177 entry daha
  • okumak, hayatı anlamaktır. hayatı anlamak ise “kendini tanımak”tır. insan kendini tanımaz mı ya, diyeceksiniz belki. tanımaz. insan, gerçekten de kendini tanımaz. o yüzdendir ki insanın saatlerce dinlemekten sıkılmayacağı tek konu, “kendi”dir. kendini tanıyabilmek için etrafına sorar kendini insan. etrafından gelen cevaplara göre hareketlerine yön verir, yanlışlarının farkına varır, doğrularını pekiştirir. yani, kısacası insan, kendini tanıyabilmek için bir başkasına ihtiyaç duyar. peki, kitap okumakla kendini tanımak arasında nasıl bir ilişki olabilir? hani, dedik ya, insan kendini tanımak için bir başkasına ihtiyaç duyar, diye. işte, tam bu esnada kitap girer devreye. bir kitap alırsınız elinize ve başlarsınız okumaya. belki de sırf zaman geçsin diye. hiçbir edebî kaygı gütmeden, hiçbir dersten geçmeyi amaçlamadan, öylesine, belki de elektrikler kesilince mum ışığında yapacak daha iyi bir şey olmadığından. velhasılıkelam, başlarsınız okumaya. o andan itibaren farklı bir dünyaya adım atarsınız farkında olmadan. beğenmediğiniz bir dünya da olabilir bu, beğendiğiniz bir dünya da. ama içinde yaşadığınızdan farklı olduğu kesin olan bir dünya. başlarda bu yeni dünyaya adapte olmakta zorlanabilir insan. örnek vermek gerekirse bir romansa eğer elinizdeki kitap, karakterlerin ismini garipseyebilir ya da birbirine karıştırabilirsiniz. bilmediğiniz, eski ya da yabancı kelimeler çok fazla olabilir. yazıların puntosunu bile sevmeyebilirsiniz. ama her şeyde olduğu gibi kitap okumada da eğer istikrar gösterir ve inatla bir süre daha okumaya devam ederseniz bu yeni dünyayı daha net görmeye başlarsınız. hatta öyle zamanlar gelir ki yeni başladığınız kitaptan bir süre sonra şöyle bir başınızı kaldırıp etrafa baktığınızda, içinde bulunduğunuz dünyayı beğenmeyip hemen kitabın size sunduğu o büyülü dünyaya dönmek bile isteyebilirsiniz. okul, iş ya da neyle meşgulseniz gün içerisinde; bir an evvel bitsin de kitap okumaya başlayayım artık, diye beklersiniz özlemle. bütün işlerinizi bitip de elinize aldınız mı kitabınızı, dalarsınız yeni yeni dünyalara ve başınızı bir kaldırırsınız ki kitaptan - o da ne! - saatler geçmiş. kitap yarılanmış hatta bitmiş bile olabilir. işte bu şekilde kitap okuya okuya bir süre sonra artık hangi konuda kitaplar sevdiğinizi fark edersiniz. daha sonraları hangi yazarları sevdiğinizi. ve daha sonraları, o yazarların başka hangi türlerde eserler verdiğini merak edip yeni bir türe bile geçebilirsiniz. sevdiğiniz yazarın bir gazetede köşe yazarı olduğunu öğrenirseniz bir de, değmeyin keyfinize. artık, sadece bir kitap okuyucusu değil aynı zamanda bir gazete okurusunuzdur da. bir gün bir kitap görürsünüz kitapçının birinde, arkadaşınızda ya da kütüphanede. bir de bakarsınız ki o çok sevdiğiniz yazar bu kitap hakkında olumlu bir eleştiri yapmış. hemen ısınıverirsiniz o kitaba da. çünkü referansınız sağlamdır. alıp okursunuz. sonra bu yeni yazarın diğer kitaplarını da alırsınız. onları da büyük bir iştahla okursunuz. ve yine bir başka gün bir arkadaşınıza tavsiye ettiğiniz yazarınızın - o, artık sizin yazarınızdır çünkü- kitaplarından birini ödünç verirken bir de bakarsınız ki o, beğendiğiniz yazarın kitabına da bir başka yazar olumlu bir eleştiri yapmış. nasıl fark etmedim ben bunu okurken, dersiniz. ama unuttuğunuz bir şey var. o zamanlar siz, henüz kitap okuyan bir insan değildiniz. merak edersiniz. kim bu yazar, diye. o yazarın dünyasını keşfetmeye başlarsınız bundan sonra. gün gelir, bir arkadaşınızdan, öğretmeninizden ya da herhangi birinden; bir başka yazar, bir başka kitap tavsiyesi alırsınız. ona geçersiniz. ondan ona, ondan ona, derken böyle böyle kitaplardan bir deniz biriktirirsiniz zihninizde. damlaya damlaya biriken bir deniz. dehlizleri derin, gizli mi gizli bir deniz. daha doğrusu biriktirdiğinizi zannettiğiniz bir deniz. ama bu denizin biriktikçe aslında ne kadar da küçük bir deniz, dehlizlerinse sadece birer iz olduğunu fark etmeye başladıkça hayret edersiniz. okudukça, okudukça bir deniz değil bir göl, bir su birikintisi hatta bir su damlacığı, katresi olduğunu fark edersiniz. mevlana'nın bir sözünü hatırlatmak isterim tam bu noktada, "mademki denizi özlüyorsun, katreliği yok et gitsin!". işte, aynen böyle hissedersiniz. artık, katre olmaktır derdiniz. deniz biriktirmek falan değildir. o denizin içerisinde bir katre olarak yer alabilmek dahi yeter. tebrikler! artık, okuyan bir insansınız. yani, düşünen bir insan. yani, farkındalık düzeyini geliştiren, ufkunu genişleten bir insan. okudukça zevklerinizin, hayallerinizin, ideallerinizin kısacası en başta demiştik ya "kendinizin" farkına varırsınız farkında olmadan. kendinin farkına varan bir insan olarak kendinizden pay biçmek suretiyle başkalarını, dünyayı, eşyayı anlamaya başlarsınız ve anladıkça kendinizi de anlatmak, anlaşılmak istersiniz.

    sözlerimi yunus emre'nin sözleriyle bitirmeden önce, hayatın da aslında bir “kitap” olduğunu ve okumazsanız onun farkına varamayacağınızı hatırlatmak istiyorum. okuyun; ilk ayeti “oku!” olan kur’an’ı, incil'i, tevrat'ı okuyun, kitap okuyun, kendinizi okuyun, insanı okuyun, hayatı okuyun! ama ne olursa olsun, lütfen okuyun!

    "ilim, ilim bilmektir
    ilim, kendin bilmektir
    sen kendin bilmezsen
    ya nice okumaktır"
    (yunus emre)
155 entry daha
hesabın var mı? giriş yap