4 entry daha
  • 1989 yılında, istanbul'u satıyorum adlı oyun gösterime girerken, tuluatı çok sevmediği bilinen münir özkul, ferhan şensoy’dan "lütfen oyun sırasında tüluat yapma. ben kitaplı kütüphaneden geliyorum" şeklinde bir istekte bulunur. öz eleştiri konusunda oldukça rahat olan münir özkul, eksikliklerinden birinin açık bir şekilde tuluat yeteneğinin çok gelişmemesi olduğunu zaten açıklamıştır. ferhan şensoy, münir özkul’a saygısından ötürü hiç doğaçlama yapmaz. ama bir gün; ferhan şensoy, turgut özalın zamanında çok tartışılan açıklamasıyla ilgili bir espri yapar. oyun sırasında ferhan şensoy’un aklına gelir bu. onunla ilgili bir espri yapıştırır. büyük alkış kopar salonda, münir özkul kendini boşlukta hisseder, ne yapacağını şaşırır, her şeyi unutur bir anda. ferhan şensoy, hemen duruma uygun bir şey uydurup, usulca fısıldar münir özkul’un kulağına. gözünde ışık yanar özkul’un. oyun bitiminde teşekkür eder çırağına.. ertesi gün kavuğu bir naylon torbaya koyup ferhan şensoy’a getirir. "bu kavuk senindir" der. daha sonra bir tören yapılır ve ferhan şensoy kavuğu devralır. ferhan şensoy’un dediği gibi, özal'ın galiba bilmeden bu işte payı büyüktür.

    kavuğun ferhan şensoy’a geçme hikayesi aslında çok kolay gibi gözüküyor. elbette öyle değil. bir ayrıntı var. o da, şensoy'un kavuğun o zamanki sahibi münir özkul’la aynı sahneyi paylaşması ve uzun yıllar tiyatroya pek çok pozisyonda hizmet etmesi. elbette kavuğun hak edilmesi, onlarca oyun ve emekten sonra gerçekleşmiş bir durum. münir özkul gibi bir ustanın, boynuzun kulağı geçtiğini artık hissetmesi ve bunu sessiz sedasız, seve seve yerine getirmesi takdire değer. görüldüğü üzere bir terbiye, usta-çırak ilişkisi, saygı ve sevgi söz konusu ortada. şimdi, şu bitmek bilmeyen kavuk tartışmasının bence en az ferhan şensoy kadar gönülsüz diğer başrol oyuncusu cem yılmaza bakıldığında, elbette kavuğun kendisine verilmesi için bir neden gözükmüyor. ama dediğim gibi, cem yılmaz’ın da bu konuyu pek umursadığını düşünmüyorum. umursuyorsa ve bu lafı gerçekten ferhan şensoy’a laf sokmak için söylüyorsa zaten kavuğu da, o kavuğu taşıyan ustayı da ciddiye almıyor demektir. ki zaten binbir gürültü koparıp o kavuğu kafasına zorla sokmak isteyenleri, bizzat kendisi bu şekilde haksız duruma düşürür. ortada ne bir usta-çırak ilişkisi, ne bir sevgi, ne de bir saygı var. ben göremiyorum. gözüken dedikodular, düzeysizlik, asparagas ve daha bir sürü çirkinlik. bu olup biten çirkinlikleri düşününce, kavuğun gerçekten bir temizliğe ihtiyacı olduğuna da hak veremeden edemiyorsunuz.

    belirtmek istediğim bir nokta da şu. eğer ferhan şensoy’un kavuk tartışmasını gösterime giren filmiyle alakalandırıp reklamı için kullandığını düşünenler varsa, “yanılıyorsunuz” derim. bir gazetecinin, kolay kolay filmlerde görev almayan ve yıllar sonra bir filmde oynamaya karar veren usta bir oyuncuyla röportaj yapmak istemesi oldukça doğaldır. doğal olmayan, kavukla ilgili bir soruyu araya sokup konuyu çatallaştıran gazetecinin niyet sorunudur. ferhan şensoy’un kendisine sorulan sorular karşısında nasıl sinirlendiğini, artık küfür etmesine ramak kaldığı sanırım fark edilmiyor. bu ülkede vizyona girecek iddialı bir filmden önce her oyuncuyla röportaj yapılıyor. bu röportajın da bundan başka bir amacı olmazken, herkesin haklı bir şekilde kötülediği medyanın patavatsız bir elemanının işlediği cüretin hemen ferhan şensoy’un aleyhinde delil olarak kullanmasının yanlış olduğunu düşünüyorum. yani yönetmen gelecek ve diyecek ki: “ferhan abi, şu filmin hatrı için sendeki şu kavuğu polemik konusu yap. millet konuşsun. bizde köşeyi dönelim.” ferhan şensoy’un bu kadar üzerine titrediği ve şerefle taşıdığı bir sembolü bir film için alet edeceğine inanmak bana ters geliyor. ama ferhan şensoy'un bu ülkede o kadar da sevilen biri olmadığını bilmek, olayın gerçek boyutunu anlamama yetiyor da artıyor bile.
2 entry daha
hesabın var mı? giriş yap