• ellerinden tanıdım seni
    yüreğinin yansısı tedirgin ellerinden.
    bir uzak boşluğa yağmur yağıyordu
    -anılardan anılara ince çizikler…-
    yüzün bir türkü sonrasının
    kederli dalgınlığında;
    güldün mü,
    ben mi yanıldım,
    bilemiyorum
    ağıt gibi bir alay dudak uçlarında
    gücenik duruşundan tanıdım seni.

    şükrü erbaş
  • "gözyaşlarım kulaklarıma doğru akıyor.
    duymadığım sözler var biliyorum,
    belki duymayayım diye çırpınıyor iki damla yaşım.

    aşka dair söylenmemiş hiçbir söz kalmamıştır bilirim,
    ama senin hepsini duyduğundan emin değilim.
    ne zaman titreyerek aralansa dudaklarım;
    sana yükselen, bir harfinde bin anlam içeren kelimeler çıkıyor.

    seni sensiz düşünmek ölüm.
    senin içinde olduğun düşünceyi beyinde barındırmak;
    işte budur ölümü yenmek!

    sen sakın düşünme beni.
    ne zaman mutlu olmak için kafanı çevirsen ben o zaman orada olurum.
    mutlu olursun, sonra kaybolurum."
  • masumiyetlik diyarından firar olmuş
    akın akın gelir bakısların
    gözlerinin ardıda esir düşmüş
    ben olan bu şaşkın

    adıyla beraber anlamını sen koymuş
    bir gülüşün solmaz yılları aşkın
    hın ve hınç kalp atışlarım
    olabildiğine sana taşkın
  • park

    öyle sevdim ki seni
    öylesine sensin ki!
    kuşlar gibi cıvıldar
    tattırdığın acılar.

    cemal süreya
  • çok şey vardı anlatılacak, o yüzden sustum..
    birini söylesem diğeri yarım kalacaktı..
    sen duydun mu sustuklarımı?

    / oğuz atay /
  • saçlarının dağılışı bana anı durduracak cinsten.
    ruhunu özgür bırakman beni heyecanlandırıyor.
    hayal ediyorum sen ile beni o tepedeki katedralin altında.
    plakta o en sevdiğin şarkı ile sana eşlik etmemi istiyorsun.
    dudaklarında hala o şarkının sözleri,
    üstünde, seninle moracco'da yaptığımız kahvaltıdaki ipek elbisen var.
    saçlarınsa dünkü karnavaldan kalma, her bir telinde dünyanın bütün güzel renkleri var.
    gözlerin ise dünyanın merkezi, anın durduğu yer..
  • kekeme öpüşler düşerken eklemlere meçhul ekşilikler vardı dudağının forsasında.
    bütün morlar, menekşelikler, boğumlar, desenler ve istençler yanmıştır belki öpüş düşünün filizlendiği yerde.

    kaygı var mı titreyen ellerinde?
    yoksa öfkeli, kavruk bekleyişlerin sürünmüş kusuşu mu bu ahvâl?
    ökse ölüleri vardı dişlerinin arasında, topraklıydı tırnakların; kaç cesedi emmişti bu karalık?
    kadınlar! kadınlar soyunmuştur, kadınlar üryandır karışmış izanlarda.
    alnıma değdirmeden ağzıma aldığım kelimeler var aklımda.
    özlem vardı dilinde, harflerin bırak yakamızı diyordu, çelişiyordun kendinle.

    dün oradaydın, geceydi fark edemedim yakan ilikli miydi?
    ne işin vardı gününü bilmediğinin gecesinde?
    velev ki zaman kıyıcı yönünü devşirmedi bizden yana, faraza sevişilir mi korkusuzca?

    ellerim tutuktu, efkarım savruk...
    çilingir sofrası kederim buzlu camlar ardında.
    bulanıksın artık sen, taş atılmış içine. kırk aklımla çıkaramam!
    sana karışmış her yanım berrak iken gayrı duran bataklık.
    bu tezat niçin, bu simya kimin ibriğinden damıtılmış?

    halim melâl, diyemem ki bir enkazın artığıyım dilim lâl...
    takatim de fikrim de yok bizi gömdüğün yerden çıkarmaya.
    hiç olmadın çünkü sen, hiç çıkmadı bu yangın...
  • sana,
    belki uğrarsın diye açılmış çaresiz bir gönül kafesi,
    bir yangının külünü yeniden yakacak hevesi,
    başka birine, 'sensiz yaşayamam' demek için benden aldığın nefesi
    bırakıyorum.

    (bkz: celil nalçakan)
  • şiirsiz tek bir gece bile geçirmek istemeyenler için muhteşem bir kaynak olan başlık.

    açık çay içerdi hep..
    demli olunca bardağın diğer tarafından beni göremezmiş,
    öyle derdi.
  • bir sembolist şiir örneği bırakayım.
    ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
    eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
    ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak...

    sular sarardı... yüzün perde perde solmakta,
    kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...

    eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller;
    durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,
    sular mı yandı? neden tunca benziyor mermer?

    bu bir lisân-ı hafîdir ki ruha dolmakta,
    kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...
    ahmet haşim
hesabın var mı? giriş yap