarsanız dünya çapında 1.5 milyara varan müslüman nüfus içerisindeki en naif toplum alevilerdir. en azından alevi terörist veya alevi kimliğiyle ülkeyi dolandıran insan görmüş değilim. aynı şekilde müslüman olmasına rağmen dini lokalize ederek kendilerine göre yaşayan orta asya'daki türk toplumları da radikallikten uzaktır.

    bu tespit sadece bana ait değil. ünlü fotoğrafçı jimmy nelson'da aynı konuya parmak basmıştır. bu adam dünya'nın en ücra köşelerine giderek yerli kabileleri fotoğraflayan ve kazandığı paralarla bu insanlara çeşitli yardımlarda bulunan bir dünya vatandaşı. çukotka'da -40 derecede bir ay boyunca ren geyiği kabilesi kovalayacak kadar işine tutkulu bir insan. neyse konuyu çok uzatmadan toparlıyorum. şu videosuna bir göz atalım.

    https://youtu.be/4douqoaldio

    video da jimmy moğolistan'da kartalla avcılık yapan kazak kabilelerini fotoğraflarken görülüyor. dağ soğuğunda fotoğraf çekebilmek için eldivenini çıkartıyor fakat o yükseklikteki soğukta parmakları saniyeler içinde donarak kanamaya başlıyor. adam acı içerisinde kıvranırken tercüman olan kazak kadın yardımına koşuyor. ceketinin önünü açarak donmuş eli göğüslerinin arasına alarak ısıtıyor. ee ne var bunda? oralarda normaldir belki diyebilirsiniz. yalnız unuttuğunuz bir nokta var ki oradaki kazaklar müslümandır. normal şartlar altında bir kadının göğüslerine el sürmek tıpkı anadolu'da olduğu gibi hoş karşılanmayacak bir durumdur. gel gör ki bu durumda insanlar gülerek karşılıyorlar. jimmy aşağıdaki videoda durumu zaten kısaca özetliyor.

    https://youtu.be/-gku4gob7zk?t=133

    o bölgede yaşayan kazaklar hala kıl çadırlarda uyuyor ve göçebe yaşıyorlar. ne camileri ne de dinle ilgili kurumları var. din kültürle öyle harmanlanmış ve içselleştirilmiş ki her şey o bölgeye göre lokalize edilmiş. kurban bayramı var fakat oruç yok. kışın -50 yazın +50 dereceye varan koşullarda ava çıkan insanın yemek yemeden durabilmesinin mümkünatı olmadığını biliyorlar. başlarında kimsenin dini dayatmalarda bulunmaması ve kültürün zaten insanın kişisel inançlarına karışmayı engellemesi bu özgürlüğü getiriyor.

    aynısını iç anadolu'da yapabilir misiniz? donarak öleceğim bari üstüme sıçın da ısınayım desen götümüz gözükür zinhar günahtır diyerek onu bile yapmazlar. neden? çünkü din burada en katı kurallara göre işletilmeye çalışılır. her tv kanalında neyin günah neyin haram olduğu anlatılır. her köşe başındaki camide kimse dini eğitim almamışcasına her gün aynı konular tekrar tekrar gözünüze sokulur. toplum kendi aklına ve vicdanına yatanı değil otorite kabul edilenin ağzından çıkanı doğru kabul eder.

    bir diğer örneğim ise japonlardan. ertuğrul fırkateyninin trajik hikayesi hepimizce malum. patlama sonrası kıyıya sürüklenen mürettabatı köylerine taşıyarak bir çoğunu hayatta tutan japon ada halkını da biliyorsunuzdur. pek bilmediğimiz detaylardan birisi tayfunun etkisiyle soğuyan havada saatlerce buz gibi suda kalmış insanları hipotermiden nasıl kurtardıkları. önce erkekler soyunarak soğuktan donmak üzere olan askerlere sarılarak ısıtmaya çalışıyorlar. erkek sayısı yetersiz geldiğinde ise kadınlar da soyunarak erkeklere katılıyorlar. bu sayede bir çok asker hayatta kalıyor.

    japonlar günümüzde her ne kadar açık fikirli ve bize çok uç gözüken hareketleri olsa bile oldukça tutucudurlar. sokakta öpüşmenin inanılmaz ayıp karşılandığı bir kültürleri var. hele bundan 130 yıl önce ufacık bir ada da çok katı örf ve adetlere göre yaşayan japonlar için evli/bekar kadınların soyunarak başka erkekleri ısıtmaya çalışmaları hayat kurtarmak pahasına bile olsa çok ekstrem bir durum. peki bu hareketi neden yapıyorlar? çünkü konuya dinen değil ahlaken yaklaşıyorlar. bir insanın hayatı kişisel inançlardan ve kültürel tabulardan önce gelir. günümüzde şinto bir dinden ziyade animizm halini o yüzden almıştır. budizm kadar katı değildir. günlük yaşam ile entegre olmuş, evrilmiş, gelişmiş ve bugünkü halini almıştır. bu sebeple en koyu şintoist dahi önceliklerini aklına göre belirleyebilmektedir.

    yine gelişmemiş ve ilkel kabul edilen (kime ve neye göre?) kimi kabilelerde bu tutumu görmek oldukça mümkün. bilhassa yukarıda bahsettiğim fotoğrafçının çalışmalarını inceleyin. gidip fotoğrafladığı kabileler ile yaşadıkları ve öğrendikleri aynı kanaati sizlerde de oluşturacak. ufkunuzu genişletmese bile kimi katı görüşlerinizi yumuşatacağı kanaatindeyim.

    ted konuşması için: https://youtu.be/owq7tor2u8q

    --- edit ve rica ---

    yukarıda verdiğim alevi örneğinden hareketle "alevi" olmakla itham ediliyorum. alevi değilim lakin olsam ne farkeder? işte tamda bahsettiğim zihniyet bu. adamın belleğine öyle katı bir nefretle işlenmiş ki aleviliği bir suç, bir günah olarak kabul ediyor ve bunu hakaret olarak kullanıyor. kendisine sorsan mevlana'dan alıntılar yapar. bektaş ile ikisini ayrı sepetlere koyar. bilmez ki bugün mevlana'nın yolundan gitmek istese karşısına çıkacak patikaların hiç biri kendisine ezberletilen yollara benzemez. zaten aklı olan insan hacı bektaş ile mevlana'nın arasındaki saygı bağını öğrenir ve bu insanların dini nasıl içselleştirdiklerini, aynı hedefe nasıl farklı yollardan ulaştıklarını idrak eder. o yüzdendir ki bu iki zat zamanının ötesinde kişilerdir.

    aynı mantıkla mesaj atacak olanlara güzel bir menkıbe hediye ederken boşuna mesaj yeşilini yakmamalarını rica ederim.

    adamın biri, kötü yoldan kazandığı parayla bir inek satın almış. sonra yaptığından pişman olmuş. iyi bir şey yapmak için ineği hacı bektaş-ı veli'nin dergahına bağışlamak istemiş. o zamanlar dergahlar aşevi görevi de görüyormuş. gitmiş hacı bektaş-ı veli'ye danışmış. hacı bektaş-ı veli, “helal değil” diye ineği geri çevirmiş. bunun üzerine mevlana dergahına gitmiş. mevlana hediyeyi kabul etmiş. adam daha önce hacı bektaş-ı veli'nin bu ineği kabul etmediğini söylemiş. mevlana'ya bunun sebebini sormuş.

    mevlana, “biz bir karga isek hacı bektaş-ı veli bir şahin gibidir. öyle her leşe konmaz. o yüzden biz senin hediyeni kabul ederiz. ama o kabul etmeyebilir.” demiş.

    adam üşenmemiş kalkmış hacı bektaş-ı veli'nin dergahına gitmiş.hacı bektaş-ı veli'ye, mevlana'nın kurbanı kabul ettiğini söylemiş. bunun sebebini bir de siz açıklar mısınız? diye sormuş.

    hacı bektaş-ı veli de şöyle söylemiş: ”bizim gönlümüz bir su birikintisi ise mevlana'nın gönlü okyanus gibidir. bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir. ama onun engin gönlü kirlenmez. onun için, hediyeni kabul etmiştir.

    --- edit ve rica ---
27384 entry daha
hesabın var mı? giriş yap