1733 entry daha
  • ön ve son edit: arkadaşlar arada sırada ve artık nadiren girdiğim bu platformda her girdiğimde onlarca mesaj görüyorum. maalesef iletişim bilgileri bende artık mevcut değil. yok yani. hepinizin mesajına da tek tek cevap vermeye çalışıyorum ama şu şekilde diyaloglar gerçekleşiyor ve aşırı derecede sinirleniyorum:

    tp: iletişim bilgileri maalesef yok
    x : hiç mi yok?
    tp: biraz var telefon numarasının ilk 4 rakamı var gerisini sen bulucan.

    edit bitti..

    oic adlı yazarın da neredeyse aynı şeyleri yaşadığı ve şu entryde (#63240802) anlattığı başımdan geçen bir olayı paylaşayım sizinle.

    bundan 4 yıl önce. 2013 yılının temmuz ayı. 11 katlı bir apartmanda, 11. katta oturuyorum. hayat o kadar boktan ki, işe gidiyorum, işten geliyorum, boş boş belgesel izliyorum. ama sessiz, sesini kapatıp aslana kaplana mal mal bakıyorum televizyonda. her sabah ve her akşam kafamdaki tek düşüncem salonun penceresinden 11 kat aşağı bakıp "atla gitsin lan, bitsin her şey. kurtul rahatla".

    bir müddet sonra nefes alamamaya ve kalbimin ağrıdığı / acıdığına şahit oluyorum. her geçen gün o pencerenin önüne geçip atlamaya daha meyilli bir hale geliyorum. böyle günlerden birinde sabah yine karga bokunu yemeden kalkmış pencereden aşağı bakarak sabah kahvemi yudumlarken ünlü bir oyuncu (kendisini ekrandan tanıyanlar böyle işlerle hurafeyle falan hiç alakası olamaz diye düşünürler) arkadaşım arıyor, o gün çalıştığım yere (tv kanalı) geleceğini söylüyor. buluşuyoruz. ne yaptın ne ettin falan. dedim ki hiç tadım yok. durum böyleyken böyle. bana bir telefon numarası verdi. dedi ki bu adamı ara, git selamımı söyle.

    velhasıl gidiyorum. üsküdar'da giriş katta bir ev. ama giderken tedirginim. içeri alıyor beni gençten bir arkadaş. taş çatlasın 30 larında. sıkıntımı fark ediyor. çay mı içersin kahvemi diye soruyor. ben tabi karşımda sarıklı cübbeli sakallı bir adam beklerken takip ettiğim yabancı dizileri izleyen bir adamla karşılaşıyorum. tedirginliğimi ve huzursuzluğumu anladığı için sanırım beni rahatlatmak için her şeyi yaptı. yaklaşık yarım saat kadar sohbet ettik, şakalar falan. en sonunda asıl olaya geldik. dedi ki bir de senin ağzından duyayım nedir? dedim böyle böyle. küçük kare bir kağıt aldı. hani şu bankaların verdiği kare not kağıtları var ya işte onlardan. annemin adını sordu, gözümle yakalayamadığım kadar hızla kağıda bir şey yazdı, ters çevirdi. bana bir bardak su getirdi bir yudum içer misin dedi. içtim. kağıdı bardağın üzerine kapadı. 1-2 dakika kadar bir sessizlik oldu. sonra kafasını kaldırdı bana doğru baktı. "kardeşim, metin ol. çok zor ama çözeceğiz" dedi. ne oldu diye sordum. maket büyüsü var dedi. maket nedir dedim korkarak. tam karşılığı yok ama voodoo büyüsü gibi diyebilirim dedi. ben mal gibi kaldım tabi. yarın gel, gelirken bir paket tuz, bir metal hamam tası, 2 tanede çarşaf getir dedi. arkadaşım (adı ali olsun) olayı anlattığı için biliyordum. sonra ekledi. aliye 1 ay sonra gel demişlerdi biliyor musun dedi. biliyorum söyledi dedim. devamı içinse 6 ay sonrasına gün verdiler dedi. o gülümseyerek anlatırken ben hala mal gibiyim. yarın mutlaka gel sakın ihmal etme dedi. bu arada ben kendi kendime diyorum ki kesin dolandırılacağım ama koy götüne nasıl olsa geberip gideceğim umurumda değil. neyse, hocam dedim borcumuz ne olacak? "senin işin nasıl bilgisayar başında çalışmaksa, görevin oysa bu da benim görevim. kendi kendine musibetlerle başa çıkamayanlara allah rızası için yardım ediyorum bunun parası pulumu olur, ali sana söylemedi mi?" dedi. peki dedim çıktım. işe gidip ertesi gün için izin aldım.

    ertesi gün evden iki tane çarşafı aldım çantama attım. 1 milyoncuya gidip hamam tası, marketten de bir paket billur tuz aldım. koyuldum yola. kapıyı çaldım açtı. gel dedi yeni çayım var. birer bardak çay içtik. sakinleştik. ben aslında zaten sakindim giderken. çünkü hayattan o kadar bezmişim ki, ne olursa olsun sikerim hayatı da yaşamayı da modundayım.

    çaylarımızı içtikten sonra getirdiklerimi istedi. çarşafın bir ucunu bana tutturdu, bir ucunu kendisi tuttu. salona serdik. banyodan leğen ve kova getirdi. bana kovayı verdi, şuna su doldurup getirir misin dedi. doldurdum getirdim ve leğene döktüm. leğenin yarısından biraz fazlası kadarı dolunca yeter dedi. ilk gün gittiğimde yazı yazdığı o küçük kağıtlardan sayıp 17 tane verdi bana. bunları birer birer ve yavaş yavaş suyun içine at dedi. teker teker attım. sonra diğer çarşafı leğenin üzerine kapattı. elinde 2 kuran-ı kerim vardı. çok ayrıntıya girmeyeceğim bir ritüel gerçekleştirdi bir sürü dua okudu ne olduğunu bilmediğim. sonra kuranın tekini bana verdi, leğenin kenarları etrafında 3 kere çevir dedi. çevirdim. kuranı benden aldı. ben sana hadi dediğimde elini sok leğenden eline ne gelirse çıkar tasın içine at dedi. tamam dedim. sonra yine bir sürü dua okudu. durduğu yerde terlemeye başladı. nefes nefese kaldı. birden bağırdı. geldi! sok elini al! hemen! çarşafı araladım elimi soktum, leğene bakacak oldum, beni tuttu omuzlarımdan bakma! bakma! hemen al! eline ne gelirse hemen al! diye bağırdı. arkadaş ben o leğene 17 tane kağıt parçası attım. elime gelenlere inanamazsınız. arada elime değen başka bir şeyler vardı korkumdan bakamadım elimi çektim. tekrar bağırdı, bitmedi al! hadi! kolumu dirseğime kadar falan sokup nerede ne varsa aldım. çıktıkça nefesim kesildi. ben, ayı kadar adam bildiğin hönkürerek ağlamaya başladım korkudan. tamam dedi bitti sakin ol. leğenin üzerinden çarşafı kaldırdı. bildiğin çamurlu su vardı leğende. üzerinde de yağ tabakası. bana baktı, leğene baktı, "allah belalarını versin domuz yağı kullanmışlar" dedi. biraz sakinleştikten sonra sordum bu çamur nedir diye, ölü toprağına gömmüşler dedi.

    o leğene 17 tane kağıt parçası attım, yerine 17 parça cisim geldi. bir adet birbirine geçmiş en az 50 yıllık paslanmış kilit, bir adet düğümlenmiş külotlu çorap, bir adet iki ucu ve ortası düğümlenmiş don lastiği, bir adet kalp şeklinde kesilmiş, üstü bıçak yada benzeri bir şeyle defalarca zedelenmiş saplanmış tahta, bir sürü eski ve yeni muska ve bir adette kemik. bildiğin hayvan kemiği. şimdi bunların hepsine bir şekilde mantıklı bir açıklama getirdim diyelim. hoca o kemiği eline aldı ve bana bir isim söyledi. bu senin neyin oluyor? dedi. kemiği bana verdi, baktım üzerine dedemin adı kazınmış. sekte-i kalpten gitmek üzereyim. maket bu işte, adı yazan neyin oluyor dedi. dedem dedim. biraz durdu, sonra bana baktı allah rahmet eylesin, nur içinde yatsın dedi. ben olayların şokunu atlatamamışken bir şok daha, lan adam bana sormadı deden ölümü sağmı diye. sonra o kalp şeklindeki tahtayı aldı, işte dedi senin huzursuzluğunun, içinin, kalbinin acımasının sebebi bu. hepsini tekrar tasa koydu, getirdiğim tuz paketini açtı, tamamını üzerine boşalttı. birlikte toparladık ortalığı.

    hoca beni karşısına aldı, gramajını hatırlamıyorum ama safran almamı söyledi. (aşağı yukarı 2500 lira kadar tutuyordu o zamanın parası araştırmıştım) bana 1500 liradan fazla söylerlerse buradan veririm dedi. tamam dedim. bir konuya açıklık getireyim, bu safranı alıp ona verdiğinizde onda kalmıyor, kaynatıyor falan size geri veriyor ve onunla yıkanıyorsunuz. neyse bu kadarla bitmedi görevim. bana büyünün çözülme süresi 19 gün dedi. ve 19 günlük nafile namazı kılman söylendi dedi. tamam dedim. bu süre zarfında eğer ki herhangi beklenmeyen durum olursa hemen beni ara saat kaç olursa olsun dedi. dedim ki kim yapmış bunları? beni bakacağız diye geçiştirdi.

    hocanın evinden çıktım ve yolda önce annemi aradım durumu anlattım. benimle taşşak geçti. sonra anneannemi aradım. durumu anlattım. 50-60 yıllık bir büyü dedim hatırla ne oldu o zamanlar? biraz durdu düşündü bi kadın vardı dedi mahallede sevilmezdi fal bakar büyü yapardı dedi. onlarla bir kavga etmiştik dedi. (bu arada sebebini şimdi hatırlıyorum, kadının adını da söyledi ama adını hatırlamıyorum) sebebini sorduğumda büyük teyzeni istediler, deden vermedi, kaçırmaya kalktılar, deden mahalleden kovaladı dedi. kadın demiş zaten göreceksiniz gününüzü diye bunlara. dedim hah iyi bok yediniz o büyü döndü dolaştı beni buldu. kadın şokta tabi.

    o günden sonra artık psikolojik midir nedir bilemiyorum ama her şey yavaş yavaş iyiye gitmeye başladı. toparlandım, asosyal kişiliğimden kurtuldum resmen.

    hocaya kim yapmış diye ne kadar sorduysam da asla söylemedi. arkadaşıma sordum düşmanlık olmasın diye söylemiyor sende üsteleme dedi. ben az çok tahmin edebiliyorum o muskaları falanı filanı. çok kişinin canını yaktım hele birinin bir bedduası vardı var ya hala kulaklarımdan gitmiyor yemin ederim.

    sonuç olarak kafamda deli sorular...
    o kağıtlar nereye gitti?
    o muskalar nereden geldi?
    dedeme yapılan büyü nasıl dönüp dolaşıp beni buldu?
    bu adam dedemin öldüğünü nereden bildi?
    ne zaman geleceğimi söyleyenler neden millete 6 ay sonra derken beni ertesi gün çağırdı?
    onlar kimdi?
4380 entry daha
hesabın var mı? giriş yap