12 entry daha
  • "sen, buluşabildiğimiz ender günlerden birinde, bana gelmiştin. yaz başıydı; ben bahçede oturmuş rakı içiyordum; sen de -galiba mutluluktan- koşuşturup duruyordun. sana, yarı şakayla, "haydi bakalım -bana erik getir" demiştim. koşup gitmiştin: bahçede bir erik ağacının olduğunu biliyordun. epey sonra (hatta, biraz daha gecikseydin, kalkıp sana bakmağa gidecektim), alı al, moru mor, kan-ter içinde geri gelmiştin: elinde bir külah: manavdan, harçlığının son kuruşuna kadar vererek aldığın erikler...

    ağaçta erik yoktu; ama baban senden erik istemişti... —ne yapabilirdin ki...

    yapman gerektiği için yapabileceğini yapmıştın —işte seni insan yapan da bu.

    artık bu yaşa geldiğine göre, öğrenmişsindir; biliyorsun, biliyorum: öyle 'insan'lar vardır ki, babaları ondan erik istese, gidip, şöyle bir bakıp, "ağaçta erik yok" diyebilirler. böylesi 'insanları' tanıdın, biliyorsun.

    ama sen - senin yapabileceğin çünkü yapman gereken tek bir şey vardı: baban'a erik bulmak... hani masallarda vardı ya - bütün erikler kaf dağı'nın ardında olsaydı, o zaman sen de bir zümrüd-ü anka kuşu bulup, sırtına biner, yola koyulurdun...

    buna, seni öylesine etkileyene, ve o yaptığını yapmak istemeni sağlayana, onu yapacak gücü sana verene, sevgi adının takıldığını işitmişsindir, bol bol —herkes ondan söz eder; o "erik yok" diyenler de kullanırlar bu sözcüğü. ama biliyorsun; gidip erik aramayı sahiden isteyenler pek azdır - sahiden arayanlar daha da az... - bulabilenler...

    aslında yalın bir şeydi bu senin için: öyle büyük sözcükler falan gerektirmeyecek, hatta, hiçbir şey söylemeyi gerektirmeyecek kadar yalın bir şey:

    baban senden erik istemişti
    —o kadar...

    ...

    insanların, “çok yakın dostumdur” dedikleri kişilerle ilgili neler yapabildiklerini —ve neler yapmayabildiklerini, parmaklarını bile kıpırdatmaya yanaşmayabildiklerini, biliyorsun. —bu da bir başka erik hikayesi…"

    (bkz: oruç aruoba)
15 entry daha
hesabın var mı? giriş yap