• anlaşıldığı kadarıyla film amacına ulaşmıştır. ancak unutulmaması gereken bir şey vardır: bunları yaşatanlar soyut bir devletin mensupları değil, türkiye cumhuriyeti devletinin mensuplarıdir.

    unutulmaması gereken başka bir şey daha vardır: bu yapılanları görmezden gelen, umursamayan, onaylayan, "iyi oldu" diyenler vardır; bunlar türkiye cumhuriyetinin vatandaşlarıdır.

    unutulmaması gereken son bir şey daha vardır: bu zulme maruz kalanlar, adeta bir laboratuar hayvanı muamelesi görenler ve ölenler... onlar, yukarıdaki paragraftaki vatandaşlar uğruna tüm bu zulmü yaşamışlardır.
  • çiçek sevenler, hayvan severler, sanatseverler, yazılsa hayatları roman olacaklar, sinefiller, gezginler, gurmeler, insan sarrafları, şiir sevenler, şiir sevmeyenler, müzik sevenler, yemek yapmayı bilenler, belgeselden gayrısını izlemeyenler, tertipliler, titizler, aktivistler, feministler, anarşistler, hümanistler, twitter'da takipçi sayısını takmayanlar, facebook'ta taş üstünde taş bırakmayanlar, kemalistler, şakirtler, sosyal demokratlar, sosyalizm mi kalmışçılar, aykut istifa etmesinciler, dizi takipçileri lütfen bu filmi izleyin! kendiniz için, insanlığınız için…
  • birkaç gün önce izledim ve cidden ne kadar okusam da aslında hiçbir fikrimin olmadığını farkettim. tecriti iliklerinize kadar hissediyorsunuz izlerken. her hikaye, her hücre ayrı ayrı çok sarsıcı.

    --- spoiler ---

    * çiğdem'le başladı maceramız. 19 aralık vahşeti sonrası hafızasından son dört yılı silinmiş. her sabah aynı yabancılığa, aynı boşluğa uyanıyor.

    * gardiyan ramazan, harikaydın. dışarıdaki f tipi yaşantıyı öyle güzel gösterdin ki.
    "beni de yaz müdürüm"

    * 3 kişilik koğuştaki direniş içimizi açtı: el yapımı boyalarla tavan dahil her yere bıraktığınız ayak izleri muhteşemdi. sizinle birlikte yürüdük o tavanda.

    * sırma ne hoş kadındın sen öyle. insana dair en ufak bir şeye tahammül gösterilmediğini sırma'nın tamamen eldeki malzeme (tabak, karton, süpürge teli vs.) ile geceler boyu uğraşarak yaptığı sazını kırmaları gayet net anlatıyor. eliniz kırılsın. "yepyeni bir hayat gelir, bizde ve her yerde".

    * deterjan orhan, bir böcekle arkadaşlığına bile izin verilmedi ya...

    * fırat tanış ne güzel muharrem karademir oldun sen öyle. tarif edilemez o yaşattığın. ve insan hakları komisyonu, siz de müthiştiniz. * * "ne için ölünür?"e verdiğiniz komik cevaplar, "onur ve adalet!" ve tabi ki "lütfen muharrem, lütfen! canına kıyma." ve muharrem'in artık onu rahatsız edemeyin diye kendini ateşe bırakması *...

    * tabut, gerçekten övüldüğü kadar güzel bir bölümdü. keşke marangozun çırağı kadar olabilsek. "bu sefer de bizden olsun"

    * arama kabini, belki de daha kolay empati yapabileceğimiz bir bölümdü. o anne her "çıkar" emriyle sanki bir kat derisini çıkardı. öyle acı çekti, çektik. o otobüste dönüş yolculuğundayken bir görüş kabininde eşliğinde o ağladı, biz ağladık.

    * ve o kesik işaret parmağı, sessiz çığlık deyiminin vücuda gelmiş hali. limon içi mesajlar, karşılıksız çağrılar. derken, belki de tam vazgeçmek üzereyken insanın içini taşıran, umudu tekrar canlandıran o müthiş mektup: "seni seviyoruz, yoldaşların".

    --- spoiler ---

    gidin izleyin, izletin.
  • tecrit edilmemesi gereken bir film bu.

    ve ben bu filmi tek başına izledim, koskoca salonda yalnızdım. tek kişilik hücrelerde yaşanan hayatlara tek başına şahitlik etmeye çalıştım, benimki ne kadar şahitlikten sayılırsa artık.

    insanlık dışı dediğimiz tüm bu işkenceler, cezalar, tecritler; insanlık dışı değil aslında. insanlığın içinde aksine, en içimizde. bilmediğim, öğrenmediğim, uzak durduğum hayatlar, hikayeler, ve gerçekler adına ben de sorumlusuyum, bu insanlık içi eylemlerin. çünkü, ben de tüm yaşananların üzerine oturmuş yazıyorum bunları. geçmişte yaşanan tüm acı günlerin ve bu filme de konu olmuş kara lekelerin üzerine çıkmış yazıyorum. en insani ihtiyaçlara, güneşe, sese, nefese, aç bırakılan o insanların ve onları bekleyen ailelerinin hikayelerini ezip geçeli çok oldu çünkü. çok derinlerde kaldı onlar; çoğu unutuldu, çoğu unutulacak.

    son birkaç aydır; kendimi yine kendi isteğimle yalnızlaştırırken, odamdan çıkmazken, telefonlara bakmazken, doğru düzgün yemek yemezken... hayatın ne kadar acımasız olduğundan bahsediyordum. ne güzel şikayet ediyordum bir bilseniz. ne diyor ramazan filmde; “yalnızlık zor müdürüm”. evet, yalnızlık zor ramazan. ama ben bugün, gerçek yalnızlığa mahkum edilmiş o insanların hikayelerini izlerken, utandım kendi yalnızlığımdan. biliyorum ki; birkaç saat, belki en fazla birkaç gün daha sürecek bu his ve sonra o da unutulacak.

    unutulsalar bile, en azından arada bir hatırlansın diye yazıyorum bunları. bu filme gidiniz, ki böyle filmler çekilsin, çekilebilsin, izlensin, izlenebilsin, ve sonunda da bilinsin.

    “korktuğum cezaevinde olmak değil, cezaevinde olup da bilinmemek”...
  • keşke sadece film olsaydı.
  • bugün 19.00 seansına "beyoğlu - beyoğlu" sineması' nda gittiğim, güzide, nadide ve pek güzel film...

    o nasıl bir naifliktir... ?!
    o nasıl bir güzelliktir, diye diye, izlenen ve uzun zamanlardır beklenen beklenen filmdir, aynı zamanda da.

    --- spoiler ---

    fırat tanış, güneşe ulaşmak isterken, içeri giren insan hakları komisyonu üyelerine şu cümleyi kurar;
    "güneş içeri girmeye çalışıyor. ben ise onu yakalayıp idareye vermek istiyorum...."

    evet işte bu f tipi tecritin, f tipi film' in kısa bir özetidir. içeri girmek isteyen bir güneş vardır. ya da içeri dalmak isteyen bir küçük hamam böceği. olmadı bir küçük, sarı çiçek... hepsi ama hepsi insancadır, insanladır. o nedenle belki de, en insani olmayan yer olan "f tipi" hücrede var olmamalıdır. olmayacaktır...

    --- spoiler ---

    gidin ve görün, ne olur. yapın bunu...

    izleyin ... pişman olmayacaksınız.
  • kurgusu, oykuleri, goruntuleri, kayalarin arasinda fiskirmis bir tutam yesil surgun gibi.
    yasamda, direncte ickin. gercek, sahici.

    ilk bolum saglam bir baslangic.
    bellegi surekli silinen tutsakla birlikte, toplumsal bellegi devamli bosalan kitleye de surec animsatiliyor. bilinc asilaniyor.

    ikinci bolum ise devrimci sanata iliskin umudu tazeliyor. bir gardiyanin zavalli, yalniz, ayriksi yasami uzerinden "icerde disarda hucreleri parcala" sloganinin "disarida" kismi gun isigina tutuluyor. benzer yapitlarda, ornegin hunger'da, bu derinlik bu insancillik yoktu. gardiyanlar daha canavarca resmedilmisti. devrimcilerin ellerini kardesce gardiyanlarina, kolluklara uzatmalari cok degerli. mandela'yi kucucuk hucresinde devlestiren seylerden biri de, hucresi onunden gecerken onunu ilikleyen gardiyanlardi. onlarla kurulan etlilesimdi, iliskiydi.

    direnisin farkli yonleri, bicemleri, ucuncu ve dorduncu bolumlerde aciliyor. insanin bedenini direnis icin bir alet olarak kullanmasi uzerine cokca ornek, cokca oyku vardir. boyalarla rengarenk, ya da sac telleriyle yapilan direnisin obur ucunda, irlandali tutsaklarin diskilarini hucre duvarlarina surerek gerceklestirdikleri "pis direnis" (no wash protest - dirty protest) de tarihte yerini almisti. yine bunlarin arka planinda, tutsaklarin tecrit altinda renge, sese ac kalmalari da goz onunde bulundurulmali.

    filmin en zayif karakterlerinden, oyunculuklarindan birini "hapisane muduru" sergiliyor. belki altinda bilincli birtakim secimler yatiyordur.

    sinema salonundaki izleyiciler uzerindeki gozlemlerime dayanarak, filmin vurucu degil bogucu bir etki yarattigini soyleyebilirim.
    duvar'da, carandiru'da, ya da hunger'da isiklar yandiginda izleyicilerin duyumsadigi tokat yemis hissi bu yapimda etkin degil.
    ornegin, tutsak annesine giysilerinin zorla cikarttirildigi yuz plan uzerinde uzayip giden dakikalar, salonu terk eden daralmis izleyiciler olarak geri dondu.

    "f tipi film" zulmu yasayanlarin, iskenceyi gorenlerin tarihe dustugu bir not.
    bu not, anlatim dili, bicimi, yapim uzerindeki baskilar, karartmalar nedeniyle, kitlelere kalabaliklara ulasamiyor belki ama...
    topragin altindaki tohumu damla damla besliyor. bahara karsi.
  • victor jara'nin anavatanindan gelen bir arkadasin filmle ilgili yorumu :

    "ne yazik ki cok guzel bir film olmus... ".

    cok sey anlatiyor.
  • film bittiğinden beri kendimi o kadar yorgun hissediyorum ki, gerçekten yazmaya mecalim kalmadı. sadece kavram olarak bildiğimiz f tipinin vücut bulmuş hali çok sarsıcıydı.

    --- spoiler ---

    ezel akay'ın alt metin zengini bölümü, fırat tanış'ın ateşle ve neslime armağanımdır ile çıkardığı müthiş oyunculuk, deterjan orhan'a verilen sözün tutulması(!), sulu boyayla sınır tanımayanlar, tabut için avucunun içinde sakladığı parasını çıkartıp sessizce ağlayarak uzatan sakine anne... daha bir sürü detay, acı, yangın.

    --- spoiler ---

    tokat yedi, çıktı işte herkes. suratlar asık, dağıldı bütün salon. sonra eve geldik, çay koyduk, içtik, uyuduk, uyandık. kendi f tipimize bu sefer daha fazla gerçekle yüzleşerek geri döndük.

    insanın içine oturan film.
  • bakın ne anlatıyor yıllar sonra, o katlima katılan askerlerden biri: “koğuşta yangın çıktıktan sonra yardım isteyenlere ‘sizi kurtarmak için yaş battaniyeler atıyoruz, bunlara sarılın ve kendinizi koruyun’ diyerek battaniyeler attık. fakat battaniyelere su değil, benzin ve tiner dökülmüştü. battaniyelere sarılanlar daha çabuk yanıyordu.”

    http://www.radikal.com.tr/…id=1113446&categoryid=97

    ercan kesal'in harika yazısında değindiği işte bu katliamdan sonra hücrelere tıkılıp hayattan ve her şeyden tercit edilen insanların ne halde olduklarına dair güzel bir filmdir.

    "insanlık onuru işkenceyi yenecek" diyor f tipindeki tutsaklar. peki bizim bunca zulmü görmezden gelerek kendi onurumuza dair bir söz edebilmemiz mümkün müdür? o insanlar için değil, kendimiz için bir şeyler yapmaya bu filmi izleyerek başlayabiliriz...
hesabın var mı? giriş yap