• gezi parkı olaylarında gördüğümüz polis şiddeti görüntüleri zihnimizde hala tazeyken izlenilmesi gereken bir film.

    --- spoiler ---

    yılbaşı eğlencesi dönüşü tren istasyonunda polis tarafından gereksiz yere vurularak öldürülen siyahi bir abd vatandaşının hikayaesini anlatan film, tren istasyonunda ki olayı telefonuyla çeken bir tanığın çektiği gerçek videoyla başlıyor.

    oscar grant öldürülen kişini adı. işten kovulmuş, sevgilisini aldatmış, ot satıcısı, daha önce hapiste yatmış ve 22 yaşında. ayrıca bir kızı var. film boyunca karakterin bu pislikten gittikçe kurtulmaya başladığı, kızına,sevgilisine ve annesine karşı geçmişte ki tavırlarından özür dilercesine daha sevgi dolu bir iletişim yarattığını görüyoruz.

    ot satıcılığını elindeki malları denize atarak bırakan, annesine doğum günü süprizleri hazırlayan, sevgilisine daha fazla yalan söylemeyip dürüst davranmaya başlayan ana karakterimizi sanki film sonunda izleyiciyi daha fazla etkilemek için bu kadar iyileşiyor göstermişler ki bunu da başarmışlar.

    --- spoiler ---

    bu filmin çıkışında salonda bulunan 50-60 kişinin suratında duvara toslamış bir ifade vardı ve diğer filmlerin aksine konuşabilen insan sayısı o kadar azdı ki film çıkışında sanki herkesin boğazı düğümlenmişti.

    oscar grant'ı öldüren polis 1.derece cinayetten yargılanıyor ve bundan dolayı hüküm giyiyor ardından bilin bakalım noluyor? karar bozuluyor ve şok tabancası yerine yanlışlıkla gerçek tabanca çektiği sebebiyle 2 sene hapis cezası verilip 11 ay yattıktan sonra çıkıyor. bizde ki versiyonu ise tutuksuz yargılanır ve polislik mesleğini yapmaya devam eder (bkz: ahmet şahbaz)
  • --- spoiler ---

    spoiler içerebilir (çok emin değilim)
    --- spoiler ---

    gerçek bir hikayeden veya eserden uyarlama olarak yapılan her filmin ilk dezavantajı konuya aşina insanların kafasındaki algı biçimine uyup uymayacağıdır.

    fakir bir irlandalı gencin londra’da karıştığı bir kavga sonrası metro çıkışında gözaltına alınıp haksız yere vurulup öldürüldüğünü düşünelim.
    fakir bir göçmen gencin paris metrosunda karıştığı bir kavga yüzünden gözaltına alınıp polis tarafından elleri kelepçeli bir halde haksız biçimde sırtından vurulup öldürüldüğünü düşünelim.
    fakir bir kürt gencinin taksim metro çıkışında karıştığı bir kavga yüzünden gözaltına alınıp bu esnada polis tarafından vurulup öldürüldüğünü düşünelim.

    benzerlikler arasından seçilebilecekler; fakir, genç ve haksız polis cinayeti olur yüksek ihtimalle.

    oscar’ın gerçek yaşamda nasıl biri olduğu tamamen onu büyüten koşulların çerçevesinde oluşmuştur. yönetmen oscar’ın nereden geldiğini değil nereye gitmek istediğini resmetmeye çalışmış. yalın bir dille, içinde bulunduğu toplumu kodlayan ilişkileri deşifre etmeye çalışarak bunu yapmaya çalışmış.

    iki tane unsur burada fikir ayrılığına sebebiyet verebilir. birincisi oscar’ın bir aziz gibi resmedilişinin ne kadar gerçekçi olabileceği. ikincisi toplumsal anlamda büyük yankı yaratan bir olayın zirve noktasının filmin küçük bir parçasını oluşturması. işte bu noktada da en başta bahsettiğim üslup seçimi devreye giriyor. yönetmen kendi seçtiği biçimde daha minimalist ve bireysel bir anlatı sunmayı tercih ediyor.

    oscar bir aziz gibi resmedilmiyor bana göre. oscar sabıkalı, illegal işler yapan insanlarla bağı olan, legal işini kendi hatalarından dolayı kaybetmiş, kız arkadaşını aldatan, 4-5 yaşlarında bir kızı olan, 22 yaşında bir siyahi genç. eğer filmde bunları anlamadıysanız esas meseleye gelmeye hiç gerek yok. bana göre filmin gerçek çizgisi dışına çıkıp oscar’a torpil yaptığı yegane yer, arabanın çarptığı köpeğe sarıldığı sahne olabilir. onun dışında gayet düzgün ilerliyor. kahramanlaştırmıyor, şiddeti çizgisel hale getirmiyor. öyküyü drama üstü bir ağlaklık seviyesine çıkarmıyor.

    filmi sevdim.

    sonda beylik bir laf etmeden bitirmeyeyim. yoksulluk arttığı müddetçe suç, suç arttığı müddetçe polis şiddeti olacaktır. şimdi hayata öfkelenmeye kaldığımız yerden devam edebiliriz.
  • polislerin ne kadar orospu olduklarını bir kez daha göstermiş olan filmdir. (polislere küfür etmek serbest oldu dimi en son bakan çocukları tutuklandıktan sonra) neyse..

    şimdi bu olay bizim ülkemizde olsaydı nasıl olurdu sorusunu irdeleyelim;

    ----spoiler içerebilir gibi tam içermeyedebilir gibi (daha çok ülkemizin gündem konularına yaklaşımının analizi gibi oldu)----

    öncelikle polis bu elemanları coplayıp duvar dibine götürdükten sonra, kameraya çekmeye çalışan diğer metro yolcularını da bir güzel coplarlardı.

    ardından polisler bizim osman'ı (oscar'ın türk versiyonu) yanlışlıkla(!) vurup öldürdükten sonra, bütün güvenlik kameralarının kayıtları silinir saçma bi bahane bulunur, yok işte bakım vardı, orayı gören kamera çalışmıyordu gibisinden.
    osmanı vuran polisin kimliği kesinlikle açıklanmazdı, sürekli olayı gargaraya getirmeye çalışan bir polis teşkilatı olurdu karşımızda.
    sonra yalan bir beyanla, polis aklanır bütün suç osmanınmıştır aslında, polisin belinden silahı alıp kendini vurdu filan bile denebilir.

    heleki bu osman birde çapulcuymuşsa, osmanı vuran polis emniyet müdürü yada hiç olmadı şube müdürü filan olurdu.

    twitterde tt'de 1 numaralı hastag olurdu #osmaniçinadalet #osmanınkatiliyarglansın filan gibi. buna karşı %50lik orospu çocukları polisleri destekleyen başka bir hashtag açardı #ilahiadaletyerinibuldu #polisekalkanellerkırılsın gibisinden. i nokta melih yine trollük yapardı twitter'da. onun twitine kapak niteliğinde cevapların capsleri twitter ve facebookta yayınlanır 1 hafta boyunca. facebookta bir sürü iletiler havada uçuşur filan.

    bu arada, böyle günler için beklettikleri yasa varsa hemen geçiriverirler meclisten. hazır gündem meşgul bundan iyi zamanlama mı olur!! bu iş de tamamlandıktan sonra;

    bütün bu olayların üstüne, bir türban gündemi patlatırlardı, yada ne biliyim değişik politik bir gündem yaratılırdı, bu konuda ne kadar uzman olduklarını hepimiz biliyoruz. 1 hafta sonra yeni konularla, skandallarla hayatımıza devam ederiz.

    bu anlattıklarım gerçekleşmedi şuan tabiki ama hanginize tanıdık gelmedi ki??
  • --- spoiler ---

    oscar grant'in ölen pitbull için üzüldüğü sahnenin "bakın uyuşturucu satıyor ama hayvan da seviyor." gibi bir şeyi yansıtma amacı yok. ilk izlediğimde amaaan öf demiştim, röportajı okuduğumda bambaşka bir şeyden bahsettiğini anladım.

    filmin yönetmeni ryan coogler: "gazetelerde, televizyonlarda bir pitbullun iyi bir şey yaptığını duymazsınız. onlar lekelidir ve birçok açıdan, pitbulllar genç afroamerikalı erkekler gibidir. bizi ne zaman haberlerde görseniz, haber; vurulduğumuz, öldürüldüğümüz ya da birini vurduğumuz ve öldürdüğümüz içindir. bizim pitbulllarla aramızda bir ortak nokta var - genellikle sokakta ölüyoruz. ne demek istediğimi anlıyor musunuz? bizim öldüğümüz yer burası."

    --- spoiler ---
  • (bkz: oscar grant)

    ve;

    (bkz: rodney king)

    (bkz: alexandros grigoropoulos)

    (bkz: alaattin karadağ)

    (bkz: ethem sarısülük)

    ve onlarcası, belki yüzlercesi daha...
  • (bkz: a.c.a.b.)
  • polisin her yerde polis* olduğunu anlatan filmdir.
  • izlediğim en çarpıcı filmlerden biri, gündem bu haldeyken bir kez daha izlemek mantıklı olabilir. iç güvenlik yasasından sonra yeni türkiye'nin fragmanı gibi çünkü.
  • biraz da bizim gündemimizle paralel olduğu için bence gidip görülmesi gereken filmlerden biri. belki süresi, anlatacağı olay için biraz uzun kalmış olabilir ancak o insanı da tanıtabilmek ancak böyle olurdu. polisin zulmüne maruz kalan bir insanı anlattığından ve bunu gayet dramatik bir şekilde perdeye yansıttığından insanları etkiledi, hatta bulunduğum salonda alkışlandı.

    belki bazıları şu filmi izler de aynen ülkemizde de birçok kez örneği yaşanan bu olayın ailelere olan etkilerini görür.
  • anasını satayım, insanoğlu demek böyle bir şey. demek dünyanın neresine gidersen git, birine sorumluluk vermeyegör. hemen bir tanrılaşma çabaları, hemen verilen sorumluluğu birini aşağılayarak suistimal etme isteği... pislik gibi bir şey insan ya. bunu anladım ben bu filmden ya da olaydan diyeyim.

    çok sade bir olayı hiç sıkmadan güzelce, sakin sakin anlatmış film. girişi, gelişmesi, sonu hepsi güzel güzel akıp gidiyor, temiz. olayın kendisi bi kere, tüyler ürpertici, insanlığı sorgulatıcı nasıl desem göz dolduran cinsten. üzücü yani. çok üzücü.

    ancak ben şimdi oscar grant'i tanımıyorum. filmde izlediğim kadarıyla, kendisi beyazdan daha beyaz, mükemmel bir baba, harika bir insan, daha iyi olmaya çabalayan bir eş ve kesinlikle her annenin sahip olmak isteyeceği türden bir evlat. bu adam öyle mükemmel ki hayatında evet kötü giden birtakım şeyler varmış ama onları artık hayatından çıkarmış. her yaptığı kötülük geride kalmış ve şu an 22 yaşında, çoğunlukla ona acıdığımız, mağdur, kurban pozisyonunda bir karakter. ama nasıl olur?

    şimdi tabii ki karakterle izleyicinin bağı kuvvetlenmeli ki yaşanan olaylar izleyicide bir etki yaratsın. nasıl desem, "oh olmuş" diyen bir izleyiciyi kabul edemez bu film ya da bu olay. bu olay, her şeye rağmen çok üzücü bir olay. adamın nasıl bir adam olduğundan bağımsız yani.

    ama çıkıp da sırf seyirciye "dünya iyisi de bir adam" demesi için o siyahın her kusurunu örtüp onlara mazeretler bulup, 22 yaşında kanı kaynayan genç bir delikanlıyı bu şekilde anlatmak aslında daha büyük hakaret değil mi ya? çünkü bir beyazı anlatsan bile bu kadar mükemmel olmadığını bilirsin, aralara kusurlarını koyarsın.

    film, bence o kadar temkinli yaklaşmış ki, sırf seyirci acıma duygusunu yaşayabilsin diye, hiçbir kusur göstermemiş. işte bu kötü niyet değil de ne? o zaman varsayımsal olarak, demek ki bir kusurunu gösterseler bile karşılarında "oh olsun"cuların olacağını düşünmüşler. demek ki hala barbar zenci algısının yıkıldığını ve herkesin siyahlara, beyazlara baktığı gibi baktıklarını düşünmüyorlar.

    çok acı. sanırım filmde yaşanan olayla birlikte, bu olayın anlatıldığı bir filmde, o gerçek adamın, filmin içerisinde bir karaktere dönüşüp bu kadar ilahlaştırılmasına üzüldüm.
hesabın var mı? giriş yap