• bu akşam alsancak'ta, devrimci gençlik birliği tarafından düzenlenen bir panelin konusuymuş.

    https://twitter.com/…atki/status/567984148922671104
  • bugünlerde belki de en çok ihtiyacımız olan şey; hele ki devrimciler tarafından yürütülmesi bu mücadelenin... ne kadar teşekkür edilse az dgb'ye bu kararlı duruşları için, yüreklerinden öpüyorum!
  • her haltın devrimle kökünden çözüleceğine inanan saçma sapan devrimci gerici mücadele.

    bu zihni pek açık devrimci zevatlar
    - kadın sorunu var dediğinizde biz eşitlikçiyiz der ağzından kadını aşağılayan sözleri düşürmezler.
    - toplumda lgbti bireylerin varlığını kabul edemezler
    - hayvan hakları dediğinizde "bıyık" altından gülerek yaşam hakkı savunucularının, hayvan özgürlükçülerinin çabalarını küçümserler.

    pardon, neyi deviriyordunuz?
  • sosyalist sol'daki her bi boku sınıf mücadelesine indirgeme hastalığının sonucudur. ya tamam arkadaşım sınıfsal bir sorun var ortada da; kadınların, engellilerin, eşcinsellerin, kürtlerin....vb sorunları sadece sınıfsal nitelikli değildir.
  • olmasaydı, olmazdık.

    edit: erkeğim.
  • marksizm'in cinsiyet körü olduğunu zaten biliyorduk.
    iktidar yalnızca sermaye sahibinde değil.
    iktidar görmezden geldiğiniz ailenin içinde.
    bu söylemle var olan bir ideolojiyle mücadele etmeyi düşünerek, gerçekte nasıl faşist olduklarını ispatlamışlardır.
    şaşırmadık.
    geçtiğimiz haftalarda gazi üniversitesi'nde feminist kadınları yerlerde sürükleyen faşistlere haber salmalarını salık veririm.
    kafa son kertede aynı kafa.
  • faşistlik değildir.
  • bakın şöyle bir yazıyla karşılaştım:

    http://www.sosyalistfeministkolektif.org/…rici.html

    tamam bu örnek fantastik diyebilirsiniz, delinin biri yazmış editör de okumadan koymuştur vb. mesele bu yazı değil, sadece hala yazılabilmesinin ideolojik/siyasi koşullarının diri olduğunu göstermeye çalıştım. bu ülkenin feministleri (onurlu canım dostların yanında avrupa birliği'nin fonladığı dominant bir kesimi de var, tıpkı bir kısım sosyalist-marksist vb. gibi, ne yazık ki) ideoloji ile siyaset arasındaki ayrımı bir türlü gözetemeyip, kitaplarda yazanları sokaklarda okuma akademizmi dışında pek bir kazanım elde edemediler bu kadın kasaplığı ülkesinde. öyle ki; dinci gericiliği, siyasal islam'ın iktidarda olduğu (refah partisi iktidarı dahil) yıllarda dahil gündemlerine hiç almadılar, kadın meselesinin aslında türkiye neoliberalizmine göbekten bağlı olduğunu kavrayamadılar. kadın kasaplığının, türbanın, çarşafın bu uluslararası düzenin yeni evresinde tekabül ettiği şeyi kavrayamadılar, çarşafa özgürlük atfettikleri bile oldu. ab'den fonlananların zaten böyle bir derdi yoktu, fakat mücadeleci feministler de bu berrak okumayı yapamadılar.

    nasıl ki "kahrol kapitalizm" sloganına sıkışmak anti-kapitalist siyaset açısından kocaman bir sıfıra tekabül ediyorsa "kahrol patriarka" çerçevesine sıkışmak da aynen böyledir, gerçek düşmanla dövüşmez, hatta ekseriyetle onu gizler. nasıl ki anti-kapitalist mücadele esnek çalışmaya, taşeronlaşmaya, güvencesizliğe vb. karşı verilen mücadele ve bunların bir iktidar hedefiyle inceltilmesiyle oluşuyorsa (kabalaştırarak geçiyorum) kadın meselesi de aynı şekilde ele alınmadıkça verilen mücadele bir işe yaramaz. hayat bu kadar alçakgönüllü değil.

    kimsenin iyi niyetine, onca emeğine saygısızlık etmek değil amacım. fakat yıllar boyu gözünün önünde kabak gibi ortada olan tabloyu doğru okuyamayan bu siyasal akıma, türkiye feminizmine gereğinden fazla kredi açmak çok yersiz. elbette eleştirilecekler. tıpkı yıllardır isminin başında marksist, sosyalist, komünist sıfatlarını taşıyıp akp diktasına stepnelik yapmış onlarca tipin eleştirildiği gibi. kimse isminin başında yazan sıfat nedeniyle eleştiriden azade olmuyor, buradaki tek kerteriz hayattır, hayatı doğru okumak ve doğru mücadele araçlarını geliştirebilmektir. öyle bir noktaya geldi ki ülke, artık doğru, net ve sonuç alıcı bir hat izlememe lüksü yok kimsenin. çünkü bu noktadan sonra türkiye solunun o veya bu kesimleri hata yapmayı sürdürürlerse; artık eleştirecek herkes ya mezarda, ya mahpusta, ya da el kapılarında olacak.

    son olarak; dgb'den siyaseten hiç hoşlanmam, muhtemelen kadın meselesini çokça ıskalayan, somut bir mücadele programı ortaya koyamayan, tersinden gölge boksu (işçicilik) öneren bir etkinlik olacaktır. dikkat çekmeye çalıştığım tek nokta türkiye feminist hareketi'nin kadın mücadelesinde eleştirilemez vb. olmayışıdır.

    edit: bu entry ideolojik mücadelenin bizatihi kendisi olma amacı taşımaktadır, "feministler tabi ki eleştirilecekler"le sınırlı değil demeye çalıştığım. elbette amansız bir ideolojik mücadele verilecek, memleketin bir tane özgecan'ını daha pespaye akademizme kurban veremeyiz, o kadar acil bir meseledir.
  • zamanlama neden yersiz olsun? doğru bildiğini, her koşul altında her zaman söyleyeceksin. "ya aslında patriyarka değil de, kapitalizm sorunu" demek hiç de ikonoklast değil -hatta hegemonyaya da son derece uyumlu. bu "ideolojik mücadele" ise, türkiye sosyalistlerinin kronik bakış açısını ve koruma içgüdüsünü dışarı vuruyor. tabii, genellemek yersiz; zira türkiye'de feminizm, ister sosyalist, ister liberal, isterse radikal olsun oldukça yol aldı aslında. hem de, türkiye solcularına "rağmen".

    öncelikle, yasal mevzuat talepleri, toplumsal cinsiyet ve rollerinin eleştirisi, ataerkil kurumların çözümlenmesi vs. haricinde görünmeyen emek gibi sosyalist literatürün eksik bıraktığı çok önemli alanı doldurdu feministler, halen daha dolduruyorlar. dahası, feminist iktisat ufkumuzu genişletiyor. zira vulgar "politik ekonominin eleştirisi" ile artık yetinilmez. engels'in katkılarına rağmen ortodoks marksizm pek kafa yormadı. gene de, rosa luxemburg'un dahi süfrajetlere kayıtsız şartsız desteğini ve ellen meiksins wood'un sosyalist-feminist proceye hiç de uzak kalmadığını hatırlatırım. yalnız, feminist eleştiri sosyalizmi (ya da biraz indirgersek marksizmi) ıskalamamıştır, ıskalamayacaktır. simone de beauvoir, ikinci dalga'nın kapılarını açarken marx'ı da eleştirmişti. şimdi bu eleştiriler hiç yapılmamış ve doğrulanmamış gibi, "ideolojik mücadele" adı altında tarihin akışının gerisin geriye döndürmektir yapılan.

    yani anacım, "ya kadın sorunu var, söz kaldıracağız ama feminizm olmasın", "ya kadın hareketi olsun ama feminist olmasın" veyahut "ya tamam feminizm olsun ama sosyalizme bağımlı ve mümkünse alt küme olsun" demek sadece ve sadece abuklamaktır. türkiye'de feminizm zorunludur. 21. yüzyıl sosyalizmi ve devriminde ise sadece gündemine alarak değil, tartışılması ve geliştirilmesi de zorunlu teori/pratiktir.

    ve en az bunlar kadar zorunlu olacak şey ise, feminizm'in sosyalizm, komünizm, anarşizm, liberalizm gibi hatlardan özerk olarak gelişmesi yani klasik sol söylemler ile hakimiyet altına alınmamasıdır.
hesabın var mı? giriş yap