• kesin olmayanı benimseme...
  • (bkz: kuram).
  • cümle içinde ki kullanılımına örnek vermek gerekirse;

    -farz edelim ki...
    -farz etmeyelim, ben faraziyelerle uğraşmayı sevmem.
  • bugün, farklı bir gün diğerlerinden… hepimiz bunun bilincindeyiz. parmak uçların gezinirken tenimde dün, daha farklı ezgiler çalardı radyolardan. kasvetim daha bir görünmez olurdu. aşktan uzak şehvete yakın bir ilişkinin mamulü, terk edilmiş, kırılgan. bildikleriniz yanlış, söyledikleriniz yalan.

    "hiçbir erkek kadar kullanılamaz bir kadın.
    umursamazlığın gölgesinde düş kırıklığı var.
    tek gecelik ilişkiler, en çok erkeği yaralar."

    --o kadına âşık olup olmadığımı nasıl anlayabilirim, diye sordum.
    — mastürbasyon yaptıktan sonra hala aynı şiddette özlüyorsan, âşıksın, dedi.

    hayır. cevabım bu. sorunun ne olduğu önemli değil. soru işaretini nereye koyduğun da... dallarından dökülen yaprakların ihanetiyle sarsılmış bir ağaçtan merhamet mi bekliyorsun? görürsün sen. kökleriyle tüm suyunu emdiğinde altından, dudaklarını nemlendirecek bir nebze ıslaklık için bana yalvaracaksın. bir nebzenin kaç santim olduğunu merak edecek, metrajsız kelimelerin varlığından rahatsızlık duyacaksın.

    "imalardan sıkılmış,
    takıntı yineleri.
    kelime oyunları,
    hastalıklı beyinler.
    retoriği icat edene
    gitsin bu sefer radyomuzdan
    tüm küfürler."

    -unutmanın en kolay yolu nedir, diye sordum.
    -unutmamaya çalışmak, dedi.

    yutağımda söylediklerin. konuşurken kulakların duyuyor muydu duyduklarımı? yoksa söylemek isteyip söyleyemediklerinin seslendirmesini bilinçsiz mi yaptın? keskin bir inançla, bir insan bir insanı nasıl öldürebilir? tanrıya olan inancını nasıl bu denli kaybedebilir?

    "hissetmeye çalış.
    hadi... başarabilirsin...
    kaybolma...
    bir ekim sabahı.
    sana bakmayan gözler.
    seni dinlemeyen kulaklar.
    aldırma. ne çok şey başardın.
    bunu da yapabilirsin.
    kaybolma...
    başka bir dünyada gerçekleşir belki umdukların."

    — hava mı soğuk yoksa sen mi üşüyorsun, diye sordu.
    — bilmiyorum, dedim.

    yok, hiç bir kutsal kitapta sorularımın cevapları… “oku... benim adımla...” okuyorum yıllardır. okuyorum... uçsuz bucaksız düşüncelerden, sanrılardan geçtim. düşlerimi gerçek kılmak için işledim tüm günahları. tüm seçimlerim yeni soruları doğurdu ve tüm cevaplarım yeni sorunları. tanrı! olsaydın! bana bunları yapmazdın! inançsızlık mı, yoksa çok derin bir inanç mı? sevmediğine kin güder mi insan?

    "erdemin kırılganı, cahilliktir.
    aynı hiddetle sevemeyeceksen,
    hiç heves etme
    şartlara göre değişen bir aşk
    hainliktir."

    —neden, gerçekleşmedi yıldız kaydığında tuttuğum hiç bir dileğim, diye sordum.
    —ben size böyle bir şey vaat etmedim, bu yalanı kendiniz uydurdunuz, dedi.

    farazi bir ihtimale beşik kertildim. her yalandan talanlar çıkardım, her umutsuzluğumu baş tacı yaptım. ihtimaller faraziyeye yöneldikçe, ben mezarıma gömüldüm. kadere inanmayan bir kelebeğe yarını göremeyeceğini anlatmaya vaktin yok. yaşa ve gör... nefes ver ve öl... idealistsen alnında yazıyor geleceğin, materyalistsen tesadüfler her yanı sarmış. idea ve metalar iç içe girmiş, kaderde bu tesadüfü görmek de varmış.

    "hiç kimse sonsuza baki değildir.
    yollarınızın sonuna elbette geleceksiniz.
    lakin kendinizi pür özgür sanmayın
    o istemedikçe, siz isteyemezsiniz."

    —güçlü bir erkek gibi nasıl görünebilirim, diye sordum.
    —en güçlü benim ama benim de belirli bir şeklim yok, o yüzden bu görüntü olayını fazla takma kafana, dedi.

    aramızdaki mesafeler abarmadan önce, yola düşmeyi daha çok seviyordum. kolaydır aguşunu açmış bir peygambere doğru koşmak. seni kucaklamayacağını bildiğin biri için kaç kilometre gidersin? gider misin? bunun cevabı, vereceğim diğer cevapları zorlayan. gurur beynimin neonlu tabelalarında hiç bu kadar büyük harflerle oluşmamıştı. şimdi küçük düşme korkusuyla pençelerini ortaya çıkarmış bir hayvan gibi tetikteyim her gün. beni bu hale getirdiğin için mutlu musun? değilsin...

    "ben yarattım
    keşke kelimesi dışındaki her şeyi
    siz yaşadıkça
    keşke yi yarattınız."

    —peki, neden hala seviyorsun onu, diye sordu.
    —bilmiyorum, dedim.
  • hukuktaki anlamının karşılığı, kuram ya da karineden farklıdır.

    faraziye, bir "kabuldür." dönüşü mümkün olmayan bir varsayımdır. faraziyenin aksinin ispatı gibi bir şey olamaz, artık o konu o şekilde kabul edilerek kapatılmış olur.

    mesela, bir şirkette tek başına işlem yapmaya yetkili iki kişi görünüyor ve biri sizsiniz, ama aslında şirkete uğradığınız yok. işlemler zaten diğer yetkili tarafından tıkır tıkır yapılıyor, siz ise ticaretin t'sinden anlamıyorsunuz.

    işte bunu hakime anlatamazsınız. siz, faraziye itibariyle, artık bir tacirsiniz. bunun aksini ispat edemezsiniz.

    başka bir örnek, yapmadığınız işten sorumlu olduğunuz hallerdir. mesela yazı işleri müdürü müsünüz, siz artık o gazetede yazan şeylerden sorumlusunuz. gazeteye açılan davada tarafsınız. "ben yapmadım, haberim de yoktu" diyemezsiniz, çünkü burada bir "faraziye" var. sizin tüm bu işlerden sorumlu olduğunuz kabul edilir.

    karine hallerinde ise, durumun aksinin ispatı mümkündür. şimdi aklıma örnek gelmedi ama anladınız siz.
  • mutluluk faraziyedir.

    (bkz: peyami safa)
  • (bkz: fiksiyon)
hesabın var mı? giriş yap