• 1.farzlar, nübüvvet ilminden kaynaklanır. teklif bizatihi allah'tan gelir.

    2.farzları yapana allah gelir. nafilelerde ise kul allah'a yaklaşmaya çalışır.

    3.farzları yapan kimse için ihlas şartı yoktur. farzlar dışındaki tüm ameller için(sünnetler dahil) ihlas şartı aranır. ihlası olmayan kimsenin yaptığı nafileler boşa gider. hatta boşa gitmekle de kalmaz, başına bela olur ve yolunu keser.

    4.farzları yapanda nübüvvet kemalinden küçük de olsa bir pay hasıl olur. bu pay onu direkt cennete bağlar.

    5.nafileler ise nübüvvet ile değil velayet ile ilgilidir. velayet toplumsal bir olgu değildir, bugünkü tabirle bir kişisel gelişim yoludur. sünnetler velayet-i kübra denilen peygambere ve sahabeye has özel ve çok yüksek bir kişisel gelişim yolunun çalışmalarıdır. günümüz insanının o yolda gitmesi hemen hemen mümkün değildir.

    6.tasavvuf ilmi ile açılan velayet(kişisel gelişim yolu), peygamber ve sahabenin yolundan başkadır. ona göre oldukça düşük mertebelidir. harikaları ve olağanüstü halleri çoktur ama bu onun yüksekliğinden değil düşüklüğünden ileri gelir. tasavvufun olağanüstü hallerinden sahabenin haberi bile yoktur.

    7.ilmin ve marifetin seviyesi düştükçe, sekr/sarhoşluk artar. olağanüstü haller çokça görünür olur. seviye yükseldikçe ayıklık artar ve beşeriyet ağır basar. haller görünürde sıradanlaşır ama özde derinleşir.

    8.farzlar haricindeki amelleri kitlelere empoze etmek son derece zararlıdır. nafileler ancak o şuura ve o seviyeye gelen veli zatların fazladan bir uğraşısı olabilir. mesela 4 rekatlık yatsı namazını 13 rekat yapmak, buna bir de tesbihat eklemek, zaman içinde namazın tümden terk edilmesi sonucunu doğuracaktır. halbuki sünnet dahil herhangi bir nafilenin farzlar yanında kıymeti yoktur. denize nispetle damla bile değildirler.
  • farz demek, mecburiyet demek değildir. hakk'a yanaşmak için muhakkak şart olan şeye farz denir. hakk'a yanaşmanın edebi ve usulüdür; bunsuz olmaz demektir.
    ---ibn arabi---
  • eğer farzlar olmasaydı, insan müslüman bile olsa dünyanın işlerine dalardı, allah'ı unuturdu... dünyada yığınla meşgale varken marifet ile uğraşmak çok önemli...
  • 21. yy müslümanlarınca "olursa iyi olmazsa canın sağ olsun, allah affeder" seviyesine çekilmiş bir kelime.

    (bkz: nice to have)
  • tdk. 1. din b. müslümanlıkta, özür olmadıkça yapılması zorunlu, yapılmaması günah sayılan ibadet. 2. mec. yapmak zorunda kalınan şey, boyun borcu.
  • zulüm göreni kurtarmak farzdır.
    (nisa, 75).
  • eğer ibadet farz olmasaydı, insanlar allah'a yönelmezlerdi bence. insanın nefsi ancak ciddi bir uyarıdan, üst makamdan aldığı emirden anlar.
    insanlar yapabilecek bir halde olsalardı bence farz diye bir şey olmazdı. insanların nefsinin imana, islama direnmesi nedeniyle farzlar var diye düşünüyorum...
    yani allah, insanlar helak olmak için direnselerde onları zorla kurtarıyor (el cebbar isminin tecellisi). insanların kurtulması için farzları nasip etmiş... insanlara farzı nasip etmeseydi, bunu bildirmeseydi çoğu insan imansız yaşayıp imansız ölüp giderdi...
    farz diye bir zorunluluğumuz olmasaydı yalnızca sünnetler olsaydı çoğu kişi sünnetleri bile yapmazdı diye düşünüyorum...
    nefs ancak resmiyetten, zorunda olmaktan, üst makamdan gelen emirden laf anlar.
  • dini terimler sevgili metaforu ile açıklanabilir.

    inancın temeli sevgidir, allah sevgisidir. peki bundan insanın nasıl haberi olur? aslında durum şudur, ayna evresini geçen her insanda bir benlik tasarımı oluşur. insanın dış dünyayı algılamasını sağlayan bu mekanizma kişinin kendi varlığına da delildir. insan bu sayede var olduğunu öne sürebilir. dolayısıyla insanın en büyük arzusu, sayesinde varoluşu algıladığı benliği ile sonsuza dek beraber olmaktır; ölüm, mekanizmanın kaybı anlamına geldiği için istenmeyen bir olaydır.

    insanın en büyük yanılgısı mekanizma ile kendini özdeşleştirmesidir. hâlbuki mekanizma o değildir, ona ait değildir, belki ona emanettir. tanrı kavramı burada yapbozun parçası gibi yerine oturur. mekanizma tanrıya aittir, belki tanrının parçasıdır. dolayısıyla kendini mekanizma ile özdeşleştiren kişi kendini ne kadar seviyorsa aslında tanrıyı seviyor demektir.

    insanın mekanizmayı sevmesinin bir diğer nedeni algıladığı dünya içinde etkileşim oluşturmak için ona imkân, güç vermesidir. böylece insanın güce olan eğilimi açıklanır: kişi, kendisini sevdiği gibi güçlü olduğunu düşündüğü diğer özneleri de sever; aslında gücü sever.

    tanrı dini öğretiler aracılığıyla insanlara bu durumu iletir. 'allah'tan başka kuvvet yok' ayeti insanın kendine ait bir gücü olmadığını ifade ettiği gibi başka nesnelerde de güç bulunmadığına işaret eder.

    bu açıklamalardan sonra farz terimi şöyle açıklanabilir. farz, sevgilinin istekleridir. bir kişi allah'a olan sevgisini ne derece hatırlarsa (çünkü hakikat hatırlamadır) kutsal metinler aracılığıyla bildirilenleri o kadar benimser. sevgi yoksa iman da yoktur, belki taklit vardır:

    aşksız kişi insan değil anlasanız
    muhabbetsizler şeytan kavmi dinleseniz
    aşktan başka sözü eğer söyleseniz
    elinizden iman islam gitti olmalı

    ahmet yesevi
  • arapça olmasına rağmen kuran'da hiç bulunmayan kavram!

    size ne oluyor da allah yolunda ve: "ey rabb'imiz! bizi halkı zalim olan bu beldeden çıkar, katından bize bir veli ver, bize katından yardım edecek kimseler ver" diyen mustaz'af erkekler, kadınlar ve çocuklar için savaşmıyorsunuz? 4/75

    kuran'da olmadığı gibi 4/75'te de bulunmayan kelime! bu farz marz diyenlerin kuran dışı kaynakları var namasteci olduklarını, salat yerine bazen namaz yazdıklarını söylememe gerek yok sanırım.
  • (bkz: hadis)
hesabın var mı? giriş yap