• beslenmenin sağlığa etkisi hakkında bir belgesel. ilaç endüstrisinin zeitgeisti.
  • aralarında, bazı kanser vakalarının ve kalp hastalıklarının belirli bir diet ve vitamin terapisiyle tedavi edilebileceği gibi çok iddialı tezlere sahip belirli sayıda doktorla yapılan röportajdan oluşan bir belgesel.

    temel olarak, önleyici yaklaşımların, mevcut ilaca dayalı tedavi yöntemlerinden daha iyi sonuç verdiğini savunuyorlar. ilaç endüstrisinin kâr amaçlı çalışmasından ötürü tedavi yöntemlerinde uzun ve dolasıyla kendileri için kârlı olan ilaç terapilerinin seçilmesini şu ya da bu şekilde destekleyerek, çok daha basit ve ucuz yöntemlerin yok edilmesini sağladıkları söyleniyor. oysa tercihen çiğ, işlenmemiş besin ağırlıklı (sebze-meyve yani) ve vitamin takviyeli beslenmenin hastalıklardan korunmak ve hastalığa yakalanıldığında bunu atlatmak için yeterli olabileceği savunulmuş. belgeselin başında, vücudun pişmiş besinlere zehir muamelesi yaptığının belirtilmesi de benim için yeni bir iddia/olgu oldu. ayrıca depresyon ve alkolizm tedavisinde niasinin başarısına yapılan vurgu ve yüksek dozda vitamin alımının insan için tehlike oluşturmadığı iddiası da incelemeye değer, zira ilaçlar ve vitaminler konusunda gerçekten de önüne geçilemez derecede bir bilgi kirliliği oluşmuş durumda.

    belgeselde ilaç ve gıda endüstrisine karşı daha çok suçlama ve bilgi-belge bombardımanı bekliyordum doğrusu. ama 70 küsur dakikalık belgeselde daha ziyade sebze-meyve ağırlıklı doğru beslenme, (zaman zaman çok yüksek dozlarda) vitamin takviyesi, egzersiz ve stresten uzak durmanın öneminden bahsedilmiş. belki de bu nedenle, yeterince dikkati çekmemiş.

    sonuçta bakılması gereken nokta bir ülkenin sağlık politikası. son 10 yılda türkiye'de önleyici tıp yerine tedavi yöntemlerinin pratiğine odaklı bir sağlık hizmeti anlayışı oturtuldu. sağlık sisteminin özelleştirilip hastanelerin ticarethane haline getirilmesine herkes alışıyor. bizi tam da bu belgeselde anlatılan yanlışın içine çekecek zararlı bir politik tercih. her gün yenisi açılan özel hastaneler, hükümet üyelerinin hastane ortaklarıyla tuhaf ve yakın ilişkileri, ilaç üreticilerinin lobi faaliyetleri, kanser ve kalp vakalarının aynı abd'de olduğu gibi ilk sıralara kurulması falan derken, hastalığı önlemeye çalışmaktansa bırakın hasta olsunlar, sigorta şirketleri, ilaç şirketleri ve hastaneler bu işi halletsin şeklindeki çarpık bakış açısını herkes kabullendi. bunca para, önleyici tıbba ayrılsaydı daha az hastalık, daha az acı olabilirdi ama bu yeterince kârlı bir iş olmazdı herhalde.
  • hayatınızın hiçbir anında kendinizi vitaminsiz bırakmamanızı öğütleyen, özellikle kanser tedavisi ile alakalı çok ciddi tezler ortaya koyan belgesel.
  • süper bir belgesel. anafikri aslında çok basit; vücuduna ne sokuyorsan sen osun.

    temelde söylediği şeyler;

    1.pişince besinler, besin değerlerini kaybederler. o nedenle en azından günlük gıda tüketiminin en az %50'sini çiğ yapın. (aslında çok kolaydır, bol meyve & salata yer, kavrulmamış kuruyemişinizi artırır, sabahları da sebze/meyve suyu içerseniz çok kolay)

    2. vücut hastalıklarla başedecek bağışıklık sistemine sahibiz ama kötü beslenme ile bağışıklık sistemimizi bozuyoruz. özellikle kanserde kemoterapi gibi tedavilerde bağışıklık sisteminizi tamamen baskıladığınız için iyileşmeniz zordur. bağışıklık sisteminizi baskılamayın kuvvetlendirin. ilaç yerine vitamin alın (işenmiş besinlerden uzaklaşıp, doğal mümkünse organik besinlere geçerek ve mümkün mertebe hayvansal ürün tüketimini azaltıp sebze & meyva bazlı beslenmeye geçtiğinizde çok zor değil.)

    3. ilaçlar sektördür. hastalıkları özellikle şeker, tansiyon, alerji gibi kronik hastalıklar ilaçla iyileşmez sadece stabil halde kalır ve ilaçların bir sürü yan etkisi vardır.

    kendinize bir iyilik yapın ve izleyin !
  • gerson'larin reklamidir

    soylenenlerin ciddi bir kismi bilerek eksik birakilmis. vitamin/mineral calismalari yapiliyor, ama sonuclar onlarin istedikleri gibi degil. o zaman sorarlar adama "senin calismalarin nerede?". "kaynima iyi gelmis"ten oteye gecmiyor, gecemiyor
  • zannimca ilk dinleyiste genel olarak akla yatan ancak bilimsel kanitlarin eksikligi yuzunden tatmin etmeyen belgesel. ustte de denildigi gibi bircok iddia kaynimda da vardi ona iyi geldi, on kisiye sorduk okey dedi, ben denedim oldu'dan oteye gecemiyor.

    izledikten sonra aklima takilan birkac sorunun cevabini da kisa internet aramalariyla bulabilmis degilim. tipla ya da herhangi bir saglik sektoruyle uzaktan yakindan bir alakam yok, o yuzden verecegim ornekler sacma olabilir ama umarim aklimdaki soruyu anlatmaya yarar:
    1. iddia edilene gore son 23 yilda sebebinin vitamin alimi oldugu iddia edilen sadece 10 (kusur) olum var. bu sayilarla sadece asiri doz mu kast ediliyor? yoksa mesela asiri vitamin sebebiyle bagirsak florasi bozuldu ya da bobrek tasi ve bunun sonucunda enfeksiyon olustu, gibi ikincil vakalar ve bunlara bagli gerceklesen olumler dahil mi? yoksa bu tip olumler mesela bagirsak, bobrek iltihabi, vs. sonucu gerceklesen olumler olarak mi kategorilendiriliyor?
    bir de sirf meraktan soruyorum, "vitamini alirken bogazina takildi, bogularak oldu" vakalari dahil mi acaba?
    2. kivircik sacli heyecanli abi bir yerde gdo'lu gidalari yemeyi birakalim, onun yerine hepimiz superfood yiyelim diyor. bu bana pek mantikli ve surdurulebilir gelmedi. ornegin misirin bugun gdo'lu olmasinin nedenlerinden biri normal bir misir tohumuyla uretilen misirin gunumuzdeki yuksek talebi karsilayacak verimlilikte olmamasi. biz simdi hepimiz misiri birakir quinoa'ya sararsak ayni sorun onda da olmayacak mi? ureticiler talebi karsilayabilmek icin verimliligi arttiracak yontemlere yonelmeyecek mi? bunu kulaktan dolma olarak soyluyorum ama belgeselin yayinlanma tarihiyle bugun arasina bakarsak bile quinoa talebinin artmasindan dolayi guney amerika'da bircok sorunun ortaya ciktigini gorebiliriz bence.
    3. yine ayni heyecanli abi vucudumuzun pismis besinleri zehir olarak aligiladigini iddia ediyor. yine icgudusel olarak hic inanasim gelmedi. vitaminini kaybeder demek yine bir derece ama zehir? lulelerine kurban oldugumun vegan oldugunu ve etten bahsetmedigini tahmin ediyorum ama etin pismis olmasi pismemis olmasina gore vucudumuz icin cok daha az riskli ve daha saglikliysa, zehir etkisini arttirmak yerine azaltiyorsa, vucut pismis seyleri zehir olarak algilar demek fazla iddiali degil mi?

    sorular hakkinda bilgi sahibi olan ya da kaynak gosterebilecek yazarlarin yonlendirmelerini dort gozle beklerim.
  • adamlar bilimsel tıbbın ilaç şirketleriyle bağlantısını ortaya dökerken bilimsel kanıt istemek biraz abes kaçmıyor mu? hastalarını inandığı şekilde tedavi edebilmek için resmen ülkesinden vazgeçmiş doktorun biri. beyefendiler buraya gelip bilimsel kanıt istiyor. öyle bir ortamda kimse size bir hastaya ilaç dışında vitamin yüklemenin nasıl sonuç vereceğini araştırtmaz. hele yüksek dozlarda.

    gayet makul bir belgesel. reklam falan da göremiyorum zira dr. gerson’un kızından başka gersonlarla alakalı bir şey yok.

    denemeye sonuna kadar değer. yüksek doz vitamin alımının gerçekten abartılacak bir yanı yok. a ve d vitaminlerinin yan etkisi olabilir ama hele ki vücutta depolanmayan vitaminlerin alımının ne zararı olabilir? fazlasını işersin olur biter. bir de günlük 3 litre suyunu içersen böbreklerinde de bir sorun olmaz.

    fitoterapi uzmanı ümit bey de günde 2000 mg c vitamini alınmasını öneriyor. tıbbın önerdiği dozun bilmem kaç katı.

    herkesin izlemesi gereken belgesel.
  • bence doğrusu foot matters olacak başlık.
hesabın var mı? giriş yap