28 entry daha
  • eski dilde generale paşa dendiği gibi bizde hala araştırma görevlisine asistan denir. akademik dünyanın en alt basamağında yeni mezundan doktora yapmışa kadar 5-10 sene boyunca çalışmak durumunda kalan yüksek lisans ve doktora öğrencileridir. aslında bir tür devlet bursuyla okuyan yüksek lisans ve doktora öğrencisi olarak da tanımlanabilir. tek görevleri "dekanlıkça" kendilerine verilen işleri yapmaktır. "dekanın" ve diğer "hocaların" verdiği işleri
    yapmaya başlar.

    mesela ilk olarak parasını derse giren hoca aldığı halde sınav kağıtlarını okumakla işe başlar. sonuçta, derse giren ve kağıdı okuyan farklı olunca değerlendirmeler niteliksiz hale gelir. ilaveten asistan için bu "dekanlığın" verdiği bir iş değil, birazdan anlatılacak ilişkiler gereği bir öğretim üyesinin özel
    işidir. final sınavlarında okunan kağıtlar için hiç de yabana atılmayacak ödemeler yapılır ve bu para kağıdı okuyan asistana değil hocaya verilir. hoca da genelde asistanın kağıdı okumasını doğal bir görev saydığından parayı ya topluca cebine indirir ya da cüzi bir kısmını asistana verir.

    peki hoca asistan kağıt okurken ne yapmaktadır? genelde, hiçbir şey. diğer hocalarla geyik muhabbeti, internette sörf, şahsi işleri için görüşmeler, şahsi ilerlemesi için yazıp çizme vs. bu tür "dekanlık" dışı işler hocanın yerine derse girmekten, hocanın elektrik, su parasını yatırmaya, arabasını yalayarak
    parlatmaya,hocanın çocuk ve hanımının özel işlerine koşturmaya kadar uzayabilir.

    peki, asistan bu çileye neden itiraz edemez. genelde,asistanların yıllık sözleşmelerinin uzaması veya yüksek lisans tezlerinin kabulü, daha sonra doktoraya alınabilmeleri, sonunda doktorayı tamamlamaları danışman "hoca" olarak anılan şahsın iki dudağı arasındadır. "hoca"lar kimseye hesap vermek zorunda değildir. dolayısıyla az sayıda karakterini yitirmemiş, işten atılmayı göze almış veya "dayısı" olan asistan dışında genelde terfi ve doktorayı bitirme, bilimsel kriterler yerine sadakat ilişkileri ile gerçekleşir. üniversite çevrelerinde bu ilişkiler sebebiyle, yapılan tezlerin tamamına yakını hiçbir anlamı olmayan (yani
    yapılmasa ne olurdu sorusuna, "hiçbir şey" cevabı verilen) olaylardan ibarettir. az sayıda işe yarar çalışma ise istisna kabilinden danışmanlara düşmüş asistan veya öğrencilerin eseridir.

    asistanların hocalardan hakaret işitip tokat yeme, onların özel işlerini görme dışında bir diğer fonksiyonu ise "hocalara" makale, bildiri ve kitap hazırlamaktır. "hoca" yüce bir insan olduğu için genelde bir şey yazmaz. okumaz da, aşmıştır. asistan ve öğrencileri "yönlendirir". yönlendirmenin
    türkçesi onların yaptığı çalışmalara ismini koyarak yayın haline getirmektir. bildiri ve makaleler genelde öğrencinin tez ve seminerlerinin başına hocanın isminin yazılması ile oluşur.

    kitap yazma süreci, özellikle sosyal bilim branşlarında daha önce birbirinden çalınarak yazılmış 3-5 ders kitabının scanner ile taranarak yeni bir formatta kesilip biçilmesiyle şekillenir. yeni oluşan "kitaba" nirvana düzeyindeki hocanın adı yazılır.kapıkullarına ise önsöz bölümünde "yaptıkları değerli"katkılardan dolayı teşekkür edilir. halbuki teşekkür metninin "kitabın tümünü ücretsiz dizdiği için ali'ye, bir çok şekli başka kitaplardan tarayarak aktardığı için veli'ye, matbaa ve hamallık işleri için bekir'e, kapağı beleş tasarladığı için hasan'a" gibi ibarelerden oluşması aslında daha gerçekçidir.

    işin en gülünç tarafı da birçok "hoca" önsözde "bana çalışma fırsatı verdiği için sevgili dekanımız a ve sayın rektörümüz b'ye teşekkürü borç
    bilirim" gibi cümleler kullanmasıdır. bu kitapların yurt çapında satılması genelde beklenmez, belli derslerde öğrencilere "açık kitap sınav" yapıp kitap dışında
    kaynak kullanımını yasaklama, kitap alanların listesini yapıp almayanlara gözdağı verme, fotokopi çekenleri asistan marifetiyle takip etme gibi yöntemlerle "doğrudan" satış daha karlı ve kolaydır.

    neticede asistanlar kabaca dekanlık tarafından verilenler hariç birçok özel işle uğraşan bir akademik gruptur. aslında çoğu iyi insanlardır ama "sadakat, usta-çırak(!)" sistemi biçarelerin karakterlerini zaafa uğratır. her asistanın "hele şu doktora bitsin, selam verirsem şerefsize..." diyerek söylendiği duyulur.
    kısaca asistanlık bir tür köprü geçme sürecidir, "hocalara" dayı denmesi zarurettir. işin kötüsü bu durum bir çok öğrenci tarafından da fark edilecek kadar aşikardır ve asistanların karizması öğrenciler nezdinde pek yüksek değildir.
516 entry daha
hesabın var mı? giriş yap