• 65+ ile sınırlandırmamak lazım.
    aklı varken kullanmayan, okumayan, sorgulamayan, biat eden, yok haline şükreden vizyonsuz insan topluluğu oluyor bunlar.
    fotosentez de bir yaşam biçimi meselâ.
  • yalnızca hayatta kalmayı değil; yeme, içme, cinsel ilişki yaşama gibi temel ihtiyaçları yerine getirmeyi de yaşamak sanabiliyoruz bazen. ama değil, tabii insan için konuşuyorum.
  • her yaşayanı insan sanmak.

    (bkz: bot)
  • telefonunu çıkar, dışarıda kahve içmeyiverin diyen akpli amca ve teyzelerin trajik sanrısı.
  • zorunluluklarımız için yaşıyoruz işte..
  • "yaşamak, sade "yaşamak"
    yosun, solucan harcıdır."

    (bkz: ahmed arif)
  • yaşamak nadir rastlanan bir şeydir, çoğu insan sadece varolur.

    (bkz: oscar wilde)
  • idare ediyoruz diye cevap verdigimde rahmetli babam da "koca karilar da idare ediyor" derdi.
  • ucundan kıyısından denk geldiğim, hayat tecrübelerini dinleme imkanı bulduğum son 3 kuşak için düşündüğüm durumdur. geçenlerde sanayileşme ile birlikte çalışan insanlara dair bazı verilere denk geldim. çocukların ağır iş kollarında çalışması, kız çocuklarının erken yaşta evlendirilmesi, salgın ve beslenme bozukluğu neticesinde ölümler, göçler... "yaşamak" ve "hayatta kalmak" da sanırım etkileştiğimiz "şey"lere göre anlam değişimine uğruyor ama zamandan bağımsız olarak değişmeyen bir şey var; kişisel tercihler ve kabullenme. azı kabullenmenin, bunu değiştirmeye çalışmamanın ve bu noksanlığa giden yolu tercih etmenin kesinlikle yaşamak olmadığını düşünüyorum.

    hayatlarını, tecrübelerini dinlediğim, entry'nin başında belirttiğim o 3 kuşağın yaşadıkları süre boyunca hiçbir etkilerinin olmaması, yitip gittiklerinde olumlu bir izlerinin kalmaması, sadece tükettikleri şeylerin noksanlığının hissedilmesi bir insan için çok acı. ancak, neyse ki sunulanı kabulleniyor oldukları için farkındalıkları gelişmemiş insanlardan bahsediyorum. dolayısıyla, varlıklarının ızdırabını da yaşamayacaklardır.
hesabın var mı? giriş yap