5 entry daha
  • renkler, kokular, nesneler, kimseler, sesler, tatlar, algilar degisiyor. “seyler” donusuyor. gerceklik, degisiyor.
    an geliyor yoruluyoruz, geriliyoruz, daraliyoruz, urkuyoruz bu hizdan. “neden” diye sordugumuz da cok oluyor. demek ki, bir “anlam” ariyoruz. hangisi gercekti? hakiki olan, sahici olan hangisi?

    baudrillard, cagimiza ozgu bu “anlam kaybi” hissini incelemis, cozumlemis, kurama oturtmustu.
    sermayeci tuketim toplumu catisi altinda, teknik gelismeler, iletisim kanallarindaki ve medya perdesindeki yenilikler, bilgi ve bilisim yonune dogru genisleme, bizi “farkli” bir dunyaya goturuyor. gunluk yasamin, insan iliskilerinin, gormenin ve “gorunurlugun” donustugu bu baskalasmis dunyada, algiladigimiz “gerceklik” de donusmus, degismis.
    baudrillard bunu “gerceklik ilkesinin yitirilmesi” diye, “gercekligin ve hakikatin yok olmasi” diye ifade etmis.

    yasadigimiz cagda hakikat, hayali imgelerin (bkz: simulakr) yine yeni yeniden uretildigi kisir donguler icinde, yoklugu varligindan ayirt edilemeyecek bicimde yitmistir. bu yok olusla birlikte, gercekligin simdi aldigi bicim “hipergerceklik” (bkz: hyperreality) olarak tanimlanir.

    hakikatin silinip, yerini hipergercek renklerin doldurdugu surec belirli evreler ile ilerler.
    ilk evre, gostergelerin, yani sozcuklerin, isaretlerin, imgelerin, sembollerin, alametlerin gercekligin yansimalari olarak gelistirildigi evreye karsilik gelir. ikinci evrede, gostergeler artik hakikati suslemeye, abartmaya, hatta carpitmaya baslarlar. yine de gerceklikten mutlak bir kopus yoktur, gostergeler gercekligi yansitmayi, suslemeyi, sembollestirmeyi bir bicimde surdurur. oysa ucuncu ve dorduncu evrelere gecildiginde, gostergeler, sanal imgeler, hayaller; gercekligin yerini alir, boylelikle simgesel bir topluma gecilir. bu evre, toplum icinde gundelik yasamda sembollerin gostergelerin gercek seylerle ilgisinin kalmadigi, insan iliskilerinin bile yalniz simgesel iliskiler olup ciktigi bir sanal taklitler (bkz: simulakrum) toplumuna varir. bu evrede, bu toplum yapisi icinde artik gerceklikten soz etmek olasi degildir. elle tutulabilecek tek gerceklik bicimi artik hipergercekliktir.
    [sekil 1 - genc arnold’un acilari]

    baudrillard’a gore, temel olarak “hakikat” ortacag’da, gerceklik ise xx. yuzyila dogru yavas yavas yitip gitmistir. teknigin, bilisimin, iletisim araclarinin gelismesi ve genlesmesiyle, bu surec insanin gereksinimlerine, degerlerine, topluma, iliskilere, ekonomiye yararli urunler uretmekten uzaklasmistir. sermayeci tuketim toplumu catisi altinda, duzenin kurulu direklerine hizmet eden bir olguya benzemeye baslamistir. modern cagdaki sermayeci donusumun terekesi “yabancilasma” surecini andirir bir asamadir bu. cilgin bir hizla evrilen teknik, yalniz isciyi, calisani degil, tum bireyleri gerceklikten koparmaktadir.

    tuketim toplumlarina ozgu bu surec “hiperrasyonel” diye adlandiriliyor. bu surece daha yakindan baktigimizda, toplumsal bir temele oturan tuketim, yeni nesnelerin / urunlerin surekli yeniden uretilmesi ve tuketime sunulmasi araciligiyla isler. bireylerde ise, bu nesnelerin / urunlerin daha iyisini almak, daha “gorunur” ve saygin bir konuma yukselmek itkisi yaratir. tatminsiz, dongusel, kisir bir haz mekanizmasi olusur. surec ilerledikce, bireyler kendilerini imajlarin, taklitlerin, hayallerin, simulasyonun egemen oldugu bir toplumsal yapi icinde bulurlar. sanal imgelerden olusan bir evrene tikilmis tutsak kalmis cagcil birey, bundan boyle cevresini yasadiklarini toplumu olani biteni imgeler uzerinden degerlendirmektedir, algilamaktadir.

    madem ki populer bir ortamda sozcukleri buraya diziyoruz, bu sureci futbol’un cocuklugumuzdan bugune geldigi bicime odaklanarak da somutlamaya calisabiliriz. mahalle aralarinda, bos arsalarda teptigimiz top, kapildigimiz hayaller. izledigimiz maclar, adlarini ezberledigimiz futbolcular. destekledigimiz, kazandiginda sevincimizin cosup tastigi takimlar. bu elle tutulur, kavranir gerceklik, medya perdesinde gorunur oldukca daha suslendi, golgeler suretler buyudu, imgeler renklendi. sonra sonra medya perdesinde artan yayin sureleri, sansasyon, televoleler, bilgisayar oyunlari, konsollar, vesair ile, arsalarin mahallelerin kaybolmasi ile, sanayi tipi futbol ile, stadyum kulturunun donusumu ile, bahis sektorunun genlesmesi ile, algiladigimiz gerceklik ayaklarimiz altindan kaydi. bugun futbol takimlarinin icinde debelendigi kisir donguler buradan da kokludur. futbol taraftari yerine; tatminsiz, kisir haz mekanizmalarina tutsak tuketici-seyirciler turedi. kolayca gaza gelip, carcabuk agiz dolusu soven, lanet okuyan, tukuren, (sanal) linc eden. nefis golleri tuketen. goz alici hareketleri somurup bitiren. oyunculari, formalari, basarilari cigneyip cigneyip tukuren. ama doymayan, tatmin olmayan. yetinmeyen, begenmeyen. hep yeni modelini, daha iyisini isteyen. menecerlik oyunlari ile, futbol simulasyonlari ile sahada ve saha disinda yasananlari birbirine karistiran. oyunun kendisini unutan. oyuncu nasil yetisir, hangi ortamda nasil oynar, nasil gelisir, nasil tokezler, kestiremeyen. idman tekniklerini, dizilisi, taktigi yalniz ve belki perdeye yansidigi kadariyla secebilen. isin icinden cikamadikca, ne olup bittigine anlam veremedikce, daha da ofkelenip kizip kuduran. bu ortamda poz kesip, algi operasyonlarina ozne yahut arac olan. doksan dakikada alamadagi hazzi, transfer donemindeki uyduruk kitirlardan, yahut bilgisayar / konsol ekraninda akan oyun grafiklerinden, yanip sonen piksellerden, sanal transferlerden, sanal gollerden, sanal kupalardan alan. iste gelip gittigimiz yon.
    [sekil 2 – gol krali arnoldinho sahaya cikiyor]

    mevzuya donelim. hiperrasyonel sureci idrak icin, su misale goz atabiliriz; bazi anlar icinde bulundugunuz geminin hareketini anlamak icin disari bakarsiniz. sabit bir nokta bulup gozunuzu dikerek, ileri mi gidiyorsunuz, geriye mi, yoksa duruyor musunuz, cikarmaya calisirsiniz. peki ya, cevrenizdeki pencereler, camlar, disariyi degil de kaydedilmis goruntuleri gosteriyorsa?

    bu durumu, baudrillard “gercege yahut hakikate ozgu gorunumle bir iliskimizin kalmadigini gosteren bu farkli mekana / uzama gecisle birlikte, tum gonderen sisteminin tasfiye edildigi bir simulasyon cagina girilmistir” diye teshis ediyor. bu cagda, imge, taklit, hayal, kurgu, simulasyon, gercekligin boslugunu dolduruyor. dolayisiyla, gosterge > gosterilen, kopya > orijinal, imge (imaj, golge, goruntu) > gercek ikiligi asilmali. zira, bundan boyle imgeler (imajlar, goruntuler) bir cisme, dis gerceklige baglanamaz. kopya bizi orijinaline goturmez. elimizdeki harita, araziyle ortusmez.

    kendini tureten sonu gelmez kopyalarin, taklitlerin, kurgularin, simulasyonlarin ortasinda gercekligin tozu bile kalmamistir. yukaridaki misaldeki gemiye donecek olursak, gemi gidiyor mu, duruyor mu, donuyor mu, yahut bu gercekten bir gemi midir, galiba asla bilemeyecegiz.

    mevzunun beyaz perdedeki izdusumleri oldukca ufuk acicidir:
    (bkz: total recall), (bkz: black mirror), (bkz: running man), (bkz: the hunger games), (bkz: matrix) bir cirpida aklima geliverenler.

    hipergerceklige iliskin son bir somutlamayla bitirelim:
    “(…) aklima parma manastiri'yla ilgili bir hikaye geldi bu noktada, hafizam beni yaniltmiyorsa, galiba ben bunu yirmi bes yil once tomris uyar'in gunluklerinde okumustum: avrupa’da iki arkadas parma manastiri hakkinda konusuyorlar. biri, yazarin manastiri cok iyi tasvir ettigini, parma'daki manastirin tipki romandakine benzedigini soyluyor. oteki de, yillardir gitmedim ama ben parma'da dogdum buyudum, orada manastir falan yok, diyor. epeyce tartisiyorlar, var, yok diye. sonunda bahse giriyor ve birlikte parma'ya gidiyorlar. manastiri gorunce parmali cok sasiriyor tabii, yoktu, yoktu diye dort donuyor. sonra ogreniyorlar ki, meger parma'daki yerel yonetim romandaki manastirin aynisini insa ettirmis. (…)”

    not: yukaridaki metni manus pacis’in girdisinde ((bkz: #69258887)) okudum.
    o da kitaplik dergisi 191. sayi’dan almis, hasan ali toptas’in sozleri.
    hasan ali toptas ise tomris uyar’in gundokumlerinden aklinda kalani alintilamis.
    tomris uyar ise stendhal’in romanindan soz etmismis.
    bu akis cizelgesi dosdogru “hipermetin”i isaret ediyor, o da ayri bir mevzu.

    alintilar: “gerceklik ilkesinin yitimi: baudrillard’ın simulasyon teorisinin temel kavramlari”, mehmet guzel, felsefe ve sosyal bilimler dergisi, sayi 19
7 entry daha
hesabın var mı? giriş yap