47 entry daha
  • bir insanın nasıl hayattayken -sözlükteki kelime anlamıyla olmasa da- ölü olabileceğinin kanıtıdır bu marvel karakteri.

    frank castle -ki kendisinin bir savaş kahramanı olduğunu belirtmeden geçmeyelim- günlük güneşlik bir günde karısı ve iki çocuğuyle central park'ta piknik yapmaktadır. ailesiyle birlikte mafyanın emrini verdiği bir infaza tanık olurlar ve birer sokak köpeği gibi oracıkta öldürülürler. kesin bir şey vardır ki ailenin katilleri hayatlarındaki en büyük hatayı o gün yaptıklarının ayırdında değildirler; hataları frank castle'ın ailesini öldürmüş olmaları değil, ailesini öldürmüş olup onun öldüğünden emin olmadan suç mahalini terketmiş olmalarıdır.

    cinayetin tek tanığı olan f. castle hayatında en değer verdiği varlıkları kaybetmiş oluşunun farkındalığına tam varamamış bir halde hastanede yatmaktadır. bir kabusla uykusu bölünür ve 2 silahlı adamın onu sonsuza dek susturmak için yanında dikildiklerini görür. castle'ın -bildiğimiz tanımıyla- insanlıkla olan bağlarının zayıfladığı bundan sonraki olaylar zinciriyle kolayca farkedilebilir. cellatlarından ilkini vahşi bir hayvan gibi yaralayan castle ikinci cellatının azraili olmak üzere harekete geçer. (elinde tabancası olan bir adamı, yarı çıplak ve hastayken kovalayan bir varlığa vahşi hayvandan daha mantıklı bir isim bulunamaz sanırım.)
    suratını dağıttığı katili elinden kurtaran tek şey ailesinin katillerini yargıya teslim edeceğine yemin etmiş dedektifin sakinleştirici sözleridir. castle yeniden hayvandan çok insana yaklaşır ve celladını öldürmeden bırakır.

    olaylar beklenmedik şekilde gelişmeye başlar. castle'ın katil olarak verdiği isimler birer "sağlam" şahitle suçsuz olduklarını "kanıtlarlar" ve ardından da olay dedektiflerin üstlerin baskısıyla kapatılır. castle yıllarca ülkesine hizmet etmiş bir askerdir. gözünün önünde ailesi öldürülür, şahitliği hiç bir işe yaramaz ve katiller serbest kalır. adalete olan inancı sarsılmıştır castle'ın. ilk mühür böylece kırılır.

    hukukun sağlayamadığı adaletin bir başka şekilde sağlanıp sağlanamayacağını düşünen castle'ın karşısına bir gazeteci çıkar. castle'ın travmadan muzdarip benliğini kendisinin de karısını kaybettiği yalanıyla allak bullak eden bu kişi (mcteer) castle'ı hikayesini basına aktarmaya ikna eder. castle'ın yanılgısı mcteer'ın karısının hayatta olduğunu öğrenişiyle sona erer ama ilişiğini anında kesmek yerine ondan yararlanmaya karar verir. bu noktadan sonra beraber çalışırlar ve castle'ın ailesinin ölümünden sorumlu mafya liderine giden uzun bir yolda sayısız kafa/kol kırarak konuşturma eyleminde bulunurlar. bu iz sürme esnasında castle'ın tabancasını asla kılıfından çıkarmadığını belirtelim.

    mafya olup bitenleri farkettiği gibi castle'ın ve mcteer'ın peşine bir katil takar. günlerden bir gün, castle evine doğru yürümektedir. bahçenin yanına karısı tarafından ekilmiş çiçeklerin (forget-me-not) birisi tarafından ezildiğini farkeder ve yaşamıyla ölümü arasındaki o kısacık anda ibre yaşam tarafını gösteriverir. inanılmaz bir patlamayla evi havaya uçar. karısı hayatta değilken bile frank'in hayatını kurtarmıştır. patlamanın etkisiyle paçavraya dönmüş bir halde mcteer'la kaldığı apartmana yollanır ve ortağının cesediyle karşılaşır. castle ailesini yitirmiştir, hukuka ve basına, ve belki insanlara olan inancını yitirmiştir. görev ortağını yitirmiştir. ve belki en önemlisi ailesiyle arasındaki son somut bağını; evini yitirmiştir. ikinci mühür böylece kırılır. castle'ın insan kavramına ait içinde barındırdığı son kıvılcım da üflenmiş bir mum gibi aniden söner.

    bundan sonrası castle'ın hikayesi değildir, zira frank castle o gün ailesiyle beraber central park'ta ölmüştür. bundan sonrası the punisher'ın hikayesidir. motivasyonu kuru bir intikam değildir, intikam duygusal bir tepkinin itkisidir ona göre. punisher bunların üzerindedir; o "adalet" için vardır ve ona göre adalet için suçlular tek tek cezalandırılmalıdır.

    "sic vis pacem, para bellum" - barış istiyorsan, savaş için hazır ol.
593 entry daha
hesabın var mı? giriş yap