26 entry daha
  • josh ve ben safdie isimli iki kardeş tarafından çekilen, josh' un senaryosunda, ben' in ise başrolünde yer aldığı yüksek tempolu bir film.

    biri zihinsel engelli iki kardeş bir bankayı soyar. zihinsel engelli olan yakalanır. diğeri ise kefaretini ödeyip onu hapisten çıkarmak istemektedir. tüm gece boyunca o kefaret parasını bulma uğraşına tanık oluyoruz işte biz. yakın bir zaman önce murakami' nin karanlıktan sonra isimli kitabını okumuştum. o kitabın arka kapağında da yer alan şu cümle bu film için harika bir slogan olabilirmiş: ''gece yarısından sonra zamanın kendine özgü bir akışı vardır.''

    romantik vampir olarak tanıdığımız robert pattinson eğer bu performansla da o imajı yıkamazsa bir daha hiç yıkamaz sanıyorum. zaten o vampir filmi yüzünden hem robert pattinson hem de kristen stewart bir haksızlığa uğramaktalar hala. örneğin kristen stewart cafe society' de çok iyiydi ama bir kez duygusal vampire aşık kızı oynadı diye amatör sinema izleyicisi yerden yere vurmaya devam etti bu hanımefendiyi. oysaki bence iki oyuncuyu da o filmden bağımsız değerlendirmeye başlamak gerekiyor artık. robert pattinson oldukça iyiydi ama ondan çok daha kısa süresi olmasına rağmen ben safdie' yi çok beğendim özellikle. hele ki açılış sahnesinde çok etkileyiciydi.

    filmin başları beni oldukça rahatsız etti aslında ve filme girmekte çok zorlandım. ilk yirmi dakikayı en iyi tanımlayacak kavram kakofoniydi. hem sesler, hem görüntüler, hem yakın çekim fazlasıyla yorucu ve kafa karıştırcıydı. hatta böyle devam ederse ben izleyemem bu filmi, çıkarım diye düşündüm. aklımın bir kısmı oynanan derbide, bir kısmı ise kahve içtiğim mekanda gördüğüm ve senelerdir güzelliğine hayran olduğum kıvırcık saçlı kızdaydı ve ben filmin aklımın parçalarını tüm bunlardan çekip almasını umuyordum. ne var ki başlarda zaten dağınık olan kafamı iyice allak bullak etti kendisi. fakat belirli bir süreden sonra o yakın çekimler kayboldu ve filmin temposu rayına oturdu.

    connie nikas(robert pattinson) hızlı karar veren, eylemlerinin etkilerini pek düşünmeyen, sadece sonuca varmak isteyen ve gözünü budaktan sakınmayan bir karakter. bu filmi keyifli bir hale getirmiş. gereksiz kovalamaca sahnelerinin olmaması, bu sahnelerin kısa tutulup da direkt sonuca bağlanması da yine benim çok sevdiğim bir olaydı. kuşbakışı çekimleri de keza çok sevdim. filmin sonu da bence tam olması gerektiği gibiydi. başlardaki gereksiz karmaşa hariç filmi çok sevdim diyebilirim. belki bir eleştiri de zihinsel engelli karakterimizin geçmişine yönelik bir iki söyleme yer verilmesi üzerine yapılabilir. hiç merak etmedim ben o geçmişi, gerek yoktu açıklamalara. kaldı ki bir şey açıklandığı da yok zaten. başta da dediğim gibi murakami' nin kitabına çok benziyor bence film. elbette ondan çok daha tempol, hareketli ama karakterlerin birbirine teması, geceyarısı yaşanan ve güneşle birlikte kaybolacak olan sırlar bana sürekli kitabı hatırlattı. kafedeki kız da çok güzeldi, bunu okur mu bilmiyorum ama onun mimiklerini izlemek bile bazı sevişmelerimden daha zevkli. murakami' nin dediği gibi: ''binaların arasına sıkışmış caddeler, henüz soğuk gölgeler altında. oralarda, bir önceki gecenin anılarının çoğu el değmemiş halde duruyor hala. (karanlıktan sonra, sf: 179)

    not: eğer merak eden olursa o kıvırcık saçlı kız ile olan hikayemin başlangıcını kısaca anlatmıştım; kızıl kıvırcık saçlı kız modeli: (bkz: #37538437)
97 entry daha
hesabın var mı? giriş yap