54 entry daha
  • bir tür enfant terrible.
    der spiegel dergisindeki söyleside yine gazetecilerle ve hepimizle inceden dalgasini geciyor.
    konuşma şöyle başliyor:

    yeni filminiz manderlay orada hic bulunmamis olmaniza ragmen yine amerika'da geciyor. niye bu ülkeye bu kadar taktiniz?
    -cünkü hepimiz amerika’nin bir ürünüyüz. amerika her zaman benim icin cekiciydi. kücükken seyrettigim walt-disney filmleri amerika’yi benim icin bir rüya ülkesi yapmisti. pratik olarak amerika hakkindaki bütün bilgim walt disney filmleri ve cizgi romanlarindan besleniyor.

    hadi bu söylediklerinizin gercek oldugunu varsayalim, bunlarda sizi bu kadar etkileyen nedir?
    -donalt duck tamamiyla exotik bir dünyada yasiyordu. sadece üzerinde ufak bayrakcik olan ve postacinin icine mektup atmak icin kaldirdigi kolu olan harika posta kutusunu düsünün, ya da harika pastalari. cizgi romanlarda bu pastalardan icinden kücük kabarciklar halinde koku cikiyordu. iste bu tip seyler evde hic tanimadigim seylerdi.

    yani kücük lars von trier daha o zamandan büyük bir amerika hayraniydi?
    - tam bilemiyorum amerikayi gercekten yüceltiyormuydum, tahminen henüz hic bir seyi yüceltmeyecek kadar genctim o zamanlar. ama amerika'ya kacis adli cocuk kitabini cok severdim. orada bir cocuk daha güzel ve iyi bir dünyanin hayalini kuruyor ve amerika’ya gitmek istiyordu. ama ne yazik ki cok uzaga gidemeden, en yakin limandan geri dönüyordu.

    ya siz? ne kadar uzaga gidebildiniz??
    - en yakin mitinge kadar gidebildim. 12 yasindayken, o zamanlar danimarka'da yapilan en büyük gösteriye - dünya bankasina ve vietnam savasina karsiydi- bir tren yolculugu yaparak gittim.

    cok etkiyleici bir degisim, donalt duck hayranligindan dünya bankasi karsitligina?
    -evet, annemle babam sosyalistlerdi ve amerikan politikasini begenmiyorlardi. ben de haliyle bir sekilde komünist oldum. miting sirasinda bir polise, trenimin ne zaman geri dönecegini sordum. söyle cevapladi: eger hangi trene binecegini bilemiyecek kadar kücüksen, bir gösteriye katilamayacak kadar da gencsin demektir . kizginca ona insan haklarindan, düsünce özgürlügünden, benzeri seylerden bahsettim. sasirmistim, tedirgin olmustum.

    amerika'yi kendi izlenimleriniz olmadan filmlerinizde islemeniz de bir cok seyirciyi sasirtiyor, aklini karistiriyor. niye amerikay'a ucmuyorsunuz?
    -ucus korkum var, ayrica gemilerde de kendimi iyi hissetmiyorum. ama bir amerika gezisisi hayatimin anlami olsaydi, simdiye kadar coktan yapmistim. yine de gitmek istemedigimden degil- gitmek isterdim- ama bütün enerjimi buna harcamak istemiyorum. hayatimda bir tane büyük yolculuk yaptim. 16 -17 yaslarinda iken afrika'ya. bu yeter. o zamandan beri sadece cannes film festivaline gidiyorum. büyük bir seyyah degilim.

    ama cocuklugunuzun rüya ülkesinin gercekten nasil göründügünü
    görmek istemez miydiniz?
    belki afrika gezimin büyük bir hayal kirikligi oldugunu simdi söylemeliyim. serengeti’deydim. ve orada da toprak asagida ve bulutlar yukardaydi, aynen burada oldugu gibi.!

    iskoc seyyah robert louis stevenson, seyahat etmenin hayal kirikligina ugrama sanati oldugunu yazmisti.
    sizin ise gercekligin yarisamayacagi kadar alisilmadik bir tasavvur gücünüz mü var??
    - eger amerika’ya gitseydim, büyük olasilikla oradaki pastalar beni hayal kirikligina ugratacaklardi. donald duck'da gördüklerim kadar iyi olmayacaklardi.
    böyle belkide amerika’da yasayan bir cok insandan daha net bir amerika tasavvurum var...

    der spiegel, 7.11.2005
389 entry daha
hesabın var mı? giriş yap