3 entry daha
  • yeni amerikalıların ingilizler tarafından acımasızca vergilendirilmeleri nedeniyle alevlendiği konusunda yanlış anlaşılmalar olan bağımsızlık mücadelesi. aslında ingilizlerin koydukları vergiler kendi vatandaşlarından aldıklarına kıyasla son derece düşüktü. bir amerikalıdan ortalama 6 pens vergi talep edilirken, bir ingiliz vatandası ortalama 25 pens vergi ödüyordu. ayrıca amerikalıların çoğu bu vergileri zaten ödemiyordu ve ingiltere'nin koca amerikadan vergi toplamak için gönderdiği topu topu 60 küsür "townshend" memurları ilk yılda sadece 295 pound vergi toparladılar. ingiliz hükümetine maliyetleri ise 170.000 pounddu.

    ulver'in bahsettigi "stamp act"in öngördüğü vergiler ise hiç bir zaman toplanmadı. bu devrimin ateşleyicisi büyük oranda, tabii ki baska nedenlerle birlikte, amerikalıların ingiliz parlamentosunda temsil hakkı talepleri olmuştur. şu anda kulağa çok mantıklı gelen bu talep aslında o zamanın şartlarında fazlasıyla iddialıydı. 1760'ta her 20 ingilizden sadece 1'i oy verme hakkına sahipti ve parlamentoda temsil ediliyordu. bu uzak sömürgedeki yarı-ingilizlerin bu talebi ingiliz parlamentosunda "en kralından bir densizlik" olarak algılandı. (bill bryson, made in america)

    amerikan devrim tarihi, tarihlerinin diger bir çok kısmı gibi, efsanelerle donatılmıs bir tarihtir. amerikalı fırsatçı-pragmatist-tarihçiler ve kollektif bilinç bu devre ilişkin bir çok asılsız efsane yaratmıştır ve bu açıkca bilinmesine rağmen hala tarih kitaplarında bu efsaneler çocuklara ezberletilmektedir. söz gelimi konumuza iliskin olarak amerikan tarih kitaplarında devrimle ilgili en cok vurgulanan kahramansal çıkıslardan biri olan james otis'in "temsil hakkı olmadan vergilendirme tiranlıktır" sözünün aslında hiç bir zaman söylenmedigi tarihi belgelerle kanıtlanmıstır. bu cümlenin herhangi bir yazılı metinde ilk ortaya cıkısı 1840'a, otis'in olumunden 40 yıl sonraya, tarihlenmiştir.

    su anda yazılanların ve düsünülenlerin aksine, o zaman "amerikalı" tabiri sadece coğrafi ve betimsel bir tabirdi. thomas jefferson dahil tüm halk ingilizdi ve bundan gurur duyuyordu. asıl bağlılıkları o sıralar her biri ayrı birer devlet olan kendi kolonilerineydi.

    son olarak, su unlu rastgele halka ates açma meselesine değinelim. "boston katliamı" paul revere'nin yazılarında ve halen su anki amerikan tarih(?) kitaplarında kırmızı ceketlilerin gündüz gözüyle sokaktaki korkmus bir kalabalıga nisan alıp ates ettigi seklinde anlatılır. sokakta masumca alısveris yapan, isinde gucunde insanların hunharca katledildigi havası verilir. olayın bununla alakası yoktur. gece gerceklesen bu olayda, ingiliz askerleri, sarhos bir kalabalık tarafından dakikalarca tartaklandıktan ve taslandıktan sonra linc edilme korkusuyla ates acmıslardır. sonucta 5 kisi olmustur. gunun standartlarında aslında hemen ates acma yetkisine sahip ingiliz askerlerinin vicdanlı ve olculu davrandıkları bile söylenebilir. nitekim olay sonrasında yapılan mahkemede askerlerden 3'ü sucsuz bulunmus, 2'si de basparmakları boyanarak cezalandırılmıslardır.
16 entry daha
hesabın var mı? giriş yap