• bos bos televizyon izlemektense tercih edilmesi gereken seydir. her aksam bir film iyi gelir.
  • bir film vardı hiç biri sigara içmediği halde bir sigara kulüpleri olan bi grup çocuk. yıllardır o filmi arıyorum bu gece rüyamda gördüm yine.
  • maalesef filmlerin alttan alttan gönderdikleri mesajlar vardır, aynı zamanda dizilerin de...

    mesela amerika'dan çıkan filmlerde genelde şöyle bir şey vardır: "biz en üstün insanlarız, teknolojimiz çok üstün. bizim dine ihtiyacımız yok. en güçlü olan ülke biziz. önemli olan ahlak değildir, önemli olan dünyanın keyfine bakmaktır. ahiret yoktur. tüm yatırım dünyaya yapılmalıdır. bizim sunduğumuz, filmlerde, dizilerde gösterdiğimiz hayat tarzı en güzel hayat tarzıdır. insanlar bize bağımlıdır çünkü en iyisini hep biz yaparız. herkes sunduklarımıza özenir ve isterler..."

    zaten dikkat edersek amerikan filmlerinde dünyayı kurtaran kişiler hep amerika'lı dır... dünyayı, insanları felaketten hep amerika'lılar kurtarır.

    bu nedenlerle bir film izlediğimiz zaman bu alt metinin etkisinde kalabiliriz bir süre...

    avrupa'dan çıkan filmlerde daha başka bir alt metin vardır. orada da derler ki:
    " gerçek insanlar biziz. dünyada tek insan gibi yaşayan topluluk bizleriz. biz elitiz, diğerleri ise zavallı insanlardır. din ancak zavallı insanlar içindir. din diye bir şey yoktur. bizden yığınla bilim adamı, sanatçı, önemli yazarlar çıkmıştır. bu nedenlerle de en başından beri hep en gelişmiş topluluk olduk. dinsiz olarak gayet güzel yaşıyoruz. dinsiz olduğumuz halde çok merhametli ve iyi insanlarızdır. diğerlerinin düşünmediği incelikleri hep biz düşünürüz. çevreye en duyarlı olan bizleriz. bakın dinsiz olduğumuz halde ne harika işler yapıyoruz bu konularda. biz sanattan, felsefeden, modernlikten en iyi anlayan insanlarız. entelektüeliz. diğer insanlar asla bizim gibi gelişmiş değillerdir. sanki sadece avrupa'dakiler insandırlar, geri kalan yerlerdekiler insan değillerdir, hayvan gibidirler. bizim yaptığımız filmleri izleyen zavallı insanlar hep hayatımıza özenirler..."

    mesela böyle şeyler iran filmlerinde yoktur. iran filmlerinde daha çok insaniyet, acizlik, yaşam mücadelesi, geçim sıkıntıları ön plandadır.

    türklerin yaptıkları diziler, filmler ise bir türlü avrupalı olamayan ancak biz ezik değiliz, biz de avrupa daki insanlar gibiyiz diyen filmlerdir.
    bu nedenle türkler avrupa, modernlik deyince akıllarına gelen şeyleri bol bol empoze ederler. avrupa, modernlik deyince akıllara ahlaksızlık, serbestlik, dinsizlik, modernlik ve zenginlik gibi şeyler gelir. ne kadar ahlaksız dizi yapılırsa o kadar avrupa'ya yakın ve modern hissederlermiş gibi sanki... özellikle din ile bağlantıyı koparınca zaten direk modern avrupa insanı olduklarını düşünürler... alttan alttan da böyle olunmalı derler maalesef. dünyaya bakın, ahiret yok, buranın sefasını sürün, keyfini çıkarın, avrupalı gibi modern olun derler... ancak ezik olma psikolojisiyle avrupa'yı bile yanlış anlamışlardır...

    dikkat edersek avrupa ve amerika deccalizm etkisi altında kalmışlardır. ve deccalizme ait şeyleri empoze ederler...

    o nedenle izlediğimiz filmleri, dizileri iyi seçmeliyiz. ayrıca dizi ve filmlerin rabıta ile de alakası vardır, bununla ilgili bir tefekkür entrysi:
    (bkz: #94371436)

    not: bu entry de genelleme yapılmıştır. özellikle genel olarak ortaya çıkarttıkları ve çok tutan filmler, diziler ele alınmıştır.
  • filmlerin çoğunluğu gerçeklik ve bununla beraber yetkinlik parçacıklarıdırlar ya da o parçacıkları yeniden düzenleyen mekanizmalar olabilme potansiyeline sahiptirler.
  • (bkz: #99721867)
  • milyonlarca harika film var şu evrende, ben oturup birini izlemeyi nadiren başarabiliyorum. galiba hayatıma birinin girip bana zorla izlettirmesi gerekiyor. çünkü izlemek istiyorum, hepsini. kucağımda da bir kedi, sanırım mutluluğun resmi bu abidin abi.
  • gilles deleuze film'i “kavram/süre blokları yaratmak” olarak tanımlar.

    teorik olarak, birbirini izleyen anları birbirlerine doğru sonsuz biçimde yakınlaştırsanız bile, hareket/yaşam yine de iki an arasındaki sürede gerçekleşir. gerçekleşmek, vuku bulmak: sinemada ve gündelik eylem içinde, olmakta olan karşısında bireyin nasıl konumlanması gerektiğini düzenleyen yasalar, hiç kuşkusuz bu yazıda ele alınan ahlâk , süre , an , hareket , kayıt , montaj ve manipülasyon çizgisinden çok daha kapsamlı bir çalışmanın konusu olurdu; ancak sinema sanatının (ve özelde kameranın yetenekleri) imaj'ın görüntüsünü yeniden üretmekle onun aynı zamanda kavramsal çiftini de üretmeyi başararak, bu çiftin aynı çizgisel doğrultuda, farklı görünümlerle ilerleyebileceği fikrini ortaya koyması açısından, zaman konusuna önemli bir felsefi açılım da getirmektedir.
  • "sinema makinesiyle izleyicilere gösterilen yapıt."

    hayatım boyunca pek fazla film izlemedim. izlediğim filmlerin çoğunu da tam anlamıyla kavramadığımı düşünüyorum. film eleştirmeni edasıyla paragraf paragraf yazanlara her zaman özenmişimdir.

    bu yüzden filmlerin nasıl izlenmesi gerektiğini araştırma kararı aldım.

    *öncelikle okuduğunu anlayan ve anlatabilen bir insanın filmleri de iyi anlayabileceğini düşünüyorum. nitelikli filmler okumadan önce nitelikli kitaplar okumalı. bu kitapları yorumlamalı. bu kitaplara dair yorumlar okunmalı. neticede film de kitap da hikâye anlatıyor.

    * filmin de kitap gibi serim, düğüm ve çözüm bölümleri içerdiği kavranmalı. filmde bunlar arasındaki geçiş anları bulunmaya çalışılmalı. serim-düğüm-çözüm'den oluşan filmde iki tane kırılma noktası gözlemlenmeli.

    * filmdeki olayların karakter üzerindeki etkileri incelenmeli. neyi neden yaptığı ve olaylardan nasıl etkilendiği üzerinde düşünülmeli.

    * ustalıkla çekilmiş bir filmde hiçbir sahne boşuna değildir. bu yüzden olay örgüsüne olan katkısı anlaşılmayan bir sahne görülürse o sahne tekrar tekrar izlenmeli.

    * filmi çeken yönetmen kendine ait bir dil oluşturmuş olabilir. (örneğin akira kurosawa)
    bahsi geçen yönetmenin biyografisi, otobiyografisi okunursa filmleri daha iyi anlaşılabilir.

    * filmdeki renk, müzik ve ritim değişimleri gözlenerek gidişata dair ipuçları bulunabilir.

    * son aşama herkesin bildiği gibi filme dair yorum ve eleştirilerin okunması. ben genelde bunun için ekşi sözlük kullanıyorum. yerli kaynak olarak pera sinema veya altyazı altyazı dergisi de tercih edilebilir.

    roger ebert gelmiş geçmiş en iyi film eleştirmenlerinden biriymiş. kendisinin kitapları ve derlenmiş yazıları okunabilir. rogert ebert'in öğrencileri kendisinin sitesini geliştirmeye devam ediyormuş.

    david thomson da bu konuda bilgili bir insan. kendisinin how to watch a movie isimli kitabını edindim. okuyup inceleyeceğim.

    bu yazıyı yazarken yararlandığım kaynak

    edit: okumalar yapmak için kitaplar paylaşan sinekütüphane

    sinema tarihiyle ilgili milyonlarca sayfalık online dergi ve kitap bulunan bir site
  • 2 saat surmesi bakimindan muhtesem bir aksam aktivitesi.
  • iyi bir film, izleyiciyi düşünmeye itmeli ve ona yeri geldiğinde en emin olduğu şey üzerinde bile yeniden düşünmeye zorlayacak kadar duygusal açıdan dokunmalıdır.
    bazen bunların hiçbirini yapmasa bile örneğin sabah kendine kahve hazırlayan bir adamın sahnesinde bunu rutin bir eylemden çıkarıp izleyiciye çarpıcı bir nokta sunabiliyorsa yani sıradan bir görseli çıplak bir gerçeklikle edebi bir yazı haline getirebiliyorsa o film yine iyidir.
hesabın var mı? giriş yap