7 entry daha
  • türkiyenin öncülüğünde kurulan islam milletler topluluğu projesi. bu girişim, türkiyenin ideolojik saplantıları ve kavrama yetersizliği sebebiyle değerlendiremediği 20. yüzyılın sorunları çözmeye yönelik en önemli girişimlerinden biri olarak tarihe geçmiş durumdadır. 1996-97 refahyol hükümeti zamanında temelleri atılan bu projenin fikir babası necmettin erbakandır. temel prensipleri şu altı başlıkta toplanabilir:
    yeryüzünde; 1.savaş değil, barış. 2. gerginlik değil, diyalog. 3. sömürü değil, işbirliği. 4. çifte standart değil, adalet. 5. kibir, tekebbür değil, eşitlik. 6. bir arada hakk’a riayet ederek yaşamak.
    en temel projeleri ise şunlardır:islam birleşmiş milletleri, islam ortak pazarı, islam savunma paktı, islam parası, islam kültür birliği
    konuyla ilgili detaylı bilgi aşağıdaki linklerden alınabilir:
    http://milligazete.com.tr/…type=dizi&topicid=6&id=6
    http://milligazete.com.tr/…show&type=dizi&topicid=6
    ilgilenenleri bilgilenmek adına gerekli adreslere yönlendirdikten sonra burada asıl yapmak istediğim şeye başlayayım. konuyla alakalı bilgi vermekten ziyade çeşitli fikir sorgulamaları yaparak, ve bazı çıkarımlarda bulunarak düşüncelerimi bu platformda paylaşmayı planlıyorum. bunun sebebi ise yalnızca konuyla alakalı burada elle tutulur bir irdelemenin yapılmamış olması. bu konunun irdelenecek nesi var, allahın donsuzlarıyla birlik kurup napıcaz diyenlere henüz yolun başındayken otobüsten inmeyi öneririm. biz yalnız gitsek de olur.
    öncelikle neden burada bu konuyla alakalı herhangi bir yazının bulunmadığı noktasından hareket etmek istiyorum. birkaç sebep sayabiliriz: konuya ilgisizlik, konu hakkında bilgisizlik ve duyarsızlık(bu kelimeyi yolun başındayken inmelerini talep ettiğim düşünce adına kullanıyorum) -başlangıç olarak biraz ters gelebilir- ben bu durumu pek çok konuda düşündüğüm gibi george orwellin 1984 romanındaki hakim durumla ilişkilendiriyorum. romanda dünya üzerinde kalmış olan 3 devletin vatandaşlarına karşı uyguladığı ilginç bir taktik var: konjonktüre göre bütün geçmişi yeniden yazmak. mesela devlet o zaman kiminle savaş halindeyse geçmişi, sanki savaştıkları devlet her zaman düşmanmış gibi tekrardan düzenleyip insanları da çeşitli propagandalarla buna inandırıyorlar. veya o zamana kadar devlet hizmetinde bulunmuş bir şahıs bir falsosu üzerine öldürülmüşse bütün kayıtlar o adam sanki hiç yaşamamış gibi düzenleniyor.
    benim de üzerinde durmak istediğim şey de tam olarak bu son cümle. birşeyin varlığı hakkında olan bilgiyi ortadan kaldırmak istersen tek yapman gereken ona hiç yokmuş gibi davranmaktır. çünkü bir şeyden bahsetmek onun varlığına dair en büyük delillerden biridir. ve benim anladığım kadarıyla günümüzde romanda geçen durum ayniyle olmasa da öz olarak benzer bir şekilde uygulanıyor. bu yüzden popüler kültüre hafızası zayıf hatta yok yaftasını rahatlıkla yapıştırabiliyoruz. ve bu sebeple 2 gün önce ak diyen bir adam hakkında, bugün kara diyince sanki daha önce ak dememiş gibi düşünerek hükümde bulunabiliyoruz.
    evet unutturulmak istenmesi diye bir yargıda bulunduk. bunu neye dayandırarak açıklıyorsun şeklindeki bir soruya tam olarak olmasa da günümüz coğrafyasındaki durumlardan kendi ortaya koyacağım bazı tesbitlerden yola çıkarak cevap vereceğim.

    ---> milli güvenlik hocamız "dış güçler türkiyenin ne yürüyebilecek kadar ayağa kalkmasını ne de sürünecek kadar düşkün bir halde olmasını istiyorlar. onlar için en uygun çözüm bu ikisi arasında bir emekleme halinde olmamızdır" derdi. bunun sebebini ise şu mevcut durumda çok iyi görebiliriz. dünyanın mevcut hakim ideolojisi dünyayı kendi istediği yönde yeniden biçimlendirme projesinin ortadoğu ayağında -ki zaten en önemli parça da burasıdır- türkiyeyi lider ülke olarak değil kendi işlerini üzerinden yürütebileceği tampon ülke olarak öngörüyor. yani bizler stratejik ortak olmamızın verdiği şerefle -tabi ki abilerimizin sözünden çıkmadan ve onların koyduğu ölçüler çerçevesinde- bölge üzerinde çeşitli tasarruflarda bulunabileceğiz. -yani pastada payımız olsın hesabı- ve onların yaptıklarını hikmetinden sual olunmaz bir anlayışla kabul edip itiraz edenlere de ne yapalım bizim gücümüz yok ki, eğer karşı çıkarsak bizi de ham yaparlar diyeceğiz. böyle güzel güzel yaşayacağız. 90 sonrası sosyalist blokun dağılması üzerine yeni düşmanını islam olarak belirleyen bir ittifakın müslim parçası olarak bir yandan devlet terörü yapan bir yandan "bu müslüman teröristlerin kökünü kazıyacağız" diyenler için ürettiğimiz tek söylem "terörün dini ırkı milliyeti yoktur" olacak.
    herkes bu herzeyi en az bizim yiyeceğimizi biliyor aslında. çünkü tarihsel gelenek olarak ve üzerinde bulunduğu coğrafya itibariyle islam dünyasından bu hakim güce karşı bir güç olarak çıkacak biri varsa bunun ilk sırasında türkiyenin olduğu, clintonun dediği gibi koca bir yüzyıl dünyanın osmanlı imparatorluğunun tasfiyesinin ardından ortaya çıkan problemlerle uğraştığı, gelinen durum itibariyle türkiyenin ortadoğu ve balkanlardaki yapılanmada istese de istemese de etkin bir rol oynayacağı cümle alem tarafından biliniyor aslında. ve uyuyan bir dev uyandırıldığında neler olup biteceğini onlar da dahil herkes kestirebiliyor aslında. (bunları gaz vermek için falan söylemiyorum, yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır cümlesine gönderme yaparak ve mevcut duruma bakarak söylüyorum. evet türkiye bugün de gerek nüfus gerek ekonomi gerekse ordu açısından bir çok tehdite bana mısın demeden karşı koyabilecek bir yapıya sahiptir ve biz tarih boyu hep hakkın savunuculuğunu yapmış hakkın yanında savaşmış bir milletiz. ismet özelin son zamanlarda ortaya attığı türk tanımını bu bağlamda değerlendirebiliriz)
    bu sebeple biz yani türkiye, lider ülke olmamalıyız. bir zamanlar hükmettiğimiz araziler üzerinde yapılan zulümlere ses çıkarmadan rezil bir şekilde durmalıyız hatta kendi dilimizi konuşan insanlara bile doğru düzgün sahip çıkmamalıyız. bunu öneren her türlü oluşum, birlik, proje vs.yi de sümen altı etmeliyiz dillendirmemeliyiz. dillendireni "dükkanların açık, sen önce fermuarını çek" tarzı bir lakayıtlıkla devre dışı bırakmalı bunu beceremezsek amcalarımızdan aldığımız destekle sille tokat mahvetmeliyiz hatta yoketmeliyiz. "d8"in veya isim önemli değil herhangi bu tarz bir oluşumun insanların zihinlerinden ve hayallerinden uzak edilmek istenmesindeki en temel espri budur. "lider ülke" kabusu.

    ---->amerika içinde bulunduğumuz günlerde iranla uğraşıyor onunla ilgili tehditler savuruyor. herşey bir yana geçen okuduğum bir haber çok ilgimi çekti. iran petrol satışlarını 2006 baharından itibaren dolar üzerinden değil de euro üzerinden satmak için geçtiğimiz yıllarda aldığı kararı yürürlüğe koyacakmış. işin ilginç tarafı devrik lider saddam da son zamanlarında böyle bir uygulamaya geçmiş veya böyle bir karar almıştı. bunun anlamı çok basit. dünyanın her yerinde dolar üzerinden yapılan alışverişlerden belli merkezlerin aldığı pay ortadan kalkmış olacak. bırakın diğer bütün sebepleri, hakim güçler sadece bunun için her türlü yaptırımı göze alabilirler. çünkü bu dünya petrol rezervlerinin önemli bir miktarını elinde bulunduran diğer ortadoğu ülkeleri için de bir örnek olacak ve bölgedeki ülkeler petrol satışlarında belli bir ölçüde özgürlüğe kavuşma imkanına sahip olacaklar. bu sebeple böyle teşebbüsleri mümkün olduğu kadarıyla engellemek hakim güçlerin en temel politikaları arasında olacak. işte tam bu noktada "d8"in en önemli projelerinden biri olan islam ortak parasının nasıl bir öneme sahip olduğunu anlayabiliriz. ki bu proje "d8"in ortaya atılmasından çok daha önce, daha euro denilen para ortalarda yokken "islam dinarı" adıyla biliniyor ve bol bol alay ediliyordu. daha fazla birşey söylemeye gerek yok, düşünen insanlar için bu durumda önemli ibretler var.

    --->yine geçtiğimiz yıllarda rusya bizim acep bu ne işe yarar diye sorguladığımız "ikö"ye alınması için başvuruda bulunmuştu. hem de manevra kaabiliyeti "d8"in projeleriyle kıyaslandığında çok daha az olan böyle bir örgüte. ve bilinmesi gerekiyor ki d8 zaten üye olan 8 ülkeyi çekirdek olarak kabul edip kuruluşun tamamlanmasından itibaren genişleme programı kapsamında başta rusya ve çin olmak üzere asyadaki diğer devletleri de içerisine almayı öngörüyordu, tabii ki kendi öngördüğü koşullar altında. (ve işte bu, kendi oyununu kurmanın ilk parçası olacaktı) bununla ilgisiz gibi gözüken başka bir örnek daha vereceğim: erbakan geçmiş yıllarda yaptığı konuşmalardan birinde şuna benzer bir şey demişti: "biz eğer iktidarda kalsaydık şu tarihte(1997 veya 1998 yılında olacak tam hatırlamıyorum) g8 ülkeleriyle d8 ülkelerini aynı masada toplayacaktık. ve bunu yaltada yapacaktık. nasıl 1. yalta konferansı dünyaya zulüm getirdiyse bizim yaptığımız da dünyaya tekrar barışın gelmesi için büyük bir adım olacaktı" şimdi bunları "d8"in sloganı olan "yeni bir dünya" ile birleştirelim ve sonucu önümüze koyalım. d8 çatışmayı değil diyaloğu öngördüğü için böyle bir programı içeriyordu ve hedef kitlesi bütün bir dünya olduğu için kendine "yeni bir dünya", "hakkın olan bir dünya için" sloganlarını seçiyordu. ve bu sebeple engellenmesi sümenaltı edilmesi, rolantiye alınması, insanların ondan haberinin bile olmaması duyanın da ilgisinin olması, ilgilenenin de ümidinin kırılması gerekiyordu.

    "d8" günlük kaygılarla değil, dünyanın gidişatı incelenerek, programı bütün dünyaya şamil bir şekilde hazırlanmış ve ufkunu vizyonunu bu şekilde ortaya koymuş bir girişimdir. kendi kurmadığın bir oyunda kendi kurallarına göre oynamanın mümkün olmadığını bilen ve bu sebeple bu haksız oyunun yerine kendi adil oyununu kurmak isteyen insanların çabasıyla kurulmuştur. insanların bunu bilmesi, bilmeyenlere bildirmesi ve en önemlisi bunun uğrunda atılımlar yapması gerekir. yoksa geçen yaz cezayir cumhurbaşkanı bizi osmanlı olarak tanımlayıp mealen "osmanlı bizi sömürmemişti, bize hep adaletle hükmetmişti, giderken de biz onlara gidin dememiştik" deyip "haydi osmanlı milletler topluluğu kuralım ve siz de bizim başımız olun" diye önerdiğinde abdulllah gülün yaptığı gibi "çok duygulanıp" buraya gelince gene küçük dünyamıza döneriz, küçük hesaplarımızla bize biçilmiş rolü oynamaya devam ederiz. veya tayyip erdoğan gibi malezyayı ziyaret edip ordaki ekonomik gelişmeleri görüp "2004 yılında biz de imfyi bırakıcaz" diye gaza gelince, bu ifadeniz kendi bakanınız tarafından "böyle bir durumun mümkün olmadığı, bunun bir temenni olduğu" şeklinde düzeltilsin ve yıl 2006 olduğunda bile hala imf tarafından sömürülmeye devam edelim. evet büyük işler büyük idealler olmadan gerçekleşmez, büyük idealleri gerçekleştirmek için de büyük adamlar gerekir. d8 yakın zamanda hakkı temel alan en büyük projelerden biridir, kendisini uygulayacak olan büyük bir adamı basit hesaplaşmalarla elinden kaçırmış ve bir gün yattığı yerden kendisini kaldıracak bir büyük adamı beklemektedir.
14 entry daha
hesabın var mı? giriş yap