20 entry daha
  • tam olarak kac yasindaydim emin degilim, ama sekizden kucuk, ondan buyuk oldugumu sanmiyorum. david copperfield de cogunun ne zaman, nereden alindigini, ne surette eve girdigini hatirlamadigim, heyhat ilerleyen yillarda baska hicbir yayinevine gostermeyecegim bir sadakatle neredeyse tum bastiklarini okudugum altin kitaplar cocuk dizisi serisinden cikmisti. lakin onunla iliskimiz o yillarda elime ve zihnime temas eden diger kitaplarla yasadiklarimdan farkli olacakti... neden mi?
    hicabimin halimi takrire mani olmasina izin vermiyor ve suracikta itiraf ediyorum ki, ben bu kitabi anlamiyordum. evet. okuyor, okuyor, belki uc, belki bes bolum kadar ilerliyor, ancak ilerleyen sahifelerle birlikte sanki dimagima kalin bir sis cokmuscesine, sanki tekmil idrak guclerime bir anda felc inmiscesine, sanki fransiz postyapisalci bir yazari destursuz okumaya baslamiscasina tikanip kaliyordum. kitapta bahsi gecen isimler birden tanimadigim, cikaramadigim isimlere donusuyor, olaylar kopuklasiyor, dumduz ilerlemesi gereken hikaye kor bir labirent suretinde gorunuyordu fikrime. geri donmek, okuduklarimin soyle bir uzerinden gecmek de care etmiyordu ustelik, umitsizdi...
    henuz faniligimin bilgisinden, hayatta okumak isteyecegim her kitabi okuyamayacak oldugum huzunlu gerceginden uzak oldugumdan, belki biraz da bir cocuk olarak dahi bir cocuk kitabini anlayamamin vehametinin bilincine vardigimdan olsa gerek, simdi olsa asla yapmacagim bir sey yapiyor, hezimete ugradikca yenilenen bir azimle, yeniden ve yeniden, duzenli araliklarla bu kitabi okumaya kalkisiyordum. mubalagasiz soyleyebilirim ki en az uc kere okumaya basladim. oyle ki, bir iki kere daha okusam burada size ilk bolumleri ezberden yazabilirdim, lakin hepsi beyhudeydi ve ben genc yasimda en az uc kere ayni husran hissiyle yerime oturdum. olmuyordu, eksiktim belli ki... nereden bilirdim ki bu deneyimim –zannederim- on altinci yasimi yasadigim bir yaz aksamustu bir anda anlam ve butunluk iceren, neredeyse ilginc bir hikayeye donusecek...
    evet, o beklenmedik aksamustu, her amos aksamustunde oldugu gibi kumsala inmis ve tanidiklara selam vere vere sezlonglar arasinda ilerlerken uzanmis kitap okuyan sevgili requiem’le karsilastim. insanlarin ne kitap okuduklari konusunda kucuklukten beri hakim olmakta muskulat cektigim asirilikli bir merak sahibi biri olarak hemen inceledigimde gordum ki, requiem’in elindeki penguin classics’ten cikmis orijinal bir david copperfield idi.
    ama bu kitap, bu kitap.. gozlerim beni yaniltmiyorsa bu kitap neredeyse bin sayfaydi, bismillahti. iste o anda, tam o anda zihnimde binlerce mesale ayni anda yandi, davullar ve zurnalar calmaya, pare pare toplar atilmaya baslandi, birkac saniyelik o algilayis sekansi beynimde yankilanan bir senlige donustu. parildayan gozlerim etrafa ve gelecege artik daha kendinden emin, daha bir umitle bakiyordu. cunku artik biliyordum: david copperfield’i anlayamadiysam bu benim degil, bin sayfalik bir icerigi yuz seksen sayfaya zipleyip korpe dimaglarin onune suren carpik zihniyetin kabahatiydi.
    evet dostlar, o kitabin sifresini cozmek ugrunda heba edilmis saatlerime mi yanayim, yoksa onca fevkalade guzel cocuk kitabi varken gidip david copperfield’i (ve daha nice klasigi) koturum eden, taninmaz hale sokan ve ustune bir de cocuklardan bunlari okuyup haz almalarini, okuma zevki gelistirmelerini bekleyenlere mi feryat edeyim, bilemedim.
    david copperfield denen yavrucaga gelince, sevgili david, senden ozur diliyorum, lakin serguzestini tekrar okumaya kalkisacagimi sanmiyorum. bir omre yetecek kadar david copperfield okudum.
75 entry daha
hesabın var mı? giriş yap