5 entry daha
  • hakkında şöyle şeyler söylenmiş shakespeare eseri.

    "ii. richard shakespeare'in (bkz: lacan)ı okumuş olduğunu hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde kanıtlar, çünkü oyunun temel sorunu bir kralın histerikleşmesidir; yani kralın onu kral yapan ikinci, yüce bedeni yitirerek simgesel "kral" ünvanı dışında kendi öznelliğinin boşluğuyla karşı karşıya kaldığı ve bu yüzden de kendine acımaktan alycı, soytarılara yaraşır bir deliliğe, çeşitli teatral, histerik feveranlara bulunmaya mecbur kaldığı süreçtir. ama biz burada ikinci perde ikinci sahnenin başlarında kraliçe ile kralın uşağı bushy arasında geçen kısa bir diyaloğu ele almakla yetineceğiz. kral bir sefere çıkmıştır ve kraliçe kötü önsezilerle, nedenini anlayamadığı bir üzüntüyle doludur. bushy onun kederinin yanılsamaya dayalı, hayaleti andıran yapısına dikkat çekerek teselli etmeye çalışır:

    bushy: elemin her cevherinin yirmi gölgesi vardır
    elemin kendisi değildir hiçbiri, ama öyle sanılır
    kör eden gözyaşlarına buğulanınca hüznün gözü
    bir sürü nesneye böler bütün olanı
    düzgün bakınca karmaşadan başka bir şey
    görünmeyen; ama yamuk bakınca biçimi
    ayrıştırılabilen persppektifler gibi: oyüzden haşmetmeap
    lordunuzun kaybına yamuk bakmak
    ağlanacak öyle elem şekilleri bulur ki kendinden fazladır
    ama olduğu gibi bakarsanız, olmayan bir şeyin
    gölgelerinden ibarettir. öyleyse üç kez kutsanmış kraliçem
    lordunuzun kaybına fazla ağlamayın; görülmez daha fazlası
    görülse bile hüznün sahte yüzüyledir
    ki hakiki olan yerine, hayallerin ardından ağıt yakar.

    kraliçe: öyledir belki, ama ruhumun derinleri
    aksine inandırıyor beni; nasıl olursa olsun
    üzülmemek elimde değil, üzüntü çöker üstüme
    tıpkı düşündüğüm hiçbir şeyi düşünmesem bile
    hiçbir şeyin üstüme çöküp zayıf düşürdüğü gibi

    bushy: kendinizi aldatma bu leydim, başka bir şey değil

    kraliçe: tabii öyle, aldanış da elemin
    atalrından gelir; benimki öyle değil
    çünkü benim elemim hiçbir şeyden çıkmadı
    ne de yasını tuttuğum hiçbirşeyden, bir şey
    elimde olan tek şey geriye kalandır,
    ama nedir, daha bilinmez; adlandıramadığım
    bu isimsiz yeistir bildiğim şey"

    bushy, kraliçenin kedeirnin hiçbir temeli olmadığına, sunduğu nedenlerin hükümsüz olduğuna, (bkz: anamorfoz) metaforuyla ikna etmeye çalışır. ama can alıcı nokta, kullandığı metaforun yarılması, kendi kendini çoğaltması, yani bushy'nin kendi kendini çelişkiye düşürmesidir. önce "kendi içindeki", gerçeklikteki haliyle bir şey ile onun "gölgeleri" gözlerimizdeki yansıları, endişelerimiz ve üzüntülerimizin çoğalttığı öznel izleniler arasındaki basit, sağduyuya uygun karşıtlıktan medet umar.(kör eden gözyaşlarına buğulanınca hüznün gözü/bir sürü nesneye böler bütün olanı). endişelendiğimiz zaman küçük bir güçlük dev boyutlara ulaşır, meselae bize gerçekte olandan çok daha beter görünür. burada iş başında olan metafor birçok görüntü yaymasına neden olacak şekilde kesilmiş cam yüzey metaforudur. küçücük töz yerine, onun yirmi gölgesini görürüz. gelgelelim hemen ardından gelen satırlarda iş karışır. il bakışta shakespeare hüznün gözünün... bütün olanı bir sürü nesneye bölfdüğünü reism alanından aldığı bir metaforla (düzgün bakınca karmaşadan başka bir şey /görünmeyen; ama yamuk bakınca biçimi/ayrıştırılabilen persppektifler gibi) örnekliyormuş gibi görünür, ama aslında radikal bir alan değişikliği yapmaktadır.; kesilmiş bir cam yüzeyi metaforundan çok farklı bir mantıüı oan anamorfoz mantığına geçmektedir: bir resmin dosdoğru baktığımızda bulnık bir nokta gibi görünen bir ayrıntısı, ona yamuk baktığımızda açık seçik, net bir biçim kazanır. nitekim kraliçenin endişe ve üzüntüsüne bu metaforu uygulayan satırlar fena halde müphemdir: (oyüzden haşmetmeap/ lordunuzun kaybına yamuk bakmak/ ağlanacak öyle elem şekilleri bulur ki kendinden fazladır/ ama olduğu gibi bakarsanız, olmayan bir şeyin/ gölgelerinden ibarettir.) yani eğer kraliçenin bakışı ile anamorfik bakış arasında yapılan kıyaslamayı düz anlamıyla kabul edersek, kraliçenin tam da yamuk bakmak yani belli br açıdan bakarak, sadece karmakarışık bir şeyler gören dosdoğru bakışın tersine meseleyi açık seçik gördüğünü söylemek zorunda kalırız. (bu arada oyunun ilerleyen bölümlerinde kraliçenin en karanlık önsezileri bile bütünüyle haklı çıkacaktır.) ama bushy tabii ki bunu söylemek istemez. niyeti tam tersini söylemektir. çaktırmadan ilk metafora( kesilmiş cam metaforu) döner ve söylemeye niyet ettiği şeyi söyler. üzüntü ve endişe bakışını çarpıttığı için, kraliçe paniğe kapılmasına yol açan şeyler görür, halbuki meseleye daha yakından, nesnel bakan bir göz ortada korkmasını gerektirecek bir şey olmadığını anlar.
    demek ki burada ii gerçeklikle, iki "töz" le karşı karşıyayız. birinvci metafor düzeyinde " yirmi gölgesi olan bir töz", öznel bakışımız yüzünden yirmi parçaya bölünmüş bir şey olarak, kısacası, öznel perspektifimizin çarpıttığı tözel bir "geçeklik" olarak sağduyu alanına ait gerçeklikle karşılaşıyoruz. bir şeye dosdoğru bakarsak, onu "gerçekte olduğu gibi" görürüz, halbuki arzu ve endişelerimizin karıştırdığı bakış bize çarpık, bulanık bir görüntü verir. gelgelelim ikinci metafor düzeyinde tam tersi bir ilişki söz konusudur: bir şeye dosdoğru, yani gayrişahsi, nesnel bir biçimde baktığımızda, şekilsiz bir noktadan başka bir şey göremeyiz. nesne ona ancak belli bir açıdan yani arzunun desteklediği, nüfuz ettiği ve "çarpıttığı" , "şahsi" bir baışla baktığımızda açık seçik özellikler kazanır. bu da objet petit a'nın, arzunun nesne nedeninin kusursuz bir tarifidir. bir bakıma bizatihi arzu tarafından koyutlanan bir nesne. arzunun paradoksu, kendi nedenini geri dönüşlü olarak koyutlamasıdır. yani a nesnesi sadece arzu tarafından çarpıtılmış bir bakışla algılanabilen bir nesne, nesnel bir bakış için var olmayan bir nesnedir. başka bir deyişle a nesnesi her zaman, tanımı gereği çarpıtılmış bir şekilde algılanır. çünkü bu çarpıtmanın dışında kendi içinde varlığı yoktur. objet petit a "nesnel açıdan" bir şey değildir, ama belli bir perspektiften bakıldığında bir şey biçimine dönüşür. kraliçenin bushy'e cevap verirken son derece özlü bir biçimdeifade ettiği gibi, hiçbir şeyden bir şey olan yeisi çıkmıştır. arzu, "bir şey"( arzunun nesne-nedeni) onun hiçliğini, boşluğunu cisimleştirdiği, ona pozitif varoluş kazandırdığı zaman "kanatlanır". bu bir şey de ancak "yamuk bakarak" ancak açık bakarak algılayabileceğimiz anamorfotik bir nesnedir, saf bir surettir. meşhur hiçten hiç çıkar düsturunu yalanlayan şeydir tam da arzunun mantığı (üstelik bunu yapan tek şeydir): arzunun hareketi içinde hiçten bir şey çıkar. arzunun nesne nedeninin saf bir suret olduğu doğruysa da, bu onun "maddi", "fiili" hayatımıza ve eylemlerimizi düzenleyen sonuçlar zincirini başlatmasını önlemez."

    (bkz: slavoj zizek) 'in
    (bkz: yamuk bakmak) adlı kitabından.
3 entry daha
hesabın var mı? giriş yap