2 entry daha
  • yazı orijini/menşei: https://www.facebook.com/…659236822048&id=587347047

    dünyâda (aşağıda, arzda, yerde, inferior/alt vasatta, infernoda, hakikatlerin yâni aslî icapların, değişmez/sabit durumların tezâhür edemediği ve onların ancak bu merhaledeki şart ve imkânlar oranında çeşitli ve değişken realiteler hâlinde tezâhür edebildiği, basit lineer/sathî/yüzeysel zamana tâbi hidrojen âleminde) biz insanlara hakikatlere dâir yüksek bilgiler zamanlara, şartlara, ihtiyaçlara, hulâsa (özetle) icaplara göre farklı şekillerde/sembolik hâllerde ve kapsamlarda da olsa hep iletilmiştir.

    insanların şuurlarını, varlıklarını, idraklerini aydınlatmaya yönelik olarak her türlü vâsıtadan, yine onların/bizlerin kavrayabileceği seviyelere indirgenmiş ve kabalaştırılmış formlar dahilinde de olsa çeşitli hakikatlerle ilgili ma'nâlar, vazifeşinas bir şi'arla daima aktarılmaya çalışılmıştır.

    insanlık seviyesi inkişafında (açınmasında, evrilmesinde, gelişmesinde, kâinattaki tesirlere vasat olma ve onlarla ilişkide bulunma kapasitelerini artırmada) yükseldikçe ve buna mütenasiben öz varlıklarının idrak seviyesi yükseldikçe, genişledikçe bu sembolik anlatıların delâlet ettiği hakikatlere dâir bilgilere insanlarca daha geniş açılardan intibak edilmiş ve edilmektedir.

    bittabî (tabiatıyla, doğal olarak) insan insan olarak, yâni basit ve kaba dünyâ (hidrojen âlemi) ortamında, basit bir insan beynine merbut (rabıtalı, bağlı) olarak kaldığı müddetçe daha üst plânlarda, kürevî (küresel) zaman ve mekânda cereyan eden hakikatleri tam ma'nâsıyla kavrayıp, onlara intibak etmesi (uyumlanması, adapte olması) mümkin olmasa da bu durum insanın hakikatlerin muhtelif vasatlardaki şartlara ve imkânlara mukayyet (bağlı) ve değişken, izafî (göreli, rölatif) tezâhürleri olan tedricî realiteler silsilesinin hakikatlere en yakın basamaklarına kendi idrak ve cehitleriyle (çabalarıyla, cihat) erişmesini de engeller bir durum arz etmemektedir.

    insan çeşitli hâdiseler (olaylar, olgular) içinde yoğrulup, matlup olan (istenen, talep edilen) noktalara, idrak düzeylerine, görgü ve tecrübelere, bilgilere ulaştıkça intibak ettiği realiteler silsilesinde yükselişine devâm eder ve olayları ve kavramları daha yüksek illiyet (nedensellik) prensipleri muvacehesinde (karşısında, yönünde) algılamaya ve hikmetlerine daha çok ulaşmaya, vâkıf olmaya başlar... neyse, beşerî lisân ve yazı ile daha fazla uzatmaya hâcet yok; burada kastedilen ma'nâları tefekkür ederek, sezgilerinizi, bilgilerinizi, idrakinizi ve tecrübenizi de kullanarak düşünsel plânda çok daha teferruatlandırmanız mümkin. size kalmış...

    ***

    meselâ bu ana gönderi (https://www.facebook.com/…611187007048&id=587347047) ekseninde (mihverinde), 'tesnîm' konusunu/kavramını hızlıca mülâhaza edelim (gözden geçirelim, irdeleyelim):

    tesnîm, kaynağı yukarıda olan, 'yukarıdan aşağıya doğru akan su' demek.

    'tesnîm'e cennet-i nâim (ilâhî nimetlere/hoşnutluklara/tatminkârlığa ulaşma cenneti) mertebesinden itibaren varılır ve 'içilir'. artık dahilsindir âbidler (vazifeliler, ilâhî nûrlara kavuşanlar, 'oturdukları tahtlar'dan allâh'ın arş'ına doğru yönelerek/bakarak, oradan onlara ulaşan icapları icra ve ifa eden kutlu melâike-i mukarrebîn) arasına... bu yüksek hakikatlere dâir anlatı kur'ân-ı kerîm'de (ikrâm edilmiş 'okuma'da) geçer.

    yine aynı hakikatler benzer bir anlatı dahilinde kitâb-ı mukaddes'te (kutsal kitapta) 'hayât ağacı'nı besleyen pınar olarak geçer. hayât ağacı milletleri besleyen ağaçtır. buradaki millet ifadesi bütün hayvanâttır (hayât sahipleridir). ve o ağaç bu pınar ile neşvünemâ bulur, tahiyyat eder (hayâtlanır). yâni pınar 'muhyîd'dir (canlandırıcıdır). çok teferruatlandırmadan kabaca değinmeye çalışıyorum. fakat ileri okumalar ve araştırmalar ile aynı hakikatlere dâir dünyevî formda tecellî edebilmiş bilgilerin izdüşümlerini birçok farklı ezoterik/bâtınî, tasavvufî, felsefî vs. kaynakta, eserde gözlemleyebilirsiniz.

    yine benzer olarak, ölüler kitabı'nda da benzer ifadeler geçer. ölüler kitabı denince, bunların aslında iki farklı kitap olduğu, iki farklı yöreden çıkma, günümüze dek ulaşabilmiş farklı kitaplar olduğunu da belirtmek gerek. biri mısır ölüler kitabı, diğeri de tibet ölüler kitabı. yöresel ve kültürel farklılıkların sebep olduğu terminoloji farkı dışında, hemen hemen aynı hakikatlere dâir bilgilerden bahis vardır...

    ergun candan'ın gizli sırlar öğretisi kitabında, mısır ölüler kitabı'ndaki tesnîm ile alâkalı olan bilgilerin de aktarıldığı kısımları çift tırnak işareti içerisinde paylaşıyorum:

    "(...) rûh yeniden 'hayât nefesini' bulur. önünde yer ve gök kapıları’nın açıldığını ve aynı zamanda osiris’in (t.b.: azarez, azra-el?) mekânı olan semavî nil’in sularını görür. ve osiris’e “suya sahip olmam için gerekeni yap” der. (...) ölen varlığın, öte âlemin şartlarına gittikçe uyum sağladığı ve kendisine aktarılan bilgilerle, öte âlemin üst katmanlarına doğru tırmandığını ve uyanmaya doğru hızla ilerlediğini söylebiliriz. şu anda varlığın hâlâ tam olarak uyanmadığını görüyoruz. bunu da "semavî nil’in sularına sahip olmam için gerekeni yap” sözlerinden anlayabilmekteyiz. ölmüş olan varlık belli bir aydınlanmaya ulaşmış olmasına rağmen asıl uyanması gerçekleşememiştir (tb: varlığın hakikatlere ilk kez intibak etmeye başlayacağı, yâni tam idrake varacağı ana dek teşevvüş devresinde olması, teşevvüşten idraki aydınlandıkça kurtulması). ezoterik öğretiler semavî nil sembolünü rûhsal idare mekanizması’nın şuurlandırıcı ve bilgilendirici tesir ve enerjileri olarak açıklarlar. (...) rûhun güneşe nasıl yükseleceğini, isis’in bağrında nasıl gençleşeceğini, 'anası olan gök mekânında' nasıl yeniden doğacağını, gökte olan tanrılarının yanında oturmaya
    nasıl kabûl edileceğini ölüye anlatır."

    ...şeklinde devâm eder... görülebileceği gibi yüksek hakikatleri ifade eden muhtelif coğrafyalardan, muhtelif zamanlardan bilgiler farklı şekiller ve semboller kılığına büründürülerek de olsa aktarılmaya çalışılmıştır. tesnîm, hayât ağacını besleyen pınar, semavî nil nehri, ... işte burada örneklendirdiğim durumu dünyâya, insanlığa bir şekilde aktarılmaya çalışılmış, yüksek hakikatlere delâlet eden diğer birçok kavrama, bilgiye teşmil etmeniz mümkin (imkân dahilinde)...

    ve yine bittabî bu hakikate dâir en yüksek, olabildiğince en az sembolle aktarılmış bilgiler, dünyâya yönelik son realite bilgilerini de ihtiva eden ilâhî nizam ve kâinat/#67444035 eserinde mevcuttur. okumamış olanlar için özetlenmeye çalışılırsa (ki okumak bir yana, defalarca okuyup, üzerine tefekkür edip, irdeleyip benimsememişseniz bu eseri, buradaki özeti de tam olarak anlamak mümkin olmayacaktır):

    madde kâinatındaki idrakler, icaplar, imkânlar ve varlıklar vahdeti (birliği) olan, kâinatın son tekâmül hudutlarındaki 'ünite', madde kâinatı ötesi aslî icapların kâinata 'aslî tesirler' hâlinde girip oradan 'aşağı'lara doğru, en ufak zerreye kadar dağıtılıp, icabınca pay edildiği yer... her şey bu aslî tesirlerle hayâtiyet arz eder. bu tesirlerin ihatası dahilindedir... bu tesirlerle maddeler kurulur, varlıklar oluşur... yâni bir insanın kaba hidrojen âlemi ötesi öz varlığı da bu tesirlerle oluşmuştur. basit, iptidaî varlık çeşitli bitki, hayvanât, insan seviyelerinde uzunca bir süre inkişaf edip idrakini genişlettikçe tam idrake doğru yol alır. tam idrake vardığı, yâni gittikçe kudrerlenip nûrlandığı zaman kendi hakikî varlığını kavramaya başlar. kendi hakikî varlığını kavraması da tabiatıyla, onu var eden, kuran aslî tesirleri kavrayıp, onlara rûhunun davranışlarının aktif olarak intibakını tazammun eder. işte bu noktadan itibaren varlık bu aslî tesirleri temâşa etmeye başlamış, onların icaplarının tahakkukunda aktif rol alan, vazife plânının (küresel zaman ve mekân dahilindeki süptil âlemin) vazifeli bir varlığı hâline gelerek, bundan böyle aslî zaman üzerinde ilerleyişle gerçekleşen asıl, hakikî ve objektif tekâmül merhalesine ulaşmış olur... tabiî teferruatlara girmeden, kaba taslak yazdım. işte yukarıdaki sembolik bilgilerin görece sembolsüz izâhı budur.

    kendinize iyi bakın ve selâm üzere olun (vesselâm)... selâmetle ilâhî nûrlara varın/varalım...

    --------------------------------------
    not: bu yazıyı gâh yürürken, gâh sahil kenarında otururken spontane olarak yazmış bulundum. beşerî lisanî, semantik, terminolojik hatalar varsa özür dilerim.

    tuğşat barış · 06.09.2019 ~22:00 - 00:30 t.s.i.

    bengisu, âb-ı hayât, hayât suyu, hayât ağacı
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap