2 entry daha
  • toutaku sağ olsun (literally) sayesinde tanımlanabilecek -neredeyse- hiçbir şey kalmamış olan anime serisi. emeğinden dolayı kendisine teşekkür ederim.

    bu yüzden ben, sanırım, animasyonun kalitesi, insanda uyandırdığı hisler, efendime söyleyeyim izlerken hangi şekillerde göbek kaşıdığım ya da oturma pozisyanlarımı falan anlatmayı kendime bir görev bildim.

    izlerken hafiften yatar halde, ayaklarımı uzatabildiğim bir şekilde, geviş getirmeye oldukça müsait bir durumdaydım. bazen pozisyon değişikliğine gitmem gerekti, çünkü azıcık bir yerlerim uyuşmaya başlamıştı. onun dışında rahattı, aleni bir zorlukla karşılaşmadım. yer yer bazı atıştırmalıklar (munchies) tüketsem de çok acıktırmayan bir animeydi.

    göbeğimi çok kaşımama fırsat olmadı, çünkü kendine has, oldukça eşsiz bir konusu vardı, yarattığı dünya kendini başarılı bir şekilde insanlığın hayatından soyutlayabiliyordu. 12 bölümlük seri boyunca belki 2-3 kez göbeğimi tek elimle kaşımışımdır.

    animasyonun kalitesi çok iyiydi, insana dinginlik veren bir akışa sahipti. çoğu zaman sanki bir masal dünyasının içindeymiş gibi hissettim, ana karakterin (phosphophyllite) come of age (türkçesini söylemek istemedim) dönemine denk gelen ve bu sebepten ötürü, onun ruh haliyle (ve olgunlaşma süreciyle) değişken yapılarda renklerin ve doğa örtüsünün bulunduğunu söyleyebilirim.

    bu arada herkesten ayrı takılmak zorunda kalan, -hüzün-, cinnabar için de yasımı tuttum ve katharsis'imi yaşadım.

    başka ne söyleyebilirim? hah, şöyle bir şey vardı; anime serisinin içinde geçen bir rivayete göre, insan üç parçaya ayrılmış, kemikleri mücevherlere dönüşmüş, ruhu ay'a yükselmiş, bedeni denize sürüklenmiş (denizde yaşayan bir türde var, sadece etten oluşan). bu altyapı animeye birazcık mistik bir hava katmış, sanki budizm destekli gibiydi de, belki de değildir, tam emin değilim.

    mücevherler denizden karaya vurarak doğuyorlar, bir tarafları kırıldığında, doğdukları yere gidip kendilerine parça bulabiliyorlar, bazı mücevherler ise başka cevherlerle alaşım sağlayabiliyor. ancak, kaybettikleri parçalar ile hafızalarının bir bölümünü de kaybediyorlar. yeni parçalar ile farklı kişiliklere bürünebiliyorlar. böyle de değişik kafada canlılar.

    bir de memelilerin üreme sisteminden konu açıldığında oldukça şaşırıp, bunu çok tiksinç bulduklarını gözlemledim. kendimden soğuduğum zaman dilimidir o anlar. "ulan ne ilkel yaratıkmışız ya" diyerekten etrafıma bakındım biraz.

    evet benden bu kadar. sonuç olarak; kafa bir anime serisi, ancak beginner'lar için yoğun ve sıkıcı gelebilir.

    düdüt: edit.
6 entry daha
hesabın var mı? giriş yap