• bu diziyi severek izlememin sebebi, bu diziyi hiç sevmeyenlerin ileri sürdüğü sebebin aynısı olurdu. bir kaç bölüm tekrar izlediğim zaman bunu hatırladım. zekice ama çok hızlı ilerleyen diyaloglar. bunu özellikle lorelai yapıyormuş gibi görünse de, dizi karakterlerinin hemen hemen tümü, hazır cevaplılık konusunda ve zeki diyaloglar içinde görülüyor. bunun yanında çok fazla sempatik kişi var bu dizide. lorelai'ın annesi babası dahil olmak üzere, rory'nin koreli arkadaşı, luke , sukie, hepsi aslında temelde aynı karakter gibi de biraz. hepsi zeki ve sıkıcılıktan uzak. ama aynı mantıkla yazılmışlar. dizi sanki kendi masal diyarını yaratmış gibi. karakterler arasında çok büyük çatışmalar doğurmuyor. komedi dizisi olmadığı halde çok ciddi de değil. bence en iyi yanı sürekli gevezelik etmeleri. beni, epey güldürebiliyordu. hatta benim diyen komedi dizilerinden daha çok güldürebiliyordu.
  • diyaloglarını çok özlediğim, süslü saçlarla kamufle edilen içi boş kafaların bir o kadar boş laflarıyla kirletmediği, detaylarıyla beni benden alan şahane dizi. kışın kar yağdığı vakit bir de evde kurabiye yapılmışsa battaniyelere bürünüp kahve + kurabiye + film ya da arkadaş muhabbetinin tadına doyulmaz. ve her seferinde de gilmore klasiğini hatırlatır. ayrıca rory sonradan pek bir dağıldı. çok sinirlendim ama şimdi hak verdim. ah rory, şemsiyelerle atlarken logan'la onu bırakmayacaktın amaaaaaa...
  • an itibariyle digiturk-mmx family'de tekrarı yayınlanmakta olan dizi.
  • şu sıralar tekrarlarının yayınlandığı, aslında bir sinema kanalı olan moviemax family sayesinde, yanlış bilmiyorsam dublaj-orijinal dil-altyazı seçenekleriyle yayınlanan ilk dizi olmuştur.
  • sırf emily,lorelai ve rory arasında geçen diyaloglar için bile izlenilesi dizidir ama finali hayal kırıklığı yaratmıştır.

    --- spoiler ---

    ancak rory logan'ın evlenme teklifini kabul etseydi o final final olurdu benim için.

    --- spoiler ---
  • 1-2 bölüm izledikten sonra bir yere varamayacağını aslında öyle bir niyetinin de olmadığını gösteren dizi.
  • 10 yıla yayılan bir zamanda izlenen 153 bölümü ile kendini özletecek dizidir. az önce izlediğim 7. sezon finali ile meselelerin çoğunu bir sonuca bağlandı. arada bir temposunu kaybetse bile hep izlenesi bir dizi oldu. belki de 10 yıla yayarak izlediğim için ciddi ciddi sardı beni. normal şartlar altında belki de burun kıvırıp es geçerdim bu diziyi. amerikan popüler kültürü ve yaşam tarzı hakkında ciddi ciddi bilgilendirir. altyazısız ya da en azından ingilizce altyazı ile seyredilirse orta vadede acayip ingilizce kulağı yapar.

    --- spoiler ---
    kendi kızım yuvadan uçarken bu kadar duygulansam, kendi yarime kavuştuğumda bu kadar mutlu olsam yeter diyorum. resmen aileden şahıslar olmuş bu çenesiz hatunlar.

    --- spoiler ---
  • 7 sezon 153 bölüm süren muhteşem bir sinir harbidir.

    herşeyden önce: alexis bledel uğruna adam öldürülebilecek bir kadındır ve pornografi konusunda cahil olsaydım, milf kavramının lauren graham için türetildiğine yemin edebilirdim.

    --- spoiler ---

    emily gilmore ve eşi richard, eğer böyle birşey varsa, kötülük kavramının vücuda gelmiş halidir. insanlara, tercihlerine ve kararlarına saygı göstermeyen; kendi doğrularını her yola başvurarak, tüm diğer insanlara dayatan "yaratıklardır". işin acı tarafı bunu dizideki herkes yapmakta: taylor doose, lorelai gilmore, sookie st james, rory gilmore... luke danes dahi müze/ev meselesinde yaptı. buradan yola çıkarak insan denen türün geneline bir çıkarım yaparsam ayıp olur mu, bilemiyorum. karar sizin.

    lorelai ile kızı rory arasındaki ilişkinin ideal ilişki olduğu ve bu yüzden imkansız olduğu sonucuna ulaşmak kolay olabilir ama kanıtlanması için tüm ailevi ilişkilerin incelenmesi gerekir. bu sebepten çok çok düşük ihtimal olduğunu söylemeyi tercih edeceğim. böylece insanoğlu için biraz olsun umut varmış gibi hissetmek de mümkün.

    luke'u idol olarak benimsedim: hayatı önemli oranda belirli ve öngörülebilir, özgüven eksikliği olan, el işlerine yatkın, bağımsız, sosyal ve duygusal evrimi amfibilerde donup kalmış bir orta yaş erkeği. evet, star wars episode iii - revenge of the sith'e dil uzattı ve evet, manipülasyon oyununa o da bulaştı. ama çok az yaptı ve idolüm olduğu için onu hoş görüyorum. onun gibi bir adam olabilmeyi gerçekten isterdim. çok matah olmayan bazı konularda ciddi bir başarıma ulaştığımı söyleyebilirim.

    dizi ciddi anlamda muhafazakar. hiç kimsenin kürtajı aklına bile getirmediği; küçük şehir, boyalı ev, bahçe, aile... değerlerini dayatan; iyi okullar-başarılı kariyerler nedenselliğini öne çıkaran ama az da olsa bağımsız başarı öyküleri anlatan bir dizi. dahası herkes birbirinin işine burnunu sokuyor ve mahalle baskısı sıradan hatta olması gereken bir kavram olarak resmediliyor.

    bu muhafazakar tablo özellikle 6. sezon ikinci yarısı ve 7. sezonda artık göz ardı edilemez oluyor: öteki adama bir kız ve anne piyangosu vurur, denklemden çıkarılır; anne baba nihayet evlenir; asi gençlik evlenip çoluk çocuğa karışır... emily'nin evlilikte kadının tavizleri ve rolü hakkındaki sexsist konuşması ise tüy dikiyor. bence önemli oranda bu genel görüntünün sonucu olarak, reytingler düşüyor ve dizi nihayete eriyor.

    bir konuda daha memnuniyetsizliğimi ifade etmek istiyorum: yakışıklı, karizmatik, zeki, serseri, zengin adam carrera gt ile harçlığı için çalışan, düzgün çocuğa haksız rekabet uyguluyor. o arada, güvenilmez babaya miras kalıyor. kırmızı, klasik bir mustang ile hatunun gönlünü kapıyor. olan düzgün bir baba olmaya çalışan adama oluyor. elbette ki zengin, yakışıklı, başarılı, kendine güvenen adamlara karşı beslediğim nefretin etkisindeyim. ama hiç kimse ortada haksız rekabet olmadığını iddia edemez. ve maalesef, ben dahil herkes, hayat mücadelesinin "eşit şartlarda adil ve centilmence rekabet" olmadığını bilir.

    bir de tabii güzel ve başarılı üniversite kadınlarının, çok da aklı başında olmayan yüksek potansiyelli adamları yola getirmesi meselesi var. kadınların, erkekleri proje olarak gördüğü ve kendi tercihlerine göre şekillendirme eğilimleri hakkındaki şehir efsanesini doğrular nitelikte bir senaryo. paris geller'in ruh hastası kişiliğine saygımdan ve rory'nin herşeyine binaen bu konuyu kısa geçiyorum.

    tüm bunlara rağmen ve tüm bunlardan ve daha fazlasından dolayı; bazen gergin, bazen üzgün, bazen sırıtarak, bazen kahkaha atarak, bir iki kere gözleri dolarak ve bir kez (s03e22'deki mezuniyet konuşması) ağlayarak seyrettiğim ve çok keyif aldığım bir dizidir. ve bence s07e20'deki kareoke sahnesi ile bitmeliydi.

    --- spoiler ---

    unutmadan, alexis bledel için adam öldürülebileceğini söylemiş miydim?
  • uzun zamandır değişiklik olsun diye arada üçer beşer bölümlerini izleyerek son sezonuna geldiğim, ancak belli bir noktadan itibaren beni feci hayal kırıklığına uğratmış olan dizi.

    aşağıdakiler tüm sezonları kapsamaktadır.

    --- spoiler ---

    dizi genel anlamda 4. sezon finalinde rory'nin dean'le yatmasından sonra düşüşe geçiyor. rory'nin her başı sıkıştığında dean'i araması, dean'e yazması, sonuç olarak dean'in evliliğini mahvetmesi ve sonrasında bu yaptığına doğru düzgün pişman bile olmaması diziyi çirkinleştiriyor. halbuki seyirci rory'yi akıllı, prensip sahibi, mantıklı bir kız olarak tanımıştı. işler bundan sonra daha da kötüleşiyor, dean rory'yi tatmin etmiyor, ayrılıyorlar. rory şımarık zengin çocuğu triplerine giriyor, logan'la ilişkileri başlıyor, tekne çalıyor(!), okulu bırakıyor vs... ilişkileri başladıktan sonra rory a kalite bir paspas olarak logan'a kul köle oluyor. sürekli logan'dan azar işitip duruyor. dizinin başlangıcında tanıdığımız rory'den geriye hiçbir şey kalmıyor neredeyse.

    rory'nin hikayesi "herşeyin altından kalkabilecek zehir gibi kız" noktasından başlayıp, "zengin bir sevgili bulup onun için kendi karakterini, tercihlerini göz ardı eden yapışkan bir kız arkadaş" ekolüne koşuyor. sevilecek gibi değil. rory "kötü çocuk jess"i seçmiş olsa bundan bin kat daha izlenir bir hikaye olurdu eminim. en azından jess karakteri rory'e saygı duyuyordu...

    lorelai-luke hikayesi ise potansiyelini gösterememiş olan hikaye. bir bölümde öpüşüyorlar, sonraki bölümde kırk yıllık sevgililer gibi sıkıcı bir rutine girmişler. seyirciyi heyecanlandıracak bir aşk hikayesi yaşanmıyor. lorelai karakteri resmen luke'un değerini bilemiyor. luke rory'i kendi kızı gibi severken lorelai luke'un kızına nazi subayı gibi yaklaşıyor. ufacık çocuğu resmen kıskanıyor. luke'un kendisine gösterdiği anlayışın 100'de birini bile ona göstermiyor ve buna rağmen hala suçlu luke'muş gibi triplere giriyor. luke'a kızıyla bir bağ kurmasına yetecek kadar bir zaman bile vermiyor. ilk fırsatta christopher'la yatıyor, hatta sonra onunla evleniyor falan... gayet sıkıcı.

    bu ana-kız ikilisinin "çağdaş, özgür, bağımsız, cool kadınlarız" görüntüsü ise tamamen yalan. dizi boyunca ne zaman başları sıkışsa büyükanne ve büyükbaba karakterlerine koşuluyor, yüzbinlerce dolar ödünç alınıyor ve "herşeyin üstesinden geliyorum ben bak" tarzı devam ettiriliyor. gerçek hayatta da her başı sıkışanın böyle şişman şişman çekler yazan aileleri olsa keşke...

    kısacası, son sezonlarda karakterler kendilerinden beklenenleri değil, seyirciyi en sinir edecek olan aptalca hareketleri yapıyor. seyir zevki namına bir şey kalmıyor. öyle ki son sezonunu her bölüme 2'şer 3'er dakika ayırarak atlaya atlaya izledim, ona rağmen bir şey kaçırmış gibi hissetmiyorum.

    yani, yazık etmişler diziye...

    --- spoiler ---
  • daha ilk bölümden bağımlılık yarattı, kahve gibi. kahve aşığı olarak ilk günden 8 bölüm izlemem pek de garipsenecek bir olay değildir sanırım yalnız bu diziyi izlerken dikkatli olun ben 4 fincan kahve ile kalabildim ama kendinizi durdurmazsanız 8 bölümde rahat bir 10 fincan kahve içersiniz.

    amma çok kahve dedim ama hala kafeinin etkisindeyim. sanırım bu akşam 2-3 bölüm daha izleyip 1-2 fincan kahve içeceğim. hatta neden bekliyorum ki..
hesabın var mı? giriş yap